Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Son yıllarda tükettiğiniz tüm moda içeriklerini bir düşünün. Sosyal medya, reklam kampanyaları ve podyumlarda karşınıza en çok çıkan ilk beş ismin değişmediğini fark ettiniz mi? Aynı yüzleri tekrar tekrar görmek moda dünyasının alışık olduğu bir durum. Peki ya aynı soyadları?
Geçtiğimiz ayların en büyük moda olaylarından biri şüphesiz Virgil Abloh’nun hatırasını yaşatan Off-White 2022 Sonbahar/Kış defilesiydi. Defileye dair haberlerin neredeyse hepsinde aynı başlığı okuduk: Kendall Jenner, Gigi Hadid, Bella Hadid ve Kaia Gerber, Off-White podyumunda yürüdü. Aslında bu durum Off-White’a özel değil. Bahsi geçen isimlerin yer aldığı moda çekimlerinden defilelere her iş, medyada kendine yer buluyor. Öyle ki artık bir dergiyi karıştırırken kulaklarınızda Olivia Rodrigo’nun şarkısını duymak muhtemel: “Do you get deja vu?” (Deja vu oldun mu?)
“Aile bağlantıları nedeniyle kişiye tanınan iltimas” diye özetleyebileceğimiz nepotizm, elbette moda dışındaki alanlarda da görülüyor. Bununla birlikte, sosyal medyanın da etkisiyle en ciddi dönüşümü geçirenlerden biri olan moda endüstrisi, on yıl öncekinden tamamen farklı görünüyor. Modeller geçmişte podyumlarda keşfedilirken, bulunduğumuz noktada Instagram paylaşımları portfolyoların yerini almış durumda. Vogue Amerika, Eylül 2014 sayısında ilk kez “Instagirls” tanımını kullandığında, Cara Delevingne ve Gigi Hadid gibi endüstriyle aileleri aracılığıyla tanıştırılan isimlere yer vermişti. Bu da aile bağlantılarından beslenen popülaritenin sosyal medya, sosyal medyadaki varlığınsa endüstride edinilen yer üzerinde etkili oluşuna dair karşımıza çıkan ilk ipuçlarından biriydi.
Bugün, podyumlarda ve reklam kampanyalarında görmeye alışık olduğumuz isimlerin büyük çoğunluğu tanınır soyadlarına sahip: Lily-Rose Depp, Lila Moss, Gigi ve Bella Hadid… Elbette bir modelin başarısının tek nedeninin nepotizm olduğunu iddia etmek adil olmaz. İyi bir model olarak tanımlanabilmek için gerekenlerin; geleneksel anlamda güzel kabul edilen bir yüz ve “ideal ölçüler”in ötesinde olduğunu artık biliyoruz. Koordinasyon, konsantrasyon, bedeni ve yüz ifadelerini kullanabilme gibi birçok beceriye ihtiyaç duyuluyor. Nepotizm modelleri de tıpkı diğer modeller gibi bu yeteneklerini geliştirmek üzerine çalışıyor. Bununla birlikte doğru bağlantılara sahip modellerin sektörde en yüksek şansa sahip olduğu gerçeği değişmiyor. Örneğin; Kaia Gerber’in durumunda, Cindy Crawford’ın kızı olmanın markaların gözlerini üzerinize çevirmesine yol açacağı açık. Aynı şekilde 19 yaşındaki Lila Moss’un, kızı olmadığı bir senaryoda Fendi podyumunda Kate Moss ile yan yana yürüme ihtimalinin düşük olacağını tahmin etmek güç değil.
90’larda uluslararası üne kavuşarak “süper model” kavramıyla tanışmamıza aracılık eden ilk isimlerden Naomi Campbell, 2015’te katıldığı The Meredith Vieira Show’da nepotizm modellerine ilişkin olarak şu yorumu yapıyor: “Cindy Crawford, Linda Evangelista, Christy Turlington, Claudia Schiffer gibi benim kuşağımdan kadınların bulundukları yeri kazanmak için adım adım ilerlemesi gerekti.” Bu açıklama önemli çünkü nepotizm modellerine dair tartışmaların da temelini oluşturuyor. Jenner’lar, Baldwin’ler ya da Hadid’ler, sektöre ortalama bir modelin ulaşmasının güç olduğu dev markalarla giriş yapıyor. Öte yandan podyumdaki yürüyüşlerinin beklenen nitelikte olmaması, belirli yüz ifadelerinin dışına çıkamamaları gibi hataları diğer modellere kıyasla çok daha kolay göz ardı ediliyor.
Peki nepotizm modellerini markalar için bu kadar cazip kılan ne? En temel nedeni “ünün gücü” olarak tanımlayabiliriz. Anna Wintour, 1989’da Madonna’nın Vogue Amerika’nın kapağında yer alan model olmayan ilk ünlü olmasına aracılık ederken aslında büyük bir değişimin kapılarını araladı. 1999’da The New York Times’da yer alan bir makaleye göre; dergilerin kapaklarında modeller yerine Hollywood yıldızlarına yer verilmesi, Amerika’nın ünlülere olan takıntısının bir göstergesiydi. 2000’lerin ilk yıllarında başlayan bu obsesyon günümüzde de devam ediyor. Markalar için reklam kampanyalarında tanınan isimlere yer vermek, garantilenmiş onlarca haber başlığı ve binlerce moda takipçisinin Instagram ana sayfalarına düşecek post’lar anlamına geliyor. Gigi Hadid sosyal medyanın markalar için önemini The Independent’a verdiği bir röportajda şöyle açıklıyor: “Şirketler sizin takipçi sayınıza, farklı yaş gruplarından farklı insanlarla iletişim kurabilme becerilerinize bakacaklardır. Markaların aradığı şey; yaşamınızın farklı yönlerini göstererek insanlara ulaşabilmeniz.”
Nepotizm modellerini öne çıkaran bir diğer etkense; nostalji. Ünlü isimlerin kendilerini andıran çocuklarını görmek, insanlarda bir gelenek ya da mirasın devam ettirildiği hissini uyandırıyor. Trendlerden tasarımlara, modanın geçmişe referanslarla beslenen yapısını düşündüğümüzde; Kaia Gerber ile Cindy Crawford’ın yeni bir versiyonunun görülmek istenmesi çok da şaşırtıcı diyemeyiz.
Günün sonunda ün, sosyal medya ve nostalji unsurlarının gücüyle milyon dolarlık anlaşmalara imza atmayı sürdüren nepotizm modelleri, moda endüstrisinde yeni bir çağı açmış durumda. Reality show’lar aracılığıyla televizyonlarda yer bulan “ünlü olduğu için ünlü” mantığı, onlarla birlikte modanın da bir parçası hâline gelmiş durumda. Zira ünlü isimlerle çalışmak markalar için geleneksel anlamda modellerle çalışmaktan daha cazip. Son birkaç yıldır yerli - yabancı onlarca ünlü ismin kendi markalarını kurmaları ya da sayısı her gün artan marka işbirlikleri dikkatinizi çekti mi? İşte nepotizm modellerinin popülaritesinin temelinde de aynı motivasyon yatıyor. Tüm bunlarsa akıllara bir gün Kendall Jenner gibi bir kariyere sahip olmayı hayal eden ancak aile bağlantıları olmayan genç modelleri getiriyor. İzlediğimiz tüm Hollywood romantik komedileri her şeyin mümkün olduğunu vaat ederken, “isimsiz” birinin Naomi Campbell senaryosunda olduğu gibi bir süper model olma ihtimali hâlâ var mı?