Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Zeynep Ağırbaş’ın her tasarımının farklı bir melodisi var. Canlı renklerle aydınlatılan dizaynlarının kumaşları sıfırdan elle yaratılıyor.
Her kız çocuğunun evde rol model aldığı bir büyüğü olur. Tasarımcı Zeynep Ağırbaş’ınki babaannesiydi. Tığ işi yaratmaya başladı henüz 6 yaşındayken; genç yaşlarda yaratıcılığın büyüsüne kapıldı. Hayatından sanatı hiç eksik etmedi; Londra’da Central Saint Martins Tekstil Tasarımı bölümünden mezun oldu ve kendi markası ZEY’i yarattı. El yapımı tasarıma, zanaate hep önem verdi. Bir yapılan tasarım, diğeriyle hiçbir zaman bire bir aynı olmadı; özeldi, değerliydi, farklıydı, kendine has bir melodisi vardı…
6 Şubat tarihinde Hatay’ı da etkileyen büyük depremin ardından zanaatkarların atölyelerini tekrar kurabilmelerine katkıda bulunmak amacıyla Craft Antakya platformunu kurdu. İlerleyen süreçte Rimmen Kadın Kooperatifi’nden 40 kadının el emeğiyle üretilen bir koleksiyon hazırladı. Sev Kardeşim isimli koleksiyonu Yeşilçam filmleri ve sürrealist bir çiçek bahçesinin birleşiminden oluşuyor. 70-80’lerden esinlenen koleksiyondaki konfor, canlı renk blokları, floral görünümler, elde tek tek hazırlanan tığ işi dokular stillere hem romantik hem de bahar havası katıyor. Renklerle aydınlatılan her parçada kumaşlar sıfırdan yaratılıyor. Doğayı yansıtan sanatsal tasarımlarda elbiselerden eteklere, yeleklerden hırkalara uzanan geniş bir yelpaze hakim. Eğlenceli ve enerji dolu koleksiyon herkese uygun. Merak ettiklerimizi tasarımcı Zeynep Ağırbaş’a sorduk.
Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Moda yolculuğunuz nasıl başladı?
Zanaate tutkulu bir moda ve tekstil tasarımcısıyım. 6 yaşımda babaannemin elime tığ işi vermesiyle, ellerimle yaratmanın büyüsüne kapıldım. El işinin, daha sonrasında zanaatin kıymetini genç yaşlarda anladım. Çocukluğumda 10 sene Rusya’da yaşadım; Türkiye’den ve geleneklerimden kopan bağımı, kültürel mirasımız olan zanaatler sayesinde tekrar yarattım.
Tokat baskı, ebru sanatı, tel kırma, çini, boncuk işi, kilim dokuma gibi birçok zanaati öğrenmeye ve araştırmaya başladım. Tüm bu teknikleri uygulamaya başladıktan sonra da onları kıyafet formlarında hayal ettim. Bu yüzden kariyerimi modada sürdürmek istediğime küçük yaşlarda karar verdim. Kimsenin bana büyüyünce ne olacaksın sorusunu sormasına izin vermedim.
Bu zanaatleri daha iyi anlamak için, Anadolu’yu gezmeye ve zanaat ustalarıyla tanışmaya başladım. Hayatlarını tek bir zanaate adamış olan ustalara çok büyük bir saygı duyuyorum. Üniversiteye hazırlanırken de tasarımlarımın içine farklı zanaat tekniklerini, motiflerini ve renklerini de entegre ederek, bu zanaatlerin sürdürülebilirliği için çalışmak istedim. Zanaatleri yaşatmak için en iyi yolun moda birleşmesi olduğunu düşündüm.
Central Saint Martins’de Tekstil Tasarımı bölümünü 2022 yılı Temmuz ayında tamamladıktan sonra, ZEY markamla Londra’da üretime başladım. Tüm ürünlerimi dezavantajlı bölgelerdeki zanaatkarlar ile işbirliği içinde yaparak, onlar için bir etki yaratmayı ve zanaatlerini tasarımlarım üzerinden sürdürmelerini istedim.
Tasarımlarımı asi ve cesur bir estetikle tasarlıyorum. Renk, desen, şekil kaygım yok; tıpkı Anadolu Rock’ın ustaları Barış Manço ve Selda Bağcan’ın özgür ve zamansız sahne kostümleri gibi. ZEY markasını giyen herkesin kendisini sahnede bir Rock Star gibi hissetmesini istiyorum. Sarıkeçili yörükleriyle dağda sahneye çıktıkları, Nuri İyem tarafından çizilmiş ve Fahrelnissa Zeid tarafından renklendirilmiş bir dünya.
Hedef kitlenizi nasıl tanımlarsınız ve tasarımlarınızı onlara nasıl hitap edecek şekilde şekillendiriyorsunuz?
Hedef kitlem farklı olmaktan korkmayan kişiler. Sabah erkenden metroya atlayıp, işe giden akşamına da aynı kıyafetle sahne alabilecek rock starlar. Sırt çantasıyla dünyayı dolaşan, sinemaya giden, eğlenen, festivallere katılan. Kendini stiliyle ifade eden, trendlere uymayan ve önemsemeyen, başkalarından ayrılmaktan korkmayan. Asi, cesur, sıradanlıktan uzak duran; sslında onlara sürüden ayrı kara kuzular da diyebiliriz.
Tasarımlarımı da bu kişiyi, biraz da kendimi hayal ederek tasarlıyorum. Bunu çoğunlukla zıtlıklarla yaratıyorum. Farklı olanı yaratarak. Bu kişinin hayat tarzına nasıl bir gardırop tasarlayabilirim diye düşünüyorum -iddialı ve özgün ama bir o kadar da fonksiyonel. Katmanlanabilir, hem sıcakta hem soğukta uyum sağlayacak, gündüz ve gece giyilebilecek her duruma uyan tasarımlar.
Moda dünyasında kendinizi ifade etme şekliniz nasıl ve bu tasarımlarınıza nasıl yansıyor?
Zanaate çok önem veriyorum, zanaatleri devam ettiren ustalara da. Tüm tasarımlar el yapımı çünkü benim için daha değerli bir üretim biçimi olamaz. Onların ellerinden çıkan motifler ve teknikler tasarımlarımla birleşiyor. Aynı şekilde sanat, film, fotoğraflar, müzik. Hepsinin beni tasarımcı olarak beslediğini ve yarattığım bakış açısına yansıdığını düşünüyorum.
Tüm koleksiyonlarımda aslında Anadolu kültürünün hikayesini anlatıyorum -ama farklı elementler ile birleştirerek. Bu bazen 70’lerin saykodelik rock posterlerindeki desenler, bazen de Yörük kilimlerindeki doğal renkler ve geometrik şekiller ile. Bu koleksiyonlar sayesinde aslında size kendi dünyamın kapılarını açıyorum. Özellikle zanaat kısmında bunu en iyi şekilde yapmak istiyorum çünkü onların sürdürülebilirliğini sağlamak benim misyonum haline geldi. Bu yüzden zanaatkarlar ile yakından çalışıyorum. Kolyelerimi mahkumlar ile hapishane işi boncuk tekniği ile yapıyorum. Süveterlerimde boncuk işi yapan ev kadınları ile çalışıyorum. Ayakkabılarımda ise senelerdir bu işi yapan ayakkabı ustaları ile. Bu iki farklı dünyanın bir araya gelerek oluşturduğu yeni oluşum ZEY’in gelecekte hepimizin gitmesi gerektiğini düşündüğü yol.
Moda endüstrisinde en çok gurur duyduğunuz başarınız nedir
2023 yılının eylül ayında Londra Moda Haftası’nda ikinci koleksiyonum Antakya Tales’ı sundum ve bu koleksiyon benim için çok farklı bir anlam ifade ediyordu. Antakya Tales koleksiyonu, Antakya'nın zengin kültürel dokusundan ilham alarak, el dokuması kumaşların merkeze yerleştirildiği bir tasarım anlayışını yansıtıyor. Koleksiyonda kullanılan kumaşlar, Antakya'daki zanaatkarlar tarafından 6 Şubat’ta meydana gelen yıkıcı depremden kurtarılan dokumalardan tasarlandı. Parçalar, Anadolu'nun zarif ve cesur ruhunu yansıtan sade ve çok amaçlı tasarımlar. Anadolu'nun kültürel zenginliğini ve zanaat geleneğini modern bir perspektifle anlatıyorum. Tüm kumaşlar depremden kurtarılan dokumalar olduğu için her biri farklı, elde olan kumaşlardan seçildi. Pamuk kumaşlar daha renkli ve canlıyken, ipekler daha doğal renkler ile seçilmiş ve ham ipeğin saf güzelliğini yansıtıyor. Bundan sonra yapılacak üretimler de farklı dokumacıların ellerinde kalan benzer el dokuması renklerden yapılacak -her parça kendine has ve tek. Tesbih kemer, metalik örgü etek ve şapka-atkı parçaları üst üste katmanlanarak özgün duruşlarıyla her parçayı çok daha cüretkar hale getiriyor. Bu koleksiyonun dünyanın en önemli moda etkinlerinden birinde gösterilmesi ve Antakya dokumalarına görünürlük sağlaması markamın yolculuğunda çok önemli bir kilometre taşı oldu. Moda dünyasıyla zanaatkarlarımızın hikayesini paylaşabilmek ve moda platformunun endüstrideki gücü sayesinde böyle bir farkındalık yaratmak çok önemliydi.
Tasarımcı olarak kendi estetiğimi yansıttığım, özgün tasarımların da yer aldığı bu koleksiyonun aslında benim gibi birçok tasarımcı ve moda markasına örnek olmasını istiyorum. Üretimlerini zanaatkarlar ile yaparak hem tasarımlarını daha özel hale getirebilir hem de işe ihtiyaç olan zanaatkarlara çok büyük bir etki sağlayabilirler. Moda üretimine bu açıdan böyle bir bakış açısı getirmek tasarımcı olarak en büyük isteğim.
Tasarımlarınızda sürdürülebilirlik ve çevre dostu uygulamalar kullanıyor musunuz? Kullanıyorsanız, nasıl?
Zanaatler ve Anadolu’daki üretiminin en çok sevdiğim yönlerinden biri sürdürülebilirlikleri -ben de kendi markamda bu anlayışı benimsemeye çalışıyorum. Eldekilerin değerlendirilmesi, doğal iplik ve kumaşların kullanılması, boyaların doğadan elde edilmesi, tamir kültürünün yaygınlığı. Tasarımcılar olarak bizlerin, Anadolu’dan ve yörüklerden ilham alması çok iyileştirici ve öğretici olabiliyor.
Ben de işlerimi üretirken bu şekilde düşünmeye önem gösteriyorum. İlk koleksiyonum Psychedelic Anatolia’yı fabrikalarda üretim fazlası ipliklerden ürettim. Çoğunlukla yün, pamuk gibi doğal iplikleri kullanıyorum. Her yaptığım tasarımı uzun ömürlü bir yatırım parçası olarak görüyorum -parçalarımı alan kişilerin önce kendilerinin sonra da torunlarının da aynı şekilde senelerce giyebilmesi için sağlam parçalar yapmak benim için önemli. Gözden çıkarılıp atılan parçaları yeniden değerlendirmeyi çok seviyorum; üniversite projelerimin birinde üretim hatalı plaj şemsiyelerinden etek çalışmıştım. İlk koleksiyonumdaki Boxer Etek ve Boxer Pantolon, pazarlardan topladığım üretime hatalı don lastiklerini dokuyarak yapıldı. Bu şekilde üretim yapmak ve gözden çıkarılmış malzemeleri değerlendirmenin hem yaratıcılığıma hem de dünyaya iyi geldiğini düşünüyorum.
Bir de son zamanlarda yeni malzemelerin ve teknolojinin modadaki uygulamaları da çok ilgimi çekiyor. Stella McCartney ve GANNI gibi büyük markalar artık hammaddellerini daha sürdürülebilir kaynaklardan ve yeni malzemeler çalışan girişimlerden temin ediyorlar. Ben de son zamanlarda zanaatleri acaba daha sürdürülebilir kaynaklardan yapabilir miyim, bunu araştırıyordum. Sonra yolum BarleyCo adında bir girişim ile kesişti. Kendileri üretimde kullanılmayan arpa saplarını dönüştürerek sürdürülebilir paket ambalajlar çalışıyorlar. Biz de acaba Hatay’a özgü olan bitkisel sepet örücülüğünü yeni bir materyalle üretip onu teknoloji ve el zanaati ile tekrar yaratabilir miyiz diye düşündük. Benim tasarımcı olarak yer aldığım, BarleyCo ve İstanbul Filament ile bir proje yazıp Avrupa Birliği’nin WORTH adlı fonunu kazandık. Yazdan itibaren Bio-Weave adlı projemizde arpa sapı hammaddeli bio-çözülebilir ve 3D yazıcı ile basılmış tasarımlar üretip zanaatkarların dokunuşuyla kıyafetler yaratacağız.
24-25 Mayıs tarihlerinde sergilenen Sev Kardeşim koleksiyonunuz kadın dayanışmasıyla oluşturuldu. Koleksiyon nasıl ortaya çıktı, yaratıcı sürecinizi anlatabilir misiniz?
Ben 28 Şubat 2023’ten itibaren Craft Antakya adlı girişimim nedeniyle Hatay zanaatkarları ile yakından çalışıyordum. Craft Antakya platformunu başlatma amacım ise aslında 6 Şubat depreminden sonra zanaatkarların atölyelerini tekrar kurabilmeleri için destek sağlayacak işbirlikleri ve projeler geliştirmek ve bu kültürel mirasımızın Hatay topraklarında devam etmesi için katkıda bulunmaktı. Ben bunun en iyi yolunu da zanaatkarların işlerinin moda gibi tasarım endüstrisine entegre edilmesinden geçtiğini düşünüyordum.
Hatay’a çok gidip gelmemden dolayı birçok dernekle tanıştım ve Deprem Dayanışması Derneği ile geçen sene yolumuz kesişti. Onlar da beni destek verdikleri Rimmen Kadın Kooperatifi ile tanıştırdılar. Depremden sonra kadın dayanışması ile oluşan ve üretimin ve kadın dayanışmasının gücünü yansıtan bu kadınlar bana çok ilham verdi ve birlikte bir proje yapmalıyız dedik. Deprem Dayanışması Derneği ile British Council’ın ‘Yaratıcı İşbirlikleri’ Projesi için bir proje yazdık, ben de İngiliz tasarımcı partner olarak yer aldım ve fonu kazandık. Amacımız Rimmen Kadın Kooperatifi için tasarım ürünler çalışıp, onların yeteneklerinin de sergilediği bir şov yaratmaktı. Ocak ayında Hatay’da 40 kadına tasarım atölyesi verdim -birlikte renk, teknik ve yapabilecekleri ürün tasarımları konusunda çalışmalar yaptık. Bu süreçte kapasite ölçümü yaparak atölyelerin güçlü olduğu yönleri de belirledik. Yeni bir koleksiyon tasarladım ve üretim sürecine başladık. Şubat-Nisan arasında da üretimi gerçekleştirdik. O süreçte üç kez daha üretimi görmek için Londra’dan Antakya’ya gittim.
Koleksiyonun tasarım aşamasında hangi ilham kaynakları ve temalar kullanıldı?
Koleksiyonun ana teması, Yeşilçam ve Sürrealist bir çiçek bahçesinin birleşiminden oluşuyor. Her gidip geldiğimde kadınlar ile birlikte yaşadığım deneyim ve onların güçlü ve çalışkan duruşu, konsept oluşumunda etki sağladı. En zor şartlarda, neşeli ve mutlu bir atölye ortamı yaratmaları -bana imkansızları başaran Türk filmlerindeki kadın karakterleri çağrıştırdı. Ben de Yeşilçam sinemasının büyülü dünyasından esinlenerek, Filiz Akın, Türkan Şoray, Fatma Girik ve Hülya Koçyiğit gibi efsanevi kadın karakterlerin zarif ama cesur ruhunu yansıtmaya çalıştım. Bir de bu filmlerden oluşturduğum karakteri ve zamansız siluetleri, sürrealist bitkiler ile birleştirdim. Bu bitkilerin motiflerini yaratırken aslında kadın kooperatifindeki çocukların çizimlerinden esinlenerek oluşturdum. Onların hayal dünyasının, annelerinin işlediği tasarımlara yerleştirdim.
Renklerin 70-80’lerin canlı renklerinin olduğu, siluetlerin ise o zamanın kadın oyuncularının zarafetini yansıttığı parçalar el işçilikleri ile öne çıkıyor. Tamamıyla tığ işi ile yapılmış olan koleksiyondaki boncuk işleri de parçalara boyut ve önemli bir zanaat duygusu kazandırıyor.
Tasarım estetiğiniz veya felsefenizi nasıl tanımlarsınız? Bu koleksiyonu tasarlarken hangi renk paletleri, kumaş ve dokuları kullandınız?
Tasarım estetiğimin önemli bir parçası el işçiliği ve motifler. Tasarladığım her şeyin kumaşı sıfırdan elle yaratılıyor bu yüzden istediğim dokuyu, kalınlığı ve şekli ben seçebiliyorum. Eğitimim tekstilden geldiği için yarattığım her kıyafetin silueti olduğu kadar kumaşı da benim için çok önemli.
Bu koleksiyonu tasarlarken de bunun öne çıkmasını istedim. Her bir parça tığ işi ile kalın bir pamuk karışımı iplikten yapıldı. Parçalar tok ve kalıplı duruyor. Parçaların bazları oluştuktan sonra ise boyut katan motifler, yani sürrealist bitkilerim giriyor devreye. Çiçeklerin hepsi farklı boylarda ve renklerde yapılıyor, bir çiçek diğerine benzemiyor. Çiçekleri özellikle tam kıyafete dikmedik, bu yüzden üç boyutlu bir şekilde, sanki kıyafetlerin üstünden büyüyormuş gibi duruyorlar. Renklerde de yine aynı şekilde o 70’lerin canlı ruhunu yansıtan ve Yeşilçam’ın renkli dünyasını resmeden renkleri seçtim.
Galata Postane’de 24 Mayıs Sev Kardeşim: Hatay’dan Kadın Dayanışması ile Çıkan Bir Moda Hikayesi’nin moda şovunu yaptık. Şov geleneksel moda defilesinden çok farklı oldu çünkü amacımız aslında kadın dayanışmasını, el işçiliğini ve üretmenin iyileştirici gücünü kutlamaktı. Gönüllü olarak defilenin parçası olmak isteyen modeller, Şenay’ın Sev Kardeşim şarkısının eşliğinde dans ederek sahneye çıktılar ve izleyiciler de onlara eşlik edip kıyafetleri gördü. Daha sonrasında mankenler Rimmen Kadın Kooperatifi’nin kadınlarının ellerini tutarak onlarla birlikte dans etti. Toplumsal eşitsizliğin yaşanmaya devam ettiği bu zamanlarda, kadınlar çok zor zamanlardan geçiyorlar. Özellikle Hatay’da, kadınların evlerini tekrar inşa etme ve çocuklarına bakmak gibi çok büyük sorumlulukları var. Buna rağmen Rimmen Kadın Kooperatifinin hikayesi ve dirençlerinin eseri olarak oluşan bu atölyeyi hep birlikte kutladık ve karşılarında saygıyla eğildik.
Bu güzel projenin devamını sağlayabilmek ve Rimmen Kadın Kooperatifi’ni daha çok güçlendirebilmek için Sev Kardeşim koleksiyonu için farklı satış noktaları arayışı içerisindeyiz. Destek olmak isteyenler benimle ve kooperatifle iletişime geçebilirler.
Kadınların el emeği ürünlerini moda dünyasına kazandırmanın önemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Moda endüstrisi dünyada çok büyük bir söze sahip. Ancak maalesef getirdiği çevresel ve sosyal sorunları da çok büyük. Ben hep tasarımcı olarak, moda tasarımlarımı yaparak, bu problemleri nasıl çözebilirim diye düşünüyorum. Bu problemlerden birisi de modada üretici atölyelerinin adil olmayan üretim ve kötü çalışma şartları. Zanaatkarların ve kadın kooperatiflerinin bu modanın yarattığı sosyal problemlere doğru bir çözüm olduğunu düşünüyorum. Kadınların yetenek ve el işçiliğini tasarımlar ile birleştirdiğimizde ortaya çok güzel sonuçlar çıkıyor. Hem kıyafetler daha sürdürülebilir bir şekilde üretiliyor hem de adil ve kapsayıcı bir üretim yaparak, kadınlara da önemli bir etki yaratıyorsunuz. Bu yüzden modanın zanaatkar kadınlara, kadın zanaatkarların da modaya çok pozitif bir etkisi var. Bu sistem doğru kurulduğu zaman ve yaygınlaştırıldığında moda, toplumu kalkındıran ve gezegene çok daha yararlı bir endüstri haline gelebilir. Tüm çalışmalarım ve yaptıklarım bu umudumu gerçekleştirmek için var.
Projenize destek vermek isteyenler neler yapabilir?
Bundan sonraki ihtiyacımız Hataylı zanaatkarların ve kadın kooperatiflerinin işlerini devam ettirebilmeleri için düzenli siparişler geliyor olması. Türkiye’den ve dünyadan ünlü perakende markalarını ve moda evlerini üretimlerinde kullanmak üzere Antakyalı kadın kooperatifleri ve zanaatkarları ile işbirliği yapmaya davet ediyorum.