Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
New York'ta İtalyan mutfağından Fransız lezzetlerine deneyimlemeniz gereken 10 restoranı derledik.
Bugün başlayacak olan New York Moda Haftası yine eşsiz moda anlarına imza atacak gibi duruyor. İster defileden defileye koşturuyor olun isterseniz de tatil için ziyaret etmiş olun New York sokakları neredeyse her sezon yenilenen atmosferiyle ziyaretçilerini etkilemeye devam ediyor. Şehrin sokaklarında gezerken şık ve lezzetli restoranlar arıyor ama karar veremiyorsanız Doğu Yakası'ndan Batı Yakası'na sizler için derlediğimiz restoranlara göz atın.
Wolf
Amerika’nın en iyi şeflerinden biri seçilen Ethan Stowell’in yönetimindeki Wolf, Kuzeybatı Pasifik esintisi taşıyan, geleneksel İtalyan yemekleri sunan rahat ve modern bir mekan. Stowell'in ödüllü Seattle restoranı How to Cook a Wolf'a saygı duruşu niteliğindeki bu yeni restoran Stowell'in New York’daki ilk restoran girişimi. Rafine lezzetler sunan restoran, Stowell’in yemek felsefesi olan basit ama malzeme odaklı yemekler üretme fikrine dayanıyor. Kızarmış istiridye, burrata bruschetta gibi paylaşımlık küçük tabaklar, nefis kral yengeç ve bebek pancar içeren baştan çıkarıcı salataların yanı sıra makarna, et ve balık seçenekleri de bulunuyor. Öte yandan vegan seçenekler de mevcut. Restoranda ayrıca çeşitli el yapımı biralar ve özel kokteyllerin yanı sıra yıllanmış ve yeni şaraplardan oluşan geniş bir içecek listesi sunuluyor.
Bangkok Supper Club
New York'taki retro restoranların tekrar yükselişe geçtiği bir dönemde, kulüpler yeniden popülerlik kazanmaya başlıyor. Bangkok Supper Club, eski tarz kabinleri ve lezzetli yemekleriyle 60'ların Batı Yakası ve Wisconsin'den esintiler sunuyor. Bangkok Supper Club, Fish Cheeks'in bir parçası olmasına rağmen, daha cesur bir atmosfere sahip. Dekoru, 60'ların havasını taşıyan hasır arkalıklı sandalyeler ve Jetsons tarzı aydınlatma armatürleriyle karakterize ediliyor. Şef Max Wittawat, Bangkok sokak yemeklerine odaklanarak yenilikçi dokunuşlara sahip bir menü sunuyor.
Bangkok Supper Club'un menüsünde, sarımsaklı kızarmış pilav gibi Tayland'ın sokak lezzetlerinden esinlenen lezzetler bulunuyor. Öne çıkan tatlar arasında, limon otu ve zencefille marine edilmiş ızgara etler ve yum khai dao bulunuyor. İmza kokteylleri arasında, klasik içkilerin yaratıcı yorumları yer alıyor.
Tigre
Williamsburg'un New Orleans'tan ilham alan kokteyl barı Maison Premiere'in kurucuları, Manhattan’da başka bir kokteyl bara imza atıyor. Playboy'un Host & Bar Book'tan ilham alan Tigre kokteyl bar, RollsRoyce ve Mister Softee gibi isimlerin yer aldığı 18 içkiden oluşan bir kokteyl menüsü içeriyor. Kurucu ortaklar Joshua Boissy ve Krystof Zizka'nın işlettiği barın ambiyansında aynalarla kaplı uzun koridorlar yer alıyor ve 80’lerin parti müzikleri çalıyor.
Raf’s
New York'un 290 Elizabeth Caddesi'nde bulunan Raf's, Michelin yıldızlı mekan The Musket Room'un arkasındaki ekibin yönetiminde Avrupai bir restoran. İtalyan ve Fransız konsepti ile Avrupa'nın büyük kafelerini anımsatan Raf's, New Yorklulara samimi bir kaçış sunmayı hedefliyor. Yüzyıllık bir mekân olan Raf's, öncelerde Parisi Bakery’e ev sahipliği yaptı ve bu tarihi mirası restoranın bugünkü karakterini zenginleştirdi. Jennifer Vitagliano ve Nicole Vitagliano tarafından işletilen Raf's, pastalar, ekmekler ve espresso sunmanın yanı sıra, aperatifler ve hafif atıştırmalıklarla gün boyu hizmet veriyor. Mekânın mimarisi, zarif ve modern bir estetik sunarken açık mutfak görüntüsü samimi bir atmosfer yaratıyor.
Sartiano’s The Mercer
Scott Sartiano'nun misafirperverliği ile James Beard Ödüllü Alfred Portale'nin mutfağını bir araya getiren Sartiano's, modern İtalyan yemekleriyle lobinin dışındaki kafede daha gündelik bir ortam ve alt kattaki yemek salonunda daha resmi bir deneyim sunuyor. Sartiano'nun dekoru, açık mutfak, Carrera bar ve Hollywood ziyafetleri gibi detaylarla Roma'nın Borghese Villası'na benzer bir zarafeti yansıtıyor. Tuğla duvarlarla çevrili olan yemek odası, aynalı sütunlarla zengin bir şekilde döşendi ve ortak bir masa ile açık mutfak manzarası sunuyor. Mercer Hotel'in yenilenen mekanı olan Sartiano's, İtalyan ve Amerikan klasiklerini birleştirerek ziyaretilerine benzersiz bir yemek deneyimi sunmayı hedefliyor. Yemekleri "yüksek İtalyan Amerikan klasikleri" olarak tanımlayan Portale, restoranda cannoli, wagyu ve lazanya gibi İtalyan tatlarının yeni yorumlarını sunuyor.
Jean’s
Jean's, New York'un Lafayette Caddesi'nde yeni bir bistro olarak açıldı. Max Chodorow, Ashwin Deshmukh ve Bernardo Metsch tarafından kurulan bu mekan, güncellenmiş Amerikan ve Avrupa klasiklerini taze çiftlik ürünleriyle sunuyor. Menüleri iddiasız ancak zarif yemekler içeriyor ve içecek programı da çiftlikten tedarik edilen malzemelerle oluşturulan dinamik kokteylleri içeriyor. Mekanın ambiyansı modern bir şehir merkezini yansıtıyor ve aynalar, ihtişamlı bir şömine ve etkileyici çatı pencereleri gibi tasarımlar bulunuyor.
Torrisi
Rich Torrisi, Mario Carbone ve Jeff Zalaznick'in ortak yürüttüğü Major Food Group’un bir parçası olan yeni İtalyan restoranı Torrisi, Manhattan şehir merkezindeki ikonik Puck Binası'nda yer alıyor. Major Food Group restoranlarının sevilme nedenlerinden biri de kaliteli malzemeler kullanarak detaylara önem vermeleri ve benzersiz yemek odaları oluşturmaları diyebiliriz. İtalyan mutfağının yanı sıra Torrisi, uzak doğu mutfaklarına da yer veriyor. Hareketli iki farklı bar ve yemek odaları bulunan restoran İtalyan mahallesini New York sokaklarına taşıyor.
Café Chelsea
1966’dan bu yana New York’un simgelerinden biri haline gelen Hotel Chelsea yeni restoranları Café Chelsea’yı duyuruyor. Tarihi mozaik mermer fayanslarla döşeli restoran eski Capitol Fishing Tacklemağazasını devralarak onu bir Paris bistrosuna dönüştürdü. Şef Derek Boccagno'nunmenüsünde poulet rôti, tartare de boeuf ve façon niçoise gibi Fransız lezzetleri yer alıyor.Şarap menüsü ise kırmızı şarap ağırlıklı diyebiliriz. Restoran Petit Café ve Grand Café olmak üzere iki ayrı yemek alanı içeriyor. Restoranın atmosferinde vintage avizeler ve Galya dekorları yer alıyor.
Caviar Kaspia
Paris'in köklü restoranlarından biri olan Caviar Kaspia, Doğu Yakası'nın en cesur oteli The Mark'ta açıldı. Ünlü iç mimar Jacques Grange tarafından tasarlanan restoran ve havyar butiği, aynı davetkar atmosferle, ilk açıldığı 1927 yılından bu yana ünlülerin favorisi olan şık Paris restoranının DNA'sını bünyesinde barındırıyor. The Mark Hotel ile uyum içinde olan Caviar Kaspia, eski dünyanın zarafetini ve konforunu Paris lezzetiyle buluşturuyor. Ancak ikonik Caviar Kaspia mavisi masa örtüleri, zümrüt yeşili tiftik banketleri, ahşap panelli duvarları, heykelsi Belçika Siyah mermer barı ile New York'a göre yeniden yorumlandı.
The Mark'taki Caviar Kaspia, evin kült favorisi olan üzerinde havyar bulunan fırında patates, füme somonlu blini ve bottarga gibi lezzetler sunuyor. Sekiz farklı türde havyarlı seçeneklerin bulunduğu menü havyar sanatını kutluyor.
Fouquet’s
New York'un Tribeca mahallesinin büyüleyici arnavut kaldırımlı sokakları ve 19. yüzyıldan kalma binalar arasında Paris esintili bir restoran olan Fouquet’s, ziyaretçiler için şık bir destinasyon oluyor. Executive Şef Mathew Woolf'un yönetimindeki Brasserie Fouquet's imza Fransız yemekleri sunarken, Par Ici'de yüksek vejetaryen mutfağından seçkiler bulunuyor. Titsou Bar ise yirminci yüzyılın coşkulu atmosferine odaklanıyor. Çatı katında Hudson Nehri’nin nefes kesen manzarasını deneyimleyebilirsiniz. Art Déco'dan ilham alan ambiyansı, şehrin hem hareketliliğini hem de sessiz gelişmişliğini yansıtan bir atmosfer yaratıyor.