Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Sürdürülebilirliği merkezine alan sat-su-ma tasarımlarında, doğada var olmayan bir renk ya da malzeme görmeniz mümkün değil. Markanın felsefesini, kurucusu Özge Horasan anlatıyor.
Biyoloji bölümünden mezun olduktan sonra botanik üzerine yüksek lisans yapan Özge Horasan, bilgi birikimini farklı şekilde değerlendirmeyi amaçlamış ve sat-su-ma’yı kurmuş. Markanın merkez üssü, iki buçuk senedir Datça’da ziyarete açık bir atölye. Alametifarikası ise başta bitkiler olmak üzere doğal malzemelerle renklendirdiği tamamen doğal kumaşlar. Çevreye saygılı duruşuyla dikkat çeken markayı, kurucusu Özge Horasan’dan dinliyoruz.
sat-su-ma 2014 yılında, sabahları yataktan çıkmamı sağlayan nedenlerden birinin giyinmek olduğunu fark ettiğimde doğdu diyebilirim. Kendimi ifade etmenin yollarını araştırırken, modanın benim için önemli bir araç olduğunu anladım ve kendimi bu alanda geliştirmeye başladım. Daha önceleri kendi giysilerimi yaptığım olmuştu ama sat-su-ma ile birlikte hem malzeme konusunda hassasiyetle hareket etmeye, hem de başkaları için dikmeye başladım. İlk süreçte hem boyuyor hem de dikiyordum. Her şey tamamen benim elimden çıkıyordu. Üzerimdeki yükü azaltmak için bir süre sonra bu sistemi değiştirmem gerekti. Ama boyama kısmına devam ediyorum, o benim sanatım.
Markayı kurarken bazı çıkış noktalarım vardı elbette; örneğin sadece doğal elyaf ve boyalar kullanmak, tüketim odaklı olmamak gibi… Ama aslında inandığım doğruların çizgisinde daha çok içgüdüsel ilerledim ve hâlâ da öyle ilerliyorum diyebilirim. Açıkçası moda konusunda teorik bir eğitim almadığım için bunu biraz avantaja çevirmek istedim. Belli formüller uygulamak yerine markanın organik bir şekilde kendini oluşturmasına izin verdim. Bu kimi zaman işimi inanılmaz zorlaştırıyor ama benim derdim sadece başarılı bir marka yaratmak değil. Bir markanın güçlü bir konsepti olması gerektiği kadar, insani yanının da korunması gerektiğini düşünüyorum. sat-su-ma bir otomat makinesi gibi para atıp ürün aldığınız mekanik bir olgu değil; hikayesi, iniş çıkışları, maceraları, heyecanları, mücadelesi, yapabildikleri ve yapamadıkları olan bir marka. Ve bence bununla ilişki kurabilen herkes sat-su-ma kadını.
Temel ilham kaynağımın doğanın ta kendisi olduğunu söylemem pek şaşırtıcı olmaz herhalde. Renklerimi tamamen doğadan elde ediyorum. Yani aslında var olanın formatını değiştiriyorum. Bir nevi aracıyım sadece. Kullandığım renklerde genelde yine doğadan etkileniyorum. Gün batımında oluşan sıra dışı renk geçişleri; bir kaktüsün etkileyici, buğulu rengi; bir su birikintisinin ışıkla yaptığı oyunlar veya renk çeşitliliğiyle şaşırtan bir toprak yığını ilham kaynağım olabiliyor. Ve bunlara şahit olabilmek için bazen dünyanın öbür tarafına gitmem gerekiyor. Bir diğer ilham kaynağım ise malzemenin kendisi. Özel ürünler yaptığım için piyasadaki her malzemeyle çalışamıyorum. Ham olarak istediğim kalitede, istediğim sertifikalara sahip bir malzemeyi, ihtiyacım olan miktarda bulabilmem gerekiyor. Bu gibi kısıtlamalar beni tasarım anlamında yönlendiriyor. Örneğin, sadece belli bir çeşit keten kumaş bulabildiysem, tasarım çeşitliliğim de onunla yapabileceklerime indirgeniyor.
Koleksiyondaki parçalar, giyerken ona nasıl bir anlam yüklemek istediğinize göre değişebilme niteliğine sahip. Her zamana ve koşula uyum sağlayabilen tasarımlar sunduğumu düşünüyorum. Kullandığım malzemelerin nadirliği ve tekniklerin zorluğundan dolayı onlarla tezat oluşturacak, basit ve bazen absürt çizgiler kullanmaya çalışıyorum. Yalın parçaları detaylarla zenginleştiriyorum.
Sürdürülebilirlik, bir şeyler üretmeye başladığımda ilk iş olarak oturup ciddi araştırmalar yaptığım, öğrendiğim bir konu. Yapacağım herhangi bir şeyin dünya kaynaklarını sömürmeye değmeyeceğini zaten düşünüyordum. O yüzden sürdürülebilirlik sat- su-ma’nın temelinde yer alan bir kavram. Bunun üretim pratiklerine nasıl yansıdığını ise şöyle özetleyebilirim: Tasarımlarımda, düğmesinden fermuarına, sadece doğal elyaf ve malzemeler kullanıyorum, böylece doğada çözünemeyecek hiçbir atık çıkarmıyorum. Pamuk en fazla pestisit kullanılan tarım ürünlerinden biri olduğu için organik sertifikalı olmayan pamuk kullanmıyorum. Renkleri sadece doğal yollardan elde ediyorum. Boyama esnasında su ve enerjiden tasarruf sağlayan bir doğal boyama yöntemi kullanıyorum. Küçük üreticilerle ortak çalışarak, küçük ölçekli üretimin devamını sağlıyorum. Gelecekte hem daha fazla yeni nesil sürdürülebilir malzemeyle çalışmak, hem de boyama aşamasında güneş enerjisi, yağmur suyu gibi kaynaklardan yararlanan kapalı bir sistem kurmak, hedeflerim arasında.
sat-su-ma dijital platformlarda çok aktif bir marka değil. Pandemi süreciyse herkesi ve her şeyi dijitale sıkıştırmış durumda. Bu pek hoşuma gitmiyor açıkçası, çünkü markayla ilgili hayata geçirmeyi düşündüğüm sanatsal, performatif ve fiziksel insan ilişkisine dayanan fikirlerim vardı. Şimdilik onları askıya aldım ve yeni ürünlerin üretimlerini durdurdum. Şu an herhangi bir sezonu yakalama ihtiyacı ya da insanları yeni giysiler satın almaya ikna etme isteği duymuyorum. O yüzden marka bir nevi uykuda diyebiliriz. Ne zaman uyanacağını zaman gösterecek. Online olarak daha aktif hale getireceğim şeyse işin mutfağı olan sat-su-ma Studio. Doğal boyama malzemelerinin satışı iki yıldır sürüyordu, ancak şimdi buna bazı online dersler de eklenecek.
Az insan teması ve kendi başına olmak benim için yeni bir şey değil, fakat bu küresel bir kriz. Bundan hem zihinsel hem de ruhsal olarak etkilenmemek mümkün değil. Her ne kadar hislerim günlük olarak değişse de, yine de rutinime devam edebiliyorum. Bir de kendimi bildim bileli hiçbir şey için acele edemedim. Zaten bu yüzden dünyanın hızına yetişemiyordum. Bu durma hâli sebebiyle de biraz rahatladım. Sanki kendi hızımda istediklerimi yapabileceğim bir boşluk yakalamışım gibi hissediyorum. Her gün stüdyoya geliyor, yeni renk reçeteleri üzerinde çalışıyor, yeni denemeler yapıyorum. Evimle stüdyom çok yakın olduğu için karantinadan pek etkilenmiyorum. O yüzden rutinime bağlı kalabiliyorum. Bu süreçte hem altı senedir yaptıklarımı düzene koymak, hem de beni heyecanlandıran yeni sanatsal denemeler yapmak istiyorum.