Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Sanatçı Nilüfer Yıldırım, Muse & Memory başlıklı sergisini anlatıyor. “Muse” ve “memory” kavramlarına odaklanan sergide yer alan eserler sanatçının otoportreleri veya ona ilham veren kişilerin portrelerini yansıtıyor.
İzleyiciye soyut ve figür arasında gezinen esrarengiz bir görsel bileşen sunan Nilüfer Yıldırım, Muse & Memory başlıklı sergisiyle Galeri Diani’de sanatseverlerle buluşuyor. “Muse” ve “memory” kavramlarına odaklanan sergide yer alan eserler sanatçının otoportreleri veya ona ilham veren kişilerin portrelerini yansıtıyor. Bu seride sanatçının yeşil, sarı ve mavi tonlu renk paleti izleyiciyle buluşuyor.
New York - İstanbul hattında üretimlerine devam eden Nilüfer Yıldırım ile bir araya geldik. 20 Nisan'a kadar ziyaretçilerini bekleyen sergiyi dinledik.
Muse & Memory isimli serginiz Galeri Diani’de kapılarını açtı. Bir de sizden dinlemek isteriz, nasıl anlatırsınız sergiyi ve sergide yer alan eserlerinizi?
Muse and Memory sergisi iki bölümden oluşuyor. Memory serisi 2018’de Upstate New York’ta başlayan ve 2021’de Contemporary Istanbul ve Scope Art Miami’de sergilenen Garden of Memory serisindeki büyük ölçekli eserlerin devamını oluşturuyor. Hem geçmişten geliyor, hem de parçalardan bütünü oluşturuyor. 2018 yazında Upstate New York’taki atölyemde çalışırken bir kutu Sennelier yumuşak pastel hediye gelmişti. Bir sabah kahvemi içerken genellikle yanımda taşıdığım el yapımı kağıtlarımın üstüne birkaç çizim yaptım ve yumuşak pastelin hissiyatı ve renklerin birbirlerine geçişleri, bulutsu tavırları çok çok hoşuma gitti ve potansiyeliyle heyecanlandırdı. Hemen ardından mekânın alabildiğince büyük bir kanvası yere serip bu çizgisel bütünlüğü kanvasa taşıdım. Bu sanki benim için bir buluştu ve çok bana ait, o yüzden de anlamlıydı.
Muse bölümü ise, belli belirsiz figürlerin şekil bulduğu, kağıt üzerine yağlı boya eserlerden oluşuyor. Bu çalışmalar, benim otoportrelerim veya sevdiğim, karizmaları ile bana ilham veren insanların yansımaları, bir ya da nadiren birkaç yüzün özü olabilirler. Özetle büyük ölçekli, kanvas üzerine yumuşak pastel kullandığım soyut eserler ile ve yağlı boya kâğıt işlerim sergide yer alıyor.
Muse ve memory kavramlarını sizden dinlemek istiyoruz bir de, nasıl bir anlam taşıyorlar?
Zaman, derinlik, kolektif ve bireysellik kavramlarına göndermeler var. Memory bölümü geçmiş ve hafızanın altını bulutsu ve tek boyutlu bir yüzey kullanarak çiziyor. Bu eserler ile renklerin farklı varyasyonlarda kullanıldığında değişen etkilerini ve bunun bir bütüne hizmet etmesi ile yarattıkları kolektifi ve bütünü anlatmak istedim.
Muse bölümündeki portreler ise, birçok malzemeyi bir arada kullanarak katmanlar ve dokular ön plana çıkararak derinliğe işaret ederken kesinlikle daha bireysel bir bakış açısına sahipler.
Sergiye hazırlık süreci nasıldı? İstanbul’da bir sergi açmak size nasıl hissettiriyor?
İstanbul’da evimde hissediyorum. Doğam ve bana göre isin doğası gereği yaptığım her şey kişisel. İzlediklerim, okuduklarım, gördüklerim, kişisel hayatım ve arada olan her şey bana ilham veriyor. İki seri arasında genelde bir birikim dönemi yaşarım. Sadece defterimde skeçler yaptığım, resim yapmaya acele etmediğim, son ana kadar biriktirdiğim ve belki o zevki uzatabildiğim kadar uzattığım bu evre içinde bilinmezlik, heyecan, zaman zaman da endişe barındırıyor; "Tüm bu duyguları rafine bir şekilde nasıl ifade etmeyi başaracağım" gibi. Yaratım süreci genelde sancılı başlar. Belli bir yola girdikten sonra da çok heyecanlanırım ve yoğun bir üretim süreci başlar. Tabii ki heyecanla yaptığınız işleri sergilemek ve sanatseverler ile buluşmak her zaman harika bir duygu.
Üretim tekniğinizin deneysellik üzerine kurulu olduğunu biliyoruz. Bu size nasıl bir alan tanıyor?
Tamamıyla keyfi ve deneysel bir bakış açısı ile yola çıkıyorum. Değişik malzemeleri birleştirmek, alışagelmemiş zeminlerde uygulamak beni heyecanlandırıyor. Tekniği geliştirmenin beni, kendimi ifade etme yolculuğunda özgür kılacağını düşünerek bu süreçte birçok farklı malzeme kullanarak deneysel bir şekilde öğrenmeye çalıştım. Her seyahatimde lokal resim dükkanlarından çok daha eksantrik yerlere kadar gezip farklı malzemeler topladım.. Paris’teki Sennelier’de en iyi el yapımı kâğıt ile mürekkep, Venedik’te toz pigment boyalar, Los Angeles’ta Japon el yapımı kâğıtlar ve Milano’da üniversite yıllarımda yaşadığım Ticinese’deki lokal dükkânda bulduğum kâğıtlar gibi... Dolayısıyla ilk işlerimi kağıt üzerine mürekkep ve akrilik kullanarak yaparken, süreç içinde hem boyut hem malzeme hem de bu malzemelerin birbirleri ile ilişkisi ve kullanıldıkları yüzey düşünüldüğünde birçok varyasyonla kendimi ifade ederken ideal sonuçlar aradım.
Bu deneysellik tabii ki olası kazalara (!) yol açtı, ancak bu kazalardan evrilen başka kapılar açıldı. Atölyede her şeyin çıkmaza girdiği nokta genelde iyi bir çözümlemenin de gelmekte olduğu noktadır benim için. Dolayısıyla döküp saçmaktan ve spontane hareket etmekten hiç çekinmem. Her gün iyi resim yapamayabilirsiniz ama atölyede olmak ve sonucu düşünmeden deneysel takılabilmek yaratım sürecinde çok değerlidir. Anlık minik bir karalama, kolaj veya her ne ise yeni bir serinin ilham kaynağı olabilir.
Seride yeşil, mavi ve sarı renklerin ön plana çıktığını görüyoruz. Bunun özel bir nedeni var mı, bu renkler nasıl hisler uyandırıyor sizde?
Paletim hep değişir. İçimden o dönem ne renk gelirse onu kullanırım. Zaten sergiye hazırlanma sürecinde ilk yaptığım şey, neyi ne ile kullanacağım gibi düşüncelere hiç girmeden renkleri seçmektir. Sarı, mavi ve yeşilin birleşimi, değişim, dinginlik ve derinliği canlandırıyor benim içimde.
Muse & Memory, İstanbullu sanatseverlerle buluşmak... Bu serginin sizin için ne ifade ettiğini merak ettik. Kariyerinizde nasıl bir yerde duruyor?
Geriye dönüp baktığımda beni memnun eden, gelecek ve olacaklarla ilgili de heyecanlandıran bir süreç var. Uzun zamandır İstanbul’da üretip solo sergi açmamıştım. Bu anlamda benim için gerçekten özel oldu bu sergi. Geçtiğimiz 4 senede New York’ta yaşamak, orayı deneyimlemek, bu süreçte bir de anne olmak ve bunun resmime yansımaları sanatım adına tanımlayıcı unsurlardan biri oldu. Resmim de doğal olarak her anlamda beslendi ve evrildi. Şimdi buradan çıkanları izleyiciyle paylaşmak tabii ki harika.
Beyoğlu Firuzağa'daki Galeri Diani’ye geldik, Muse & Memory’yi gezdik... Sergiden ayrılırken ne düşünelim, ne hissedelim istersiniz?
Kendi iç dünyalarından bir şeyler bulmalarını isterim insanların. Sanata bir yüzleşme, bir nevi tanımlama olarak baktığım yerden herkesin hissiyatı farklı olacaktır tabii ki ama mühim olan herhangi bir duyguyu yaşatabilmektir. Sonuç olarak soyut sanat, izleyicinin bakış acısına göre de şekillenmeli, herkes eseri kendi hayatından yola çıkarak yorumlamalı ve hissetmeli görüşündeyim.
Muse & Memory’yi gezerken aklımıza bir şarkı gelsin, bize eşlik etsin istiyoruz. Hangi şarkı olurdu sizce bu?
Ben çokça Bach ve Schubert dinledim atölyemde. Concerto in D Minor II. Adagio, Bach tekrar tekrar dinlediklerimden.
Neler bekliyor sizi önümüzdeki günlerde, planlar ve gelecek projeleriyle ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Konuşulan projeler var. Ama belirsiz zamanlarda yaşıyoruz. Planların, projelerin zamanla şekillendiği, son dakikada iptal olabildiği zamanlar... Benim büyük planım, üretmeye ve gelişmeye devam etmek.