Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Tasarımcılar heykel sanatının büyüsüne kapılınca eşsiz koleksiyonların ortaya çıkışı kaçınılmaz oldu.
Moda ve sanat etkileşimi bize çok uzak bir ilişki değil. Hemen hemen her sezon tasarımcıların sanattan beslenmelerine aşina olmakla birlikte her bir koleksiyon için değindikleri referans noktaları ve ilhamlar dikkatimizi ilk çeken nokta oluyor. 2024 İlkbahar/Yaz sezonuysa sanat merkezli ilhamlarıyla açık ara diğer sezonlardan ayrılıyor. Özellikle heykel sanatından ilham alan görünümler tasvirleri ve hikayeleriyle öne çıkıyor.
Günümüz moda endüstrisinde bağımsız markalardan biri olarak varlığını sürdüren Simone Porte Jacquemus, bir süredir moda haftalarından uzaklaşmıştı. Koleksiyonlarını bireysel takvimine göre sergileyen ünlü tasarımcı, 2024 İlkbahar/Yaz koleksiyonunu Güney Fransa’da Saint-Paul-de-Vence’deki Fondation Maeght’da sundu. Les Sculptures adını verdiği koleksiyonunda sanat enstantaneli birçok atıf bulunurken öne çıkan taraf heykelsi yapıdaki tasarımlar oldu. Jacquemus ilhamını, İsviçreli sanatçı Alberto Giacometti’de aradı, koleksiyonun manifestosunu anlaşılır kılabilmek için podyumda Femme Cuillère gibi sanatçıyla özdeşleşmiş heykellere yer verdi. Koleksiyonun renk paleti Giacometti’nin eserlerine paralellikte bej, ekru ve bronza doğru uzanıyordu. Görünümlerin omuz keskinliği yok edilip vatka eklenerek kavisli hale getirildi ve bu, yapısal olarak kıyafetlerin heykelsi yönünü öne çıkartarak Giacometti’nin stilize ettiği oval figürlere gönderme yaptı. Dökümlü pantolonun bel kısmındaki dışbükey uzantı Jacquemus’ün terzilik becerilerinde giderek ustalaştığının göstergesiydi. Markanın yenisi Le Petit Calino çantaysa İngiliz heykeltıraş Henry Moore’un soyut heykellerinden esinle tasarlanmıştı. Simon Porte Jacquemus, Les Sculptures koleksiyonuyla modayı hikayeleştirmedeki çok yönlülüğünü kanıtlıyor, sadece tasarım yapmakla kalmayıp bizi ardında yatan sanat hikayesiyle de sarıp sarmalıyor.
Ferragamo 2024 İlkbahar/Yaz
Tasarımcı Maximilian Davis’in gelişiyle Ferragamo lale devrini yaşarken 2024 İlkbahar/Yaz sezonunda marka için ibreler hâlâ yukarıyı gösteriyor. Davis, koleksiyonunda oldukça çetrefilli duygular yaşıyor. Karayipler’den İtalya’ya uzanan kompleks esin kaynaklarının yolculuğu ‘Yoksul Sanat’ olarak da bilinen Arte Povera’da son buluyor. Deri takımlar, Ferragamo’nun kültleşmiş kırmızısı ve adaçayı yeşili renklerinde karşımıza çıkıyor; monokrom stilin özgürlükçü haleti ruhiyesini anlaşılır kılıyor. 60’ların sonlarında İtalya’dan doğan modern sanat akımı Arte Povera, kültleşmiş sanat kalıplarına tepki olarak ortaya çıkıyor. Sanatın basit, hatta atık nesnelerle yapılabileceği, soylu mesajlara ihtiyacı olmadığını ve gündelik yaşamla paralel ilerleyebileceğini savunuyor. Davis de koleksiyonunda doğal kumaşları endüstriyel materyallerle birleştiriyor, değersizmiş gibi görünenin sanat eserine dönüştürülmesi tezini tasarımlarına birebir uyarlıyor. Örneğin siyah jarse elbisenin üzerinde karşımıza çıkan deri korsede delik açılıyor; siyah, beyaz, yeşil renkteki minimalist parçaların katmanlanması Arte Povera’nın en ünlü eserlerinden biri olan Venere degli Stracci’yi anımsatıyor. Maximilian Davis, koleksiyonunda lüksü normsuz ve minimal tasarımlarıyla yeniden tanımlıyor ve buna İtalyan zanaatkarlığını ekleyerek Ferragamo’yu benzersizleştiriyor.
Alexander McQueen 2024 İlkbahar/Yaz
Tasarımcı Sarah Burton, Alexander McQueen için hazırladığı son koleksiyonunda 26 yıllık tasarım geçmişini film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçiriyor. Koleksiyon, ilhamını eserlerinde kadın anatomisini işleyen ve sanat vizyonundan asla taviz vermeyen Polonyalı heykeltıraş Magdalena Abakanowicz’den alıyor. Abakanowicz’in elyaftan dokuma heykelleri ve Sarah Burton’ın çarpıcı estetiğine sahip tasarımları bütünleşince ortaya görkemli bir koleksiyon çıkıyor. Magdelena Abakanowicz’in etkisi yeri geliyor takımlardaki kırmızı elyaf şeritlerde yeri geldiğinde Alexander McQueen’in çarpıcı siyah paletindeki elbiselerde karşımıza çıkıyor. Özellikle ceketin yapısöküme girerek kolları ve eteklerine püsküller eklenerek tasarlanan çarpıcı siyahlıktaki elbise sanatçının Black Garment VI (1976) adlı eserine atıfta bulunuyor. Bir diğer ten rengi elbisenin üzerindeki kan kırmızısı işlemelerse kadın anatomisinin büyüleyiciliğini destekliyor. Paris’te Le Carreau du Temple’da yapılan defilede yer alan Magdalena Abakanowicz’e ait beş eser de küçük çaplı bir müze hissiyatı yaratıyor.
Marc Jacobs 2024 İlkbahar/Yaz
Ve diğerleri
Sezonun en kreatif örneğiyse 2024 İlkbahar/Yaz koleksiyonuyla moda sahnesindeki 40. yılını kutluyan Marc Jacobs’tan geldi. Göz yanılsamalarına dayanan koleksiyonda siluetlere abartılı ve yapay denebilirdi. Bu beklenmedik derinlik algısında modern sanatçı Robert Therrien’in No Title (Folding Table and Chairs, Beige) adlı devasa çalışmasının etkisi büyük. Şova eklenen bu devasa heykelle birlikte gelen çarpıcı orantı, henüz ilk görünümden karşımıza çıkan midi boy kalem etek ve devamında gelen tayyörlerle berraklaştı. Vücuda iliştirilmiş gibi duran parçalar oyuncak bebeğin kağıttan elbiseleri hissini veriyor ve sanki Jacobs’ın oyun evini andırıyordu. Gittikçe abartılan siluetleri kabarık ceketler, naif tonlardaki trikolar, disko günlerini anımsatan gece elbiseleri takip etti. Marc Jacobs’ın proporsiyonu alaşağı ettiği ve absürdlüğün sınırlarını zorladığı koleksiyonuyla incelikli ustalığını modaseverlere gösterdi, 40 yılın vizyonunu muzaffer bir edayla sergiledi. Materyalle oynama konusunda sınırları zorlayan JW Anderson, benzer bir yaklaşımla üçboyutlu giyilebilir heykelsi siluetler sundu. Oyun hamurundan yapılmış gibi duran kapüşonlu üstlerin ve şortların ardında zorlu bir tasarım süreci yatsa da çocuksu bir acemilikle elde edilmiş gibi kırış kırış ve ‘eksik’ gözüküyordu. Şüphesiz bu da JW Anderson’ın ironik yaklaşımının bir parçasıydı. JW Anderson her ne kadar amiral gemisinde sınırları zorlasa da Loewe’de kendisine göre ağırbaşlı kalmayı başarıyor. Sürrealizm meşgalesini Loewe’ye trompe l’oeil akımıyla veren tasarımcı bu sefer pantolonların bel boylarıyla oynuyor, gömlekler mikrolaşırken pantolonlar makrolaşıyordu. Bunun yanı sıra Amerikalı heykeltıraş Lynda Benglis ile de işbirliğini ilerletiyordu. Sanatçının Elephant Necklace serisindeki bronz heykeller sahnede yer alırken buradan ilhamla minyatür versiyonları mücevher olarak modellerde görüldü.
Givenchy’de Matthew Williams heykeldeki radikalizmle ilgilendi, sanatçı Ossip Zadkine ve Constantin Brâncuşi’nin bu konudaki araştırmalarından yola çıktı. Şov, mimar Gabriel Calatrava’nın tasarladığı kentsel ölçekteki heykelin içinde yapıldı. Çiçek motifi ve narin kumaşlarla desteklenen koleksiyonda zıt kutupların estetiği içgüdüsel bir zarafetle sunuldu. Siyah şifon gömlek, yakası yarım kalmış erkek ceketiyle bütünleştirildi; şampanya rengi etek ve çorap geçirilmiş ayakkabıyla tamamlandı. Bir diğer görünümde deri takım romantik üstle Williams’ın radikalizmini yansıttı. New Yorklu Bibhu Mohapatra, heykeltıraş Simone Leigh ve Augusta Savage’tan esinlenerek geometrik asimetri ve kıvrımlı siluetler sundu. Sacai’de heykel denilince akla gelen ilk isim Auguste Rodin’den alıntılar tasarımların üzerinde yer aldı. We11done’ın kreatif direktörü Youngjim Kim, Do Ho Suh’un kumaş heykellerinden ilham aldı: “Anıları mekanlara dönüştüren mimari parçalar yaratmasıyla tanınıyor ve biz de anıları kıyafetlere dönüştürmek istiyoruz” diye özetledi düşüncelerini. Çocukluk anılarından hareketle battaniyeden ilhamla tasarladığı elbise üç versiyonuyla şovun kapanışını yaptı. Rachel Scott, Diotima için kendisi gibi Jamaikalı çağdaş sanatçı Laura Facey ile işbirliği yaptı. Facey’nin köleliğin mirasını sorgulayan kalp şeklindeki heykelleri Scott’a ilham oldu ve her bir görünümde karşımıza çıktı. Alanında güçlü iki kadının doğası gereği koleksiyon sezonun unutulmazları arasına girdi.