Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Hepimizin birer sanal asistana kavuşacağı, robotlardan hizmet alacağı, internet hızında uçacağı günler yakında. Ve 2025, ileri teknolojik hayatlarımız için fitilin ateşlendiği, çağın değiştiği yıl olacak.
Yıllar sonra geriye dönüp hatırlanacak, “O büyük değişim ne zaman başlamıştı?” sorusunun cevabı olan sene içerisindeyiz. 2025 tek bir alanda değil teknolojinin hemen hemen tüm başlıklarında kalıcı değişimlerin yaşanacağı, hayatımız üzerindeki etkilerinin çok daha net gözlemlenebileceği, ileride belki de sıradan gelecek ama şu an bizler için şaşırtıcı olan deneyimlerin ilk defa karşımıza çıkacağı yıl. Kısacası yeni bir çağın eşiğindeyiz. 2025’te başlayan bu büyük değişime şahitlik ederken, yalnızca geleceği değil onu nasıl şekillendirdiğimizi de düşünmenin zamanı geldi. Çünkü bu, sadece bir başlangıç ve 2025’in teknoloji trendleri gelecekten haber veriyor.
2025’in en önemli trendlerinden biri yapay zeka ajansları ya da “eylem odaklı yapay zeka”. Özellikle üretken yapay zeka bizim komutlarımız doğrultusunda çalışan bir işleyişe sahip. Şimdiye kadar ChatGPT, Runway, Midjourney ve daha pek çok platformda farklı içerik formatları için bu şekilde kullandık ve deneyimledik. Agentic AI yani eylem odaklı yapay zeka adı verilen bu teknoloji, kullanıcıların belirlediği hedeflere ulaşmak için gerekli adımları atıyor. Sadece komutları yerine getiren bir araç değil; kendi başına düşünen, karar alan ve eyleme geçen bir sistemden bahsediyoruz.
Peki bunun hayatımıza yansıması nasıl olabilir? Sabah kalktığınızda akıllı asistanınız size hava durumunu bildirir, toplantılarınızı hatırlatır ve kahve makinenizi çalıştırır. Günün ilerleyen saatlerinde, market siparişlerinizi kontrol eder, ihtiyacınız olan ürünleri sizin yerinize sepetinize ekler. Uzun zamandır bahsettiğimiz sanal asistan döneminin başlangıcına tanıklık ediyoruz. Sizinle konuştukça öğrenen, belki de sizi sizden iyi tanıyan bir asistan... Bir adım ilerisinin, tahmin edebilen yapay zeka (Predictive AI) olduğunu düşünelim. Siz daha ne istediğinize karar vermeden, bunun üstüne düşünmeden size ihtiyacınız olabilecek şeyleri önerdiğini düşünün. Hayatımızı kolaylaştıracağı kesin ama bir yandan da hayatla anlamlı bağlantıları nasıl kuracağız ve yöneteceğiz sorusunu da akla getiriyor. Yalnızlık pandemisinin altının sıklıkla çizildiği bu dönemde ya sadece sanal asistanımızla iletişimde kalırsak? Burada her zaman olduğu gibi “denge” kavramının altını çizmek isteriz.
Mevcut yapay zeka bizim ses tonumuz ya da yazılı komutlarımızdan duygu durumumuz hakkında bir çıkarım yapamıyor; heyecanımızı, korkumuzu ve neşemizi anlayamıyor. Yapay zekada yaşanan sıçrama, insan beyninin çalışma prensibinin tam olarak anlaşılabilmesi ve bunun makinelere aktarılabilmesi ile sağlandı. Duygusal ve kavramsal zeka gibi kavramlar ise ilerleyen fazlara bırakıldı. 2025’te bu konular üstüne devam eden çalışmaların sonuçlarını görmeye başlayacağız; ses tonumuzu, mimiklerimizi ve içerisinde bulunduğumuz durumu analiz ederek duygularımızı anlayabilen yapay zeka ile tanışacağız.
Bunun bir ileri seviyesi, ChatGPT’nin çatı şirketi OpenAI’ın uzun süredir üzerinde çalıştığı, büyük kırılma ya da sıçramanın ateşleyicisi olacak AGI (Artificial General Intelligence) yani genel yapay zeka. AGI, insan zihninin yapabileceği her şeyi yapabilen bir yapay zeka türü. 2025, 2026 ya da 2027’de AGI ile tanışma ihtimalimiz çok yüksek. Günümüzün hızla dijitalleşen dünyasında, insana daha yakın bir deneyim sunma, bireylerin ve işletmelerin hayatını kolaylaştırma potansiyeline sahip. Sinirlendiğinizi anlayıp alttan alan ya da heyecanınızı paylaşan, bazen sakin bazen coşkulu bir iletişim deneyimi bu. Müşteri hizmetlerinden servis sektörüne pek çok alanda fırsat sunuyor, yeni bir insan-makine etkileşiminin başlangıcını oluşturuyor.
2025 yılı insan ile teknolojinin işbirliğini daha da ileri taşıyan bir dönemin kapılarını aralıyor. Bu yeni çağa verilebilecek isimlerden biri “İnsan-Makine Sinerjisi”. Bu kavram, makinelerin ve yapay zekanın insanların yerini almaktan ziyade onların potansiyelini artırmaya, eksiklerini tamamlamaya ve birlikte daha yaratıcı, daha verimli sonuçlar elde etmeye odaklandığını ifade ediyor. İnsan ve makine, adeta aynı takımın parçaları gibi birbirini destekliyor.
Biz homo sapiens’lerin yaratıcı düşünme, empati kurma ve stratejik planlama gibi güçlü yanları var. Ancak hız, doğruluk ve devasa miktarda veri işleme gibi alanlarda makineler çok daha yetenekli. İnsan-Makine Sinerjisi, bu iki tarafın güçlü yanlarını bir araya getirerek her zamankinden daha etkili bir işbirliği sunuyor, yani bir anlamda “perfect couple”ı oluşturuyor.
Hastalıklar için tedavi yöntemi geliştirilmesinden, erken teşhis ve tanıya, kişiselleştirilmiş eğitim programlarından müşteri hizmetlerine pek çok alanda bir değişimin öncüsü olan bu sinerjinin özeti şu: “İnsanlar hayal eder, makineler gerçeğe dönüştürür.”
IBM, CeBIT 2018'deki pavyonunda kuantum bilgisayarının bir modelini sergiliyor. Fotoğraf: Alamy
Kübit, dolanıklık ya da tünelleme kavramları tanıdık gelmeyebilir. Kuantum bilgisayarlar ya da çipler henüz günlük kullanımımızda değil ama artık bir eşiği atladılar. Günümüz bilgisayarları, bilgiyi “0” ya da “1” değerine sahip olabilen “bit” adı verilen birimler halinde işler. Kuantum bilgisayarların çalışma prensibi kuantum fiziğine dayalıdır ve “kuantum bit” ya da kübit adı verilen birimleri kullanır. Bu birimler aynı anda hem “0” hem de “1” değerine sahip olabilir. Bu özellik de kuantum bilgisayarların geleneksel bilgisayarlardan çok daha hızlı ve karmaşık hesaplamalar yapabilmesini sağlar. En basit haliyle açıklamasını bu şekilde yapmak mümkün: Aralık 2024’te yaşanan oldukça ilginç bir olay nasıl bir eşiği aştığımız konusunda oldukça bilgilendirici olacak: Google, kuantum hesaplama alanında önemli bir adım atarak “Willow” adını verdiği 105 kübitlik yeni kuantum çipini tanıttı. Willow, klasik süper bilgisayarların 10 septilyon (10^24) yılda tamamlayacağı bir işlemi sadece beş dakikada gerçekleştirebildi. Google mühendisleri dahi böyle bir performansı beklemediklerini ifade ettiler.
Peki bu kadar hızlı işlemler, kübitlerin aynı anda 0 ve 1 gibi davranabilmesi ya da bağlantılı kübitler (kuantum dolanıklığı) yani kuantum bilgisayarlar, hayatımızda neyi değiştirecek? Kuantum bilişim, teknolojik devrimin temel taşlarından biri olma potansiyeline sahip ve bu sayede özellikle sağlık, finans, enerji, yapay zeka gibi sektörlerde devrim yaratacak bir değişim dalgasının başlangıcını yaşıyoruz.
Geleneksel bilgisayarların gücü, moleküler düzeyde ilaç geliştirme gibi karmaşık süreçlerde belli sınırlamalarla karşılaşıyor. Örneğin, bir molekülün tüm olası yapılarını analiz etmek gibi bir işlem, günümüz bilgisayarları için oldukça uzun sürebilir. İşte kuantum bilgisayarlar tam da bu noktada devreye giriyor. Bu teknoloji sayesinde, bir molekülün tüm olası kombinasyonlarını analiz ederek ilaç geliştirme süreçlerini inanılmaz bir hızla ilerletebiliriz. Öyle ki, kanser veya Alzheimer gibi hastalıklar için etkili tedavilerin bulunması, kuantum bilişim sayesinde yıllar değil aylar içinde mümkün olabilir.
Kuantum bilişim, yalnızca genel ilaç geliştirme süreçlerini değil kişiselleştirilmiş tıp alanını da kökten değiştirecek bir kapasiteye sahip. Peki bu nasıl mümkün olabilir? Küçük ama kritik bir örnekle açıklayalım: Kuantum bilgisayar, bir hastanın genetik verilerini ve biyolojik özelliklerini analiz ederek, mevcut ilaçların o hastalık üzerindeki etkilerini simüle edebilir. Bu sayede, yalnızca en etkili ilacı değil bu ilacın hangi dozda kullanılması gerektiğini de önerebilir. Kuantum bilişim sayesinde, “herkese uyan tek çözüm” yaklaşımından, tamamen bireyselleştirilmiş ve etkili bir tıbba doğru adım atılabilir.
Fotoğraf: Meta
Artırılmış ve sanal gerçeklik teknolojileri son birkaç yıldır teknoloji trendlerinde görmeye alıştığımız başlıklar. Ama her sene bu alanda yeni bir gelişmeden, kullanım alanından bahsetmek ve bunların yenilerini trend olarak analiz etmek en doğru yöntem olacaktır.
2025 yaşam trendleri pek çok insanın dijitalde geçirdiği vaktin ya da eylemlerinin yön değiştirerek daha fiziksele kayabileceğinden bahsediyor. Bu trend trekking yapmak, fiziksel alışveriş, parklarda vakit geçirmek gibi aktivitelerin artacağı şeklinde yorumlanabilir ya da AR gözlükler sayesinde ayrımların ortadan kalkabileceği yeni bir gerçeklik ve phygital (physical plus digital) deneyim olarak da yorumlanabilir.
Mobil uygulamalar üzerinden AR uygulamalarıyla müşterilerine daha iyi ve farklı bir deneyim sunan, bunu pazarlama aktivitelerinde kullanan markaların sayısı her geçen gün artıyor. Olay sadece bununla sınırlı değil tabii, Meta&Ray-Ban işbirliğinden çıkan akıllı gözlüklerde artık yapay zeka entegrasyonu, sesli komut gibi özellikler ve AR özelliği de var. Meta Connected etkinliğinde tanıtılan ve henüz lansman tarihi belli olmayan, şimdiye kadar geliştirilmiş en hafif ve en iyi AR ve holografik gözlük Meta Orion’u lansmanda izledik. Google’ın yapay zeka platformu olan Gemini’ın lansmanında yine AR gözlüklere tanıklık ettik. Belki de televizyon ve telefonun ardından üçüncü cihaz olarak AR teknolojisi ve akıllı gözlüklerle beraber, sesli komutla iletişim kurduğumuz yapay zeka asistanlarıyla ilk defa temas edip, sıklıkla kullanacağımız sene olacaktır 2025.
Fotoğraf: @kimkardashian
5G, yalnızca daha hızlı internet demek değil; aynı zamanda birçok sektörde devrim yaratacak bir altyapıyı temsil ediyor. Daha düşük gecikme süreleri, yüksek hız ve daha fazla cihazın aynı anda bağlanabilmesi sayesinde, 5G teknolojisi günlük hayatımızı ve iş yapış şeklimizi yeniden şekillendirmeyi vaat ediyor. Türkiye’de 5G teknolojisine henüz tam olarak geçiş sağlanmadı ama bu konudaki çalışmalar 2026 yılı hedeflenerek devam ediyor. Dünyada ise 2025, 6G teknolojisiyle daha da büyük adımların atıldığı bir yıl olabilir. Bu, akıllı şehirler ve otonom araçlar gibi projeler için kritik bir adım.
Ekim 2024’te Tesla’nın We, Robot etkinliğinde, ev işlerinde her konuya yardımcı insansı robot Optimus tanıtıldı. Etkinlik sırasında Optimus’lar servis yaptı, davetlilerle etkileşime geçti hatta taş-kağıt-makas bile oynadı. Etkinliğin tek sıradışı haberi Optimus değildi. Elon Musk, aynı zamanda Cybercab ve toplu taşımanın geleceği denebilecek Robovan’ları da tanıttı. Otonom sürüş yani sürücüsüz sürüşe dayalı bu sistemlerin Amerika’nın belirli eyaletlerinin belirli rotalarından daha geniş bir alanda yapılması ve kullanılabilmesi için 5G teknolojisine ihtiyaç var örneğin.
Otonom araçlar, nesnelerin interneti (IoT) teknolojisinin bir alt başlığı ve daha geniş bir pencereden bakmak gerekiyor. 5G ile iyileşen nesnelerin interneti teknolojisi akıllı şehirler, evler ve sistemler perspektifinden bakıldığında örneğin, akıllı şehirlerde trafik ışıkları, gerçek zamanlı trafik verilerini kullanarak trafik optimizasyonunun yapılabilmesi anlamına geliyor.
Başka bir örnek yine sağlık alanından; 5G’nin düşük gecikme süresi uzaktan robotik ameliyatların yapılabilmesi, bu sayede pek çok kişinin iyileştirilmiş bir sağlık hizmetine erişmesi anlamına da geliyor. Ya da eğlence sektörüne bakacak olursak, yüksek hızlı bağlantılar sayesinde, kullanıcılar sürükleyici oyunlar oynayabilir veya VR gözlükleriyle canlı etkinliklere katılabilir.
Kısacası 2025, yalnızca yeni bir yıl değil teknolojinin insan hayatını dönüştürme gücünü daha net hissettiğimiz bir milat olacak. Yapay zeka, kuantum bilişim, 5G ve artırılmış gerçeklik gibi teknolojiler, geleceği sadece daha hızlı değil daha bağlantılı, kişiselleştirilmiş ve etkili bir dünya haline getirme potansiyeline sahip. Ancak bu dönüşüm, sadece teknolojiyi anlamakla kalmayıp, onu nasıl kullandığımızla da şekillenecek. Teknoloji, insanın yaratıcılığı ve potansiyelini güçlendirmek için bir araç olabilir, ancak dengeli bir kullanım ve insan merkezli bir bakış açısı bu dönüşümün anahtarı. Gelecek, teknolojiyle beraber bizim ellerimizde şekillenecek.