Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


Fransız oyuncu ve hayvan hakları savunucusu Brigitte Bardot, 91 yaşında hayatını kaybetti.
Kendine özgü umursamaz tavrı ve dumanlı bakışlarıyla dünyayı büyüleyen Fransız oyuncu ve hayvan hakları savunucusu Brigitte Bardot, 91 yaşında hayatını kaybetti.
Fransız oyuncu, stil ikonu ve hayvan hakları aktivisti Brigitte Bardot’nun vefat haberini duyuran Fransız haber ajansı AFP, Brigitte Bardot Vakfı’nın yaptığı açıklamadaki şu ifadelere yer verdi: “Brigitte Bardot Vakfı, kurucusu ve başkanı, dünya çapında tanınan oyuncu ve şarkıcı Madam Brigitte Bardot’nun vefatını derin bir üzüntüyle duyurur. Bardot, prestijli kariyerini geride bırakarak hayatını ve enerjisini hayvanların refahına ve vakfına adamayı seçmişti.”

Fotoğraf: Getty Images
Şöhret kültünün erken mimarlarından biri olan Bardot, Swinging Sixties’in enerjisini ustalıkla sahiplenerek kendini, değişen bir dünyanın özgür ruhlu simgesi olarak konumlandırmıştı. 47 filmde rol alan, pek çok müzikalde yer alan ve Serge Gainsbourg ile bir albüm kaydeden Bardot -yaygın adıyla BB-, Charles de Gaulle’ün sözleriyle, “Renault otomobilleri kadar önemli bir Fransız ihracatı” hâline gelmişti. 1973’te, şöhretinin zirvesindeyken sinemaya sırtını döndü. Artık tüm enerjisini adadığı tek bir amacı vardı: Hayvan hakları.
1934’te esmer olarak dünyaya gelen Bardot (1965’te İtalyan yapımı Mio Figlio Nerone filmi için saçlarını sarıya boyatmıştı), Anne Marie ve Louis Bardot’nun kızı olarak Paris’te üst-orta sınıf bir ailede büyüdü. Haftada üç gün özel okula giderken kalan iki gününü bale çalışarak geçirdi. Daha sonra Paris KOnservatuvarı'nda, Rus koreograf Boris Knuazey’nin öğrencisi olarak üç yıl eğitim aldı.
15 yaşındayken Elle dergisinin kapağında yer almasının ardından genç yönetmen Roger Vadim’in dikkatini çekti. Vadim, Marc Allégret’i Bardot’yu Les Lauriers Sont Coupés için seçmelere davet etmeye ikna etti. Rolü alamasa da bu an belirleyici oldu: Oyunculuğa ilgisi bu sayede alevlendi ve Vadim’e âşık oldu. Ailesi bu ilişkiye izin vermeyince, Bardot dört başarısız intihar girişiminin ilkini gerçekleştirdi. Yaşamı boyunca ağır depresyonla mücadele etmeyi sürdürdü. Sonunda ailesi ilişkiye razı oldu, ancak 18 yaşına gelene kadar evlenmelerini yasakladı. Çift, 1952’de evlendi.

Fotoğraf: Getty Images
Her ne kadar dört yıl sonra rol arkadaşı Jean-Louis Trintignant ile yaşadığı ilişkinin ardından boşansalar da, Bardot’yu uluslararası yıldızlığa taşıyan asıl bağ Roger Vadim’le olan ilişkisiydi. Vadim, yönetmenlikteki ilk filmi Ve Tanrı Kadını Yarattı (And God Created Woman) için Bardot’yu, küçük bir kasabada sıkışıp kalmış, başına buyruk ve baştan çıkarıcı genç Juliette rolüne seçti. Film, özellikle Bardot’nun yalınayak, saçları dağınık hâlde dans ettiği sahne nedeniyle Fransa’daki muhafazakâr çevrelerin tepkisini çekti ve ülkede soğuk karşılandı.
Amerika’da ise yapım büyük bir coşkuyla karşılandı (“Her şeyimi Amerikalılara borçluyum” demişti Bardot). Bedensel ifadesi güçlü Fransız oyuncu, 1950’lerin katı görgü kurallarına meydan okuyan tavrıyla dönemin ruhunu yakaladı. New York Times eleştirmeni Bosley Crowther, “Matmazel Bardot’nun yatakta ne yaptığı değil, ne yapabileceği ihtimali üç ana erkek karakteri erotik bir çılgınlığa sürüklüyor” diye yazdı, “O, hareket hâlindeki hatlardan oluşan bir şey, görmeden inanması zor bir fenomen.”
Bardot’nun etkisi sinema eleştirmenlerinin dünyasının çok ötesine geçti. Bikiniyi ana akıma taşıyan isim olarak anılan Bardot, Fransız Rivierası’nda sık sık Breton çizgili üstleriyle görüntülendi. İkinci eşi Jacques Charrier ile pembe pötikareli bir elbiseyle evlenmesi, sayısız kadın tarafından ânında benimsendi; hatta bir yaka kesimi onun adıyla anılır oldu. Andy Warhol’un ilham perilerinden biri olan Bardot, daha sonra Monica Bellucci ve Elle Macpherson tarafından da taklit edilecek olan “Bardot pozu”nu yarattı: Siyah çoraplar içinde, kolları göğsünün üzerinde çaprazlanan ikonik duruş.
Genç John Lennon ve Paul McCartney tarafından adeta putlaştırılan Bardot için, onun ve Beatles’ın birlikte yer alacağı bir film çekme planları dahi yapılmıştı; Bob Dylan da ondan aynı ölçüde büyülenmişti. Dylan, ilk albümünün kapak notlarında, yazdığı ilk şarkıyı Bardot’ya adadığını belirtir.
Gerçekten de Bardot’nun popüler kültür üzerindeki etkisi öylesine büyüktü ki 1958’de Paris Match’in o dönemki yayın yönetmeni Raymond Cartier, “le cas Bardot” başlığıyla sekiz sayfalık kapsamlı bir dosya hazırlanmasını istedi. Bu dosya konusunda Bardot’nun etkisinin gücünü çözümlemek üzere psikologlar, antropologlar ve sosyologlar bu araştırmaya dâhil edildi.
Bardot, yıkıcı güzelliğinin politik yansımalarıyla ilgilenen bir grup Fransız entelektüelin de zihnini meşgul etti. Açıkça sergilediği cinsellik, sık sık ahlaki yozlaşmanın bir simgesi olarak hedef alındı; Fransız toplumunun dokusunu aşındırdığı iddia edildi. İlerleyen yıllarda Bardot, aralarında kadınların da bulunduğu 100’ün üzerinde sevgilisi olduğunu açıklayacaktı.
Simone de Beauvoir, 1959 tarihli Lolita Sendromu başlıklı denemesinde Bardot’yu “kadınlar tarihinin lokomotifi” olarak niteledi ve onu savaş sonrası Fransa’nın ilk özgürleşmiş kadını olarak konumlandırdı. “Bardot’nun doğallığı, her türlü incelikli süslenmeden daha sapkın görünüyor” diye yazdı Beauvoir. “Onun mücevherleri, makyajı ve yüksek topukları küçümsemesi, kendini bir puta dönüştürmeyi reddetmektir. Bu, kendini erkeklerle eşit kılma iddiasıdır… ve toplumun gözünde onu bu denli tehlikeli kılan da tam olarak buydu.”

Fotoğraf: Getty Images
Ve ardından, çarpıcı bir meydan okuma hamlesiyle, 40. yaş gününe sayılı günler kala (bu dönemi Playboy için verdiği çıplak pozlarla da ölümsüzleştirmiştir) Bardot oyunculuğu bıraktı. Böylece beyazperde üzerindeki imgesini 'gençliğinde dondurdu'. Vanity Fair’e verdiği röportajda “Gerçekten bıkmıştım” demişti. “İyi ki bırakmışım; Marilyn Monroe ve Romy Schneider’ın başına gelenler benim de başıma gelirdi.”
Frank Sinatra ve Steve McQueen’le karşılıklı rol alma tekliflerini, hatta Marlon Brando’yla oynayacağı bir film için önerilen milyon dolarlık ücreti reddeden Bardot, Hollywood’dan tamamen uzaklaştı. The Guardian’da yayımlanan ve “Keçilerimi beslerken Lagerfeld giyemezdim” başlığını taşıyan yazısında “Bir çiftçi hayatı yaşıyorum” diyordu.
62. yaş gününde yayımladığı otobiyografisi Initiales BB’de ise, kendisine biçilen özgür, kendinden emin “seks kedisi” ideallerinin ardında yaşadığı savrulmayı anlattı. “Benim yaşadığım kadar yoğun anlar yaşadığınızda, her zaman ödenecek bir bedel vardır” diye yazdı. Birden fazla intihar girişimine atıfla “Büyük mutluluğun ardından gelen sıkıntıdan kaçamazsınız” dedi. Bu girişimlerden biri, oğlu Nicolas’ın doğumundan kısa bir süre sonra gerçekleşmişti; hamileliği istemediğini, ancak bebeği dünyaya getirmeye ikna edildiğini söylüyordu. “Yeterince olgun değilim” demişti o dönemde, “Bunu itiraf etmek korkunç ama bir çocuğa bakacak kadar olgun değilim.” Annelik ve evliliğe dair bu açık sözlü itirazları, büyük bir kamuoyu tepkisine yol açtı ve oğluyla olan ilişkisini de geri dönülmez biçimde zedeledi.
Odağını hayvan haklarına çeviren Bardot, kalemiyle pek çok politikacıya baskı yapan üretken bir mektup yazarı hâline geldi. 1999’da, dönemin Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin’e gönderdiği ve Fransız VSD dergisinde yayımlanan son derece sert bir mektupta Çin’i, ayılardan işkenceyle safra elde etmek ve dünyanın son kaplanları ile gergedanlarını afrodizyak yapmak için öldürmekle suçladı. Daha yakın bir tarihte ise Karl Lagerfeld’in bembeyaz kedisi Choupette’e açık bir mektup yazarak kediden, tasarımcıyı kürk kullanmaktan vazgeçirmesini rica etti.
Atların kesilmesine, Kanada’da yavru fokların öldürülmesine, endüstriyel hayvancılığa, boğa güreşlerine ve ava karşı çıkan Bardot, hayvanlar için kaynak yaratmak amacıyla sahip olduğu pek çok eşyayı açık artırmada sattı. Bunlar arasında 1966’da, üç yıl süren kısa evliliği sırasında, üçüncü eşi Alman milyoner Gunter Sachs’ın kendisine hediye ettiği mücevherler de vardı. (Vanity Fair’e “Geçmişe takılıp kalmam; anılar fazla olumsuz” diyecekti.) Boşanmaları kavgalı olmadı; Bardot evlilik yüzüğünü sattıktan sonra Sachs onu bulup eski eşine geri vermeyi başardı. Bardot’nun, Sachs’ın 78 yaşında Gstaad’daki dağ evinde hayatına son vermesiyle, derin bir üzüntü yaşadığı söylenir.
Bardot’nun hayvanlara duyduğu tutku zaman zaman eksantrik bulunuyordu: 2015’te, bir enfeksiyon nedeniyle itlaf edilmesi planlanan yüzlerce Alp dağ keçisi için François Hollande’a “başkanlık affı” vermesi yönünde baskı yaptı. Ancak kırılgan ruh sağlığı ve kişisel ve profesyonel hayatındaki çalkantılar göz önüne alındığında, bu tutkunun daha dokunaklı bir temeli vardı. “Hayvanlar beni hiç yarı yolda bırakmadı” demişti bir keresinde, “Onlar da, tıpkı kariyerim boyunca benim olduğum gibi, kolay hedefler. Bu yüzden birbirimize benziyoruz. Onları seviyorum.”
1958’de Saint-Tropez’ye taşınan Bardot, sakin sahil kasabasını jet sosyetenin gözde adresine dönüştürdü. Hatta Sachs’ın ilk evlilik teklifini reddettikten sonra, Sachs bir helikopter ayarlayarak Bardot’nun La Madrague adlı evinin üzerine yüzlerce kırmızı gül yağdırmıştı. Bardot, Initiales BB’de “Bir adamın arka bahçene bir ton gül bırakması her gün yaşanan bir şey değil” diye yazacaktı.
Bardot, 1992’de evlendiği dördüncü ve son eşi, eski Front National danışmanı Bernard d’Ormale ile La Madrague’da yaşadı. İkilinin siyasi eğilimleri de örtüşüyordu. Bardot, 2014’te Paris Match’e verdiği röportajda aşırı sağ lider Marine Le Pen’i “21. yüzyılın Jeanne d’Arc’ı” olarak nitelendirdi; daha sonra Fransız seçimlerinde seçmenleri Emmanuel Macron’a oy vermemeye çağırarak, hayvanlara karşı empati eksikliğinin “çelik gibi soğuk bakışlarında” görüldüğünü söyledi.
2008’de Bardot, Fransa İçişleri Bakanı olan Nicolas Sarkozy’ye müslümanların Kurban Bayramı’na yönelik itirazlarını dile getiren bir mektup gönderdikten sonra, beşinci kez “ırkçı nefreti körüklemek” suçundan mahkûm edildi. Vakfı tarafından daha sonra yayımlanan mektupta, “Bizi yok eden, ülkemizi mahveden ve kendi uygulamalarını dayatan bu nüfusun tahakkümü altında olmaktan bıktım” diyordu. 15 bin avro para cezası veren savcı, Bardot’yu bu tür suçlamalarla yargılamaktan yorulduğunu da ekledi.
İki yıl sonra Bardot, hayatını konu alan bir biyografi filmi hazırlamayı planlayan yönetmen Kyle Newman’a sert çıktı. Muhtemelen hikayesini tanımlayan fantezi ile gerçeklik arasındaki iç içelikten ve Bardot’nun kamusal imajı ile cesur, kusurlu ve dirençli gerçekliği arasındaki uçurumdan ilham alan projeye karşı uyarısı netti: “Hayatım hakkında film yapmadan önce ölmemi bekleyin” dedi; aksi hâlde “kıvılcımlar uçuşacaktı.”