Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Jeolojinin mucizeler yarattığı Güneybatı Afrika ülkesi Namibya’da hayatta kalmanın tek şartı, adapte olmak.
En az 55 milyon yıl önce oluştuğu tahmin edilen dünyanın en eski çölü Namib’in güney kesiminde, kızıl kumullarla çevrili bir tuz ve kil yatağı olan Sossusvlei’deki devasa kum tepelerinin en büyüklerinden biri olan Big Daddy’ye tırmanırken ilk hedefiniz UNESCO Dünya Mirası ilan edilen Namib Kum Denizi’nin 360 derecelik manzaralarını izlemek olsa da aslında bir an önce inişe geçmeyi hayal ediyorsunuz. Çünkü adeta kumda kayak yaparak indiğiniz noktada sizi bambaşka bir büyü bekliyor: Deadvlei. Çoğunuzun Instagram’daki fotoğraflarından tanıyacağı “Ölü Bataklık”, 600-700 yıl önce susuzluktan kuruyarak ölen ağaçların heykelsi iskeletlerinin bulunduğu beyaz bir kil yatağı. Dünyanın en yüksek kumullarıyla çevrili alanda kızıla çalan kumların, siyah renkli ağaç iskeletleri ve beyaz kil yatağıyla oluşturduğu kontrast ve dramatik manzara geçişleri nefesleri kesiyor. Hemen her doğa fotoğrafçısının hayalinde bir gün buraya gelmek ve günün farklı ışıkları altında heykelsi ağaç iskeletlerini fotoğraflamak yatıyor.
Son yıllarda turizmde beklenmedik bir çıkış yakalayan Güneybatı Afrika ülkelerinden Namibya’nın ziyaretçi çekmesindeki en önemli sebeplerden biri şüphesiz Sossusvlei ve Deadvlei’in de yer aldığı Namib Çölü ve buradaki Namib-Naukluft Milli Parkı. Yaklaşık 50.000 kilometrekarelik alanıyla Afrika’nın üçüncü büyük milli parkı olan bölge, sıradışı bir ekosisteme sahip. Sossusvlei’de kaldığımız Wilderness Little Kulala doğa kampının deneyimli rehberleri bu ekosistemi anlatırken, “Yazın sıcaklığın 45 dereceleri aştığı Namib Çölü’nün çorak ve yaşamdan yoksun olması beklenir. Çünkü su yoksa hayat yoktur. Oysa burada su yok ama hayat hiç olmadığı kadar canlı” diye açıklıyor. “Bunun sebebi, adaptasyon. Farklı türlerin bu aşırı kurak ortama zamanla uyum sağlamaları ilham verici.”
Kulala Teagan Cunniffe
Yerel Nama dilinde “çok büyük”, “hiçbir şeyin olmadığı alan” anlamlarına gelen Namib’de zorlu koşullara uyum sağlayarak hayatta kalmayı başaran antilop, çita, sırtlan, devekuşu ve zebra gibi hayvanlar sanki bir seraptan çıkmış gibi çölde koşuşuyor. Devekuşları su kaybını azaltmak için vücut sıcaklıklarını yükseltiyor; Hartmann dağ zebraları çölün engebeli arazisine uyum sağlayan usta birer tırmanıcıya dönüşüyor; oriksler su açısından zengin bitki köklerini yiyerek haftalarca su içmeden hayatta kalabiliyor. Ama en ilginç yaşamı toktokkie adlı böcek sürüyor. Bu sıradışı tür, sabahın erken saatlerinde çöken sisle suyun en fazla yoğunlaştığı kumulların tepelerine tırmanıyor ve bulunduğu noktada amuda kalkarak beklemeye başlıyor. Atlas Okyanusu’ndan gelen soğuk havanın Namib üzerindeki sıvak havayla çarpışması sonucu oluşan sis, böceğin sırtında yoğunlaşıyor ve ağzına doğru damlıyor. “Sisin tadını çıkaran böcekler” olarak da bilinen toktokkie’ler bu sırada vücut kütlelerinin yüzde 40’ı kadar su içebiliyor ve yüzyıllardır bu şekilde çölde yaşamlarını sürdürüyor.
Desert Rhino Camp
Namibya, turizmdeki yükselişini sadece bu kadim çöle ve olağanüstü yaşantısına borçlu değil elbet. Güney Afrika bölgesinin ödüllü sürdürülebilir turizm şirketlerinden Wilderness’ın Namibya Genel Müdürü Alex Henderson ve Projeler Müdürü Anthony Swartz’a Afrika’ya seyahat edenlerin son dönemde neden Namibya’yı daha fazla tercih etmeye başladıklarını sorduğumuzda, “Eşsiz olduğu için” yanıtını veriyor ve ekliyorlar: “Başka hiçbir yerde bulamayacakları coğrafi ve kültürel zenginliklere sahibiz. Güneyde dünyanın en eski çölü ve en yüksek kumulları, kuzeyde hâlâ varlık gösteren yarı göçebe Himba halkı, batıda İskelet Sahili boyunca uzanan batık gemiler, Taşlaşmış Orman’da yaşayan 280 milyon yıllık ağaçlar, doğal yaşam alanlarında özgürce dolaşan nesli tehlike altındaki siyah gergedanlar, kuraklıktan doğan çöl aslanları ve çöl filleri sadece Namibya’da görebileceğiniz güzellikler arasında.”
Afrika’nın güneyinde, Atlas Okyanusu kıyısında 825.000 kilometrekareye yayılan Namibya’yı kelimelerle anlatmak zor. Ülke içerisinde bir noktadan diğerine sadece bir pilot ve iki yolcunun sığabildiği küçücük pırpır uçaklarla durdurak bilmeden uçtuğunuzda neredeyse hiçbir yerleşim yeri, dolayısıyla insan varlığı görmemek, sadece coğrafi yer şekillerine ve ekosistemlere yani çöllere, dağlara, vadilere, kanyonlara ve kaya formasyonlarına rastlamak aklınızı başınızdan alabilir. Kilometrekareye üç kişinin düştüğü ülkede tüm çıplaklığı ve gerçekliğiyle sadece “doğa” var. Sonu yokmuş gibi uzanan açık alanları gördükçe büyülendiğiniz alçak uçuşlarda manzara yavaş yavaş çıplak, kayalık sıradağlardan kumullara, ağaç kaplı küçük dağlara ve tekrar kumullara doğru değişiyor. Dramatik manzaralarıyla Namibya, fotoğrafçılar için bir cennet, bir düşten başka bir düşe geçiş…
Serra Cafema
Macera safarisini yeniden tanımlayan bu sıradışı destinasyonu farklı yollarla keşfetmek mümkün. Dileyenler pırpır uçaklarla ülkeyi baştan sona dolaşabilir ve bu sırada lüks safari kamplarında konaklayabilir; dileyenler kiraladıkları 4 X4’lerin direksiyonuna geçip road trip yapabilir ve uygun noktalarda kamp kurabilir. Biz minik uçakları tercih ediyor ve keşfe başkent Windhoek’tan sonraki ilk durağımız olan Namib Çölü’nden başlıyoruz. Adını yerel dilde “uyku” kelimesinden alan ve dekorasyonuyla yerel jeolojiyi yansıtan 11 çadırlı Wilderness Little Kulala’nın deneyimli rehberleri, Sossusvlei’deki tırmanışımızdan Deadvlei’deki yürüyüş maceramıza, NASA tarafından dünyanın en karanlık gökyüzü gözlem noktalarından biri ilan edilen Namib semalarında yıldız izleme seanslarından gündoğumunda balon turlarına kadar bu eşsiz bölgeyi tam anlamıyla keşfetmemize yardımcı oluyor. İkinci durağımız için tam üç uçak değiştirerek ülkenin en kuzeyine, Angola sınırındaki Kunene Nehri’ne ulaşıyoruz. Burası Namibya’nın en ücra noktası. Ülkenin genelini oluşturan kurak topraklar düşünüldüğünde 325 kilometre boyunca uzanan bu su kaynağı bölge halkı için büyük bir lütuf. Nehrin kenarında konuşlanan eşsiz güzellikteki kampımız Serra Cafema’nın verandasından önümüzde çağlayan Kunene Nehri’ne atlasak beş-altı metre yüzerek ulaşacağımız karşı kıyının komşu ülke Angola olduğunu öğrendiğimiz o büyülü an hâlâ hafızamızda. Ancak kelimenin tam anlamıyla kuş uçmaz kervan geçmez bu bölgede bulunmamızın nedeni Angola’yı görmekten ziyade Himba halkıyla buluşmak. Yarı göçebe Himbalar’ın diğer adı Kırmızı Kadınlar Kabilesi. Benzersiz gelenekleri, sembolik giysileri, saçları, süslemeleri ve kadınların ciltlerine ve saçlarına sürdüğü “otjize” (hayvansal yağ ve toprak boyasından oluşan bir macun) ile tanınan Himba halkı altı bin yıldır buradaki köylerde varlık gösteriyor. Dünyanın en zorlu coğrafyalarından birinde, ekstrem koşullarda ve aşırı sıcaklar altında yaşayan 12 bin nüfus için hayat hayvancılık ve tarımla uğraşarak geçiyor. Ziyaret ettiğimiz köyde yaşayan Himbalar’a mutlu olup olmadıklarını sorduğumuzda, “Nefes almak başlıbaşına büyük bir mutluluktur” yanıtını alıyoruz. Çocuklar bu inancın canlı kanıtı gibi bütün gün neşe içinde oynuyorlar. Ancak eğitimlerine de önem veriyorlar. Bu ücra köyde uzun yıllar hizmet veren mobil okullar hükümetin ve Serra Cafema’nın katkılarıyla kalıcı okullara dönüştürülmüş ve mobil sağlık klinikleriyle desteklenmiş. Aileler memnun, ama bir o kadar da kaygılı. Köyün en yaşlısı ve aynı zamanda reisi, modern ve dijital dünyanın gelip onları bulmasını istemediklerini, köklerini ve geleneksel yaşam tarzlarını korumakta kararlı olduklarını söylüyor. Turizm bunun için önemli bir araç. Bölgeyi ziyarete gelenler için kurdukları yerel pazardan kazandıklarıyla hem geçimlerine katkıda bulunuyor hem de turizme kaynaklık eden geleneksel yaşantılarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Namibya, diğer Sahra altı ülkelerine kıyasla daha düşük hayvan çeşitliliğine ve popülasyonuna sahip. Ancak topraklarında yaşayan bazı türlerin başka ülkelerde olmadığı düşünüldüğünde son derece önemli bir safari destinasyonu olarak öne çıkıyor. Örneğin nesli kritik derecede tehlike altındaki siyah gergedanları doğal yaşam alanlarında görebileceğiniz sayılı ülkeden biri Namibya. Etosha Milli Parkı ve İskelet Sahili arasındaki Damaraland bölgesinde, çöl ortamına adapte olmuş 2400 birey yaşıyor. Ülke yönetiminin bu türün devamını sağlamak için kaçak avcılığa karşı verdiği mücadele takdire şayan. Devletin çabaları kadar safari şirketlerinin hayata geçirdiği projeler ve çalışmalar da siyah gergedanların korunmasına katkı sağlıyor. Wilderness Desert Rhino Camp, uzun yıllardır bu konuda önemli çalışmalar yapan kamplardan biri, gergedanlar için gerçek bir sığınak... Burada, etkileyici sıradağlar, rüzgarla şekillenmiş kumtaşı kayalıkları ve kuru nehir yatakları arasında, üç farklı doğa koruma topluluğu ve Save the Rhino Trust vakfıyla yaptıkları ortaklık, dünya üzerinde serbestçe dolaşan son siyah gergedan popülasyonundan birinin devamını sağlıyor. Dile kolay, gergedan popülasyonunun artığını ve kaçak avlanma seviyelerinin yüzde 80 azaldığını gösteren 21 yıllık bir işbirliğinden bahsediyoruz. Genel Müdür Alex Henderson, “Kısa süre önce renove ettiğimiz Desert Rhino Camp ile Damaraland’de olma amacımız siyah gergedanları korumaktan ibarettir. Konuklarımızı bu çabamıza tanık olmaya, öğrenmeye ve katılmaya davet ediyoruz” diyor. Bu işbirliği kapsamında misafirlerin siyah gergedanların izini sürecekleri yürüyüş safarileri düzenleyen Desert Rhino Camp, bunun için safari rehberlerinden ayrı bir de gergedan korucu timi oluşturmuş. İşte bu timlerle biz de bir sabah safarisine çıkıyor ve bu değerli türü yakından görmeyi başarıyoruz. Ancak Namibya sürprizlerle dolu. Gergedan buluşmamızdan dönerken, aralarında yavruların da bulunduğu bir fil sürüsüyle karşılaşıyoruz. Kamp çalışanlarının anlattığına göre çöl filleri bu bölgede en son üç yıl önce görülmüş. Şanslı mıyız? Kesinlikle. Yerlilerin Namibya için sarf ettiği “Tanrı’nın kızgınken yarattığı yer” benzetmesini özümsemiş, Namibya’dan zorluklara “adapte olmuş” bir şekilde ayrılırken gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımız onu tekrar ziyaret etmemiz gerektiğini fısıldıyor.
Yeni yılda farklı destinasyonlar keşfetmek ve wellness gurularının tabiriyle “fişi bir süreliğine çekerek her şeyden kopmak” hayalleriniz arasındaysa Namibya’yı tatil planlarınıza alın. Pişman olmayacaksınız.