Esra Dandin: Dingin, Rafine Takılar

Bize kendinizden ve markanız Esra Dandin’i kurma hikayenizden bahseder misiniz?

Tekstil ve Moda bölümünde okuduğum sırada aldığım bir dersle takı tasarımıyla tanıştım. Mezun olduktan sonra bir süre moda ve dergi sektörlerinde çalıştım. Bu sürede atölyemde kendi çapımda bir şeyler üretmeye devam ediyordum. Atölyemin Karaköy’de yer alması ve eşimle beraber ilgi alanlarımızı bir mekanda buluşturma isteği Dandin Bakery’yi ortaya çıkardı. İki sene boyunca keyifliydi bu iş, ancak bölgenin ruhunun bozulmasıyla beraber işlerin gidişatı değişti ve yeniden bir arayışa girdik. Tüm bu süreç esnasında kenarda köşede biriktirdiğim tasarım fikirlerini uygulayıp ortaya ne çıkacağını görmek istedim. Sonrasında hazırladığım ilk koleksiyonla markamı kurdum.

Markanızın çizgisini nasıl özetlersiniz?

Yuvarlak, organik, yumuşak, dingin ve insanı rahatlatan yalın formları seviyorum. Her bir parçanın diğerleriyle uyumunu, bütünlük ve akış içinde olmalarını önemsiyorum. Ticari kaygılar ise daima arka planda.

Pandemi süreci üretkenliğinizi nasıl etkiledi?

Herkes gibi motivasyonumu yüksek tutmaya çalışıyorum ancak bu her zaman kolay olmuyor. Günler birbirinin aynı geçmeye başlayınca her gün yeni bir mücadeleye dönüşüyor; bazen verimli, bazen verimsiz. İleriye dönük endişeler gelgitli bir ruh haline sebep oluyor. Bu değişkenliği en aza indirgemek için kendimi meşgul tutmaya çalışıyorum. Meşguliyetin sonucunda ortaya bir şey çıktığında, bu çapa görevi görüyor. İyi hissettiğiniz bir anı yakalayıp kabın içine saklamışsınız gibi. Geçen bahar seramik yapmaya başlamıştım, tornada çalışıyordum. Çamurla üretmenin meditatif bir yönü var. Şu anda da evde, elle şekillendirerek bir şeyler yapıyorum. Takı, seramik hatta yemek yapmak birbirinden farklı uğraşlar gibi görünse de ortak özellikler barındırıyor. Biz hepsini etiketleyip ayrı ayrı algılamaya meyilliyiz, ama kullanılan malzeme ne olursa olsun ortaya çıkan ürünün fonksiyonu ve formu, bütünün verdiği hissiyat içinde eriyip birbirine karışıyor.

Bu süreçten markanız nasıl etkilendi, karantina süreci stratejilerinizde değişikliğe gitmenize neden oldu mu?

Geçtiğimiz ay yeni koleksiyonumuzu sunmak için Paris’teydik. Salgının Avrupa’da kendini göstermeye başladığı bir dönemdi. Moda haftası olmasına rağmen çok durgundu. Görünen o ki, biz de dahil bütün markaların stratejilerini yeniden kurmaları gerekecek. Ve işin ilginç tarafı, en büyüğünden en küçüğüne, hiçbir markanın işlerin gidişatıyla ilgili tam anlamıyla bir fikre sahip olduğunu sanmıyorum. Daha önceleri satışlarımı çoğunlukla sipariş üzerine özel olarak üretiyordum. Bu süreçte üretimi durdurduk.

İzolasyon sürecini nasıl geçiyorsunuz? Rutinleriniz var mı?

Mutfak her zaman güvenli bir alan olmuştur benim için. Yeni tarifler deniyor, Dandin Bakery’de sık sık yaptığım tatlıları eskiye özlem içinde tekrar yapıyorum. Sevdiğim yönetmenlerin filmlerini tekrar izliyorum, özellikle Éric Rohmer’in filmleri kaygıları azaltabilmek için ideal. Elimde World of Interiors, Architectural Digest gibi iç mekan tasarım dergilerinin 1970, 80, 90’lı yıllardan kalan eski sayıları var. Onları kurcalamak, Jacques Grange, Stephen Sills gibi iç mimarların tasarladığı mekanlara bakarak vakit geçirmek bana huzur veriyor.