Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Selülitin nedenlerini ve en güncel tedavi yöntemlerini uzmanına sorduk. Notlarınızı dikkatle hazırlayın, zira yaz mevsimi kapıda.
“Portakal kabuğu görünümü” olarak tanımladığımız selülit biz kadınların daimi sorunlarından biri olsa da yaz mevsimine doğru kısalan pantolon, etek boyları ve nihayetinde inilen deniz kenarlarıyla gündemimize yeniden geliyor. Sahil kenarında çekilen fotoğraflarımızda ışığın yarattığı bir yanılsama mı yoksa kışın dozunu kaçırdığımız keyifli kaçamaklarımızın bir sonucu mu diye düşünürken emin olduğumuz tek bir şey var, o da bu portakal kabuğu görüntüsünden kesinlikle rahatsız olduğumuz. Müthiş bir pazarlama harikası olan at kılı fırçalarla kuru fırçalama yönteminden kozmetik/kişisel bakım reyonlarının raflarına sıra sıra dizilen envaiçeşit sıkılaştırma kremlerine sığınsak da selülitin gerçek anlamda bir tedavisi olup olmadığı neredeyse bir şehir efsanesi halini almış durumda. Peki efsaneler karşısında bilim ve teknoloji ne durumda?
Kaleminizi kağıdınızı ya da Notlar uygulamanızı hazır edin. Selülit ile ilgili merak ettiğimiz her şeyi, nedenlerini ve güncel tedavi yöntemlerini özel bir estetik kliniği kurucusu olan Güray Akar'a sorduk.
Selülitin oluşumunu etkileyen birkaç faktör var, bunlardan ilki genetik yatkınlık. Genetik faktörler selülit oluşumunda rol oynayabiliyorlar. Ailesinde selülit problemi olan bireylerin, bu sorunla karşılaşma olasılığı daha yüksek olabiliyor. Bir diğer faktör yağ hücrelerinin büyümesi. Vücuttaki yağ hücreleri büyüdükçe cildin üst tabakasını sıkıştırarak selülit görünümü oluşturuyorlar. Bu genellikle kilo alma veya hormonal değişiklikler sonucunda oluşabiliyor.
Bir diğer ve önemli faktör, tabii ki kötü beslenme alışkanlıkları: fast food tüketimi, rafine şeker içeren gıdalar ve işlenmiş gıdalar selülit oluşumunu tetikliyor.
Düzenli egzersiz yapmamak ve düşük fiziksel aktivite, kas tonusunun azalmasına ve yağ birikimine neden oluyor, bu da selülit oluşumunu artırıyor. Ve tabii günümüzün tüm hastalıklarının kaynağı olduğunu söyleyebileceğimiz stres; stres de vücudumuzdaki kortizol seviyelerinin artmasına yol açıyor ve yüksek kortizol seviyeleri, yağ depolanmasını teşvik ediyor ve böylece selülit oluşumunu artırabiliyor.
Evet, selülitin farklı tipleri var ve bu tiplerin oluşum mekanizmaları ve belirtileri farklılık gösterebiliyor. Örneğin “Aköz Selülit” genellikle kötü kan ve lenfatik dolaşım nedeniyle su tutulmasıyla, ödemle ilişkilidir. Bu durum cildimizin görünümünde şişkinlik ve sarkma gibi belirtilere neden olabilir.
“Adifos Selülit” dediğimiz selülit tipi aşırı kilo ve bundan kaynaklı yağ birikimi ile ilişkilendirilir. Bu tür selülit genellikle yağ hücrelerinin aşırı büyümesi ve cildin üzerinde düzensiz çukurların oluşmasıyla kendini gösterir. Ciltte dalgalı bir görünüm ve çukurların belirgin olması bu tür selülitin karakteristik özellikleridir ve en yaygın görülen selülit tipidir.
“Fibröz Selülit” olarak adlandırdığımız selülit tipi ise genellikle vücudun belirli bölgelerinde, özellikle bacaklarda ve kalçalarda oluşan daha yoğun, sık ve sert bir dokuya sahip bir selülit türüdür. Bu selülit tipi ağrılı olabilir ve diğer selülit tiplerine göre daha inatçıdır, daha derin dokularda oluştuğundan tedavisi daha zor olabiliyor.
Genetik faktörlere müdahale edemeyiz tabii ancak sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzeni oluşturmak, hareketli bir yaşam tarzını alışkanlık haline getirmek önemli adımlar olacaktır.
Irving Penn, Vogue, Ocak 1982
Kuru fırçalama çok popüler evet, düzenli yapıldığında dolaşımı artırmaya yardımcı olabilir, cilt yüzeyindeki ölü derinin atılmasına ve cildin nefes almasına yardımcı olabilir belki ancak selüliti asla tedavi edemez ve selülit tedavisi yöntemi olarak düşünülemez. Selülit sorununu çözmesi, çözmeye yardımcı olması mümkün değil ne yazık ki.
Birinin diğerine alternatif olma şansı yok, öncelikle bunun altını çizmek isterim. Bir yanda uzun klinik deneyler sonucunda geliştirilmiş teknolojik uygulamalardan söz ediyoruz, diğer yanda ise topikal kremlerden. Bu kremlerin arasında tabii ki uzun çalışmalar sonucu laboratuvarlarda geliştirilmiş etkili olan birkaç krem var elbet. Örneğin “Phosphatidylcholine” yani kısaca PPC kremlerin bazıları bu konuda oldukça başarılı.
Topikal kremlerin çoğunun, cilt altına etkili bir şekilde inerek ve emilize edilerek problem çözme potansiyelleri sınırlıdır. Bu pek çok topikal krem için geçerli, pek çok hiyalüronik asit serumu için de geçerli bu örneğin. Cilt bariyeri, yağ tabakası ve moleküler boyut gibi faktörler bu durumu etkiler. Kremler genellikle cilt yüzeyine odaklanır ve cilt altındaki yağ tabakasına ulaşmaları zordur. Bununla birlikte, ancak bazı kremler cilt yüzeyindeki görünümü iyileştirmeye yardımcı olabilir.
Selülit tedavisinde estetik işlemler zamanla inanılmaz gelişti ve çeşitlendi. Başlangıçta masaj gibi konservatif yaklaşımlar kullanılırken, günümüzde soğuk dalga terapileri, ultrason tedavileri, radyofrekans tedavileri gibi pek çok modern ve etkili yöntemler var. Teknolojinin ilerlemesi ve bilimsel araştırmaların artmasıyla selülit tedavisinde kişiye özel çözümler sunabiliyoruz. Selülit tedavisinde de diğer estetik tedavilerde olduğu gibi en etkili yaklaşımı belirlemek için işin uzmanlarıyla görüşmek çok önemli.
Selülit tedavisinde en sevdiğim uygulamalar medikal mikrodalga teknolojisinin estetik alanında kullanıldığı özel bir teknoloji olan Onda Pro, mikro akım teknolojisi ile Tanit, dört tip radyofrekansı birleştiren yeni nesil radyofrekans sistemi Hera Diatherm, ultrason ve radyofrekansı birlikte sunan Accent Prime, makro fokuslu taramalı ultrason sistemi Scizer ve tabii ki vazgeçilmezim LPG Alliance CelluM6.
Bunların hepsi uzun süren klinik çalışmalar sonucunda etkinlikleri kanıtlanmış ve sonra bizlerle buluşturulmuş cihazlar. Hepsinden de çok çok olumlu sonuçlar alıyoruz. Bir yüzde vermek doğru değil ne yazık ki, hatta aldatıcı olur. Çünkü az önce de bahsettiğim gibi selülitin bölgesi farklı, tipi farklı, bireylerin metabolizmaları, yaşam tarzları farklı. Kişiye özel tedaviler, gerekirse kombinasyonlar önermek çok mühim. Her tedavi herkeste ya da her bölgede aynı sonucu vermeyebilir, o sebeple doğru yerde, doğru teşhis ve doğru tedavi ile ancak yüz güldürücü sonuçlar alabilirsiniz.
Her zaman tekrar ettiğim gibi;
-Şok diyetlerden uzak durun,
-Rafine şeker ve işlenmiş gıdalardan, fast food’dan uzak durun,
-Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi bir yaşam tarzı haline getirin ki diyet yapıyorum psikolojisinde olmayın,
-Hareket etmeye gayret edin, kısa yürüyüşler yapın, kaslarınızı güçlendirmeye önem verin;
Yani özetle iyi yaşayın, yaşınızın en iyisi görünün!