Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Haber sayfalarına her göz attığımızda ekonomik krizin kapıya dayandığını okuyoruz; ama fütursuzca alışveriş yapmaya devam ediyoruz. İşte bu kontrolsüz davranışın adı: Doom Spending.
Sosyal medyada kontrolsüzce vakit geçirmek anlamına gelen doom scrolling terimi gibi doom spending de kontrolsüzce harcama yapmak olarak yakın zamanda literatüre girmiş bir terim. Doom spending teriminin içinde aslında karanlık bir anlam yüklü. Tam anlamı, ekonomik belirsizlik ve kriz periyodlarında harcamaları kısmak yerine artırmak. Peki, neden ekonomik karamsarlık veya kriz dönemlerinde lüks tüketim artar?
Günümüzde birçok kişi bunu sorguluyor. Credit Karma şirketinin anketi sonucunda Amerikalıların yüzde 27’si doom spending yaptığını belirtiyor. Milenyum kuşağının yüzde 33’üne kıyasla Z kuşağının yüzde 35’i doom spending yaptığını itiraf ediyor.
Girl math, yani kız matematiği kavramını duymuş muydunuz? Geçtiğimiz yıl TikTok’ta viral olan bu kavram esprili videoların konusu olsa da aslında hayli gerçekçi bir mantığı açığa çıkarıyor. Örneğin 1000 liraya aldığınız bir ayakkabıyı kaç kez giyeceksiniz? Eğer 1000 kere giyeceğinizi düşünüyorsanız, bedavaya almı oluyorsunuz. Aslında basit bir amortizasyon hesabı olan bu durum, cinsiyet belirtse dahi kadın erkek fark etmeden birçok kişinin harcama yaparken yaptığı hesap kitaba ışık tutuyor. Harcamalarını savunmak için yapılan bu hesapları sadece kadınlar değil, erkekler de yapıyor. Hatta konu girl math kadar masum olmayan doom spending fenomenine gelince, belki de birçok kişinin beklediğinin aksine, erkekler öne çıkıyor. Credit Karma aynı anketinde erkeklerin yüzde 33’ünün, kadınların ise yüzde 21’inin doom spending yaptığını ortaya çıkarıyor.
Doom spending, iyi hissetmek için yapılıyor. Ama bunu lütfen “retail therapy”, yani üzgün olduğumuz günlerde dopamin depolayıp moralimizi düzeltmek için yaptığımız alışverişlerle karıştırmayalım. Retail therapy denilen kavram, ekonomik durumumuza olan kaygıdan bağımsız; oysa ki doom spending, bir paradoks.
Marian Melchor, kullanıcı adıyla @firstgenliving, TikTok’ta paylaştığı videoda bu paradoksun sebeplerini anlatıyor. Melchor, günümüzdeki gibi ekonomik kriz yaşayan ve geleceğe umutsuzlukla bakan gençlerin ebeveynlerinin onların yaşında sahip olduklarına ulaşmakta zorlandığını söylüyor. McKinsey’nin yaptığı bir araştırmaya göre Z kuşağının yarısından fazlası asla bir ev alamayacağına inanıyor. Ev, araba almak, çocuk sahibi olmak gibi ebeveynlerinin belki de zamanında rahatlıkla erişebildikleri dönüm noktalarını hayal bile edemedikleri için kendilerini “küçük lüksler” ile ödüllendiriyorlar. Ev alamıyorlar, onun yerine Meksika’ya seyahat ediyorlar. Çocuk sahibi olamıyorlar, onun yerine son çıkan marka çantayı satın alıyorlar. “Bizim kuşağımız için ev, araba sahibi olmak o kadar uzak olasılıklar ki, bizi yetişkin hissettirecek şeyler almaya yöneliyoruz” diye açıklıyor Melchor bu durumu. Ulaşabildikleri yetişkin, lüks ürünleri ve deneyimler ekonomik kaygı ve güvensizlik yaşayan gençlere kontrolün onlarda olduğunu hissettiriyor. Credit Karma’nın anketi doom spending olarak kabul edilebilecek alışverişlerin yüzde 75’inin moda ve güzellik ürünlerini kapsadığını gösteriyor.
Bu fenomenin asıl sebebi ekonomik kaygılar olsa da internetten alışverişin kolaylığı, sosyal medya influencer’ları ve mağazaları, taksit seçenekleri gibi pazarlama ve satış teknikleri kontrolsüzce yapılan alışverişleri teşvik ediyor. TikTok’ta milyonlarca içeriğe sahip olan #TikTokMadeMeBuyIt, yani “TikTok bu ürünü almamı sağladı” hashtag’i sosyal medya platformunun kullanıcılar üzerindeki etkisini kanıtlıyor. Credit Karma’ya konuşan Z kuşağı üyelerinin yüzde 49’u sosyal medya yüzünden daha fazla giysi aldıklarını söylüyor.
Doom spending kısa süreli dopamin etkisi sağlasa da aslında çok tehlikeli bir durum. Her ne kadar seyahatler insana eşsiz deneyimler katıp geliştirse, lüks ürünler bir yatırım olsa da, sağlam bir bütçe planlaması yapılmadığı takdirde finansal açıdan derin bir sıkıntıya sebep olabilir. Peki, ne yapmalı? Birçok farklı bütçe planlama taktiği mevcut. En genel olanı gelirin yüzde 50’sini ihtiyaçlara, yüzde 30’unu isteklere, kalan yüzde 20’sini de biriktirmeye ayırmak. Zorlu ekonomik koşullarda bu planlamayı tutturmanın hayli zor olduğu bir gerçek. Ama eğer ihtiyaçlarımıza ayırmamız gereken miktarı isteklerimize harcarsak, işte o zaman zorlu ekonomik koşullar içinden çıkılmaz hale gelebilir.
Ekonomik şartların tüm dünyada giderek ağırlaştığı dönemlerde kendimizi küçük lükslerle ödüllendirip, kısa dönemli tatmin sağlayarak kontrolün bizde olduğunu hissetmek istememiz çok normal. Ama asıl kontrolü Bloomberg yazarı Sarah Green Carmichael’ın da dediği gibi, bir bütçe oluşturup ona sadık kalarak sağlayabiliriz.