Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Yaz geldi; şehirler cazla uyanıyor. Caz, yeniden sokakların, sahnelerin, kalplerin ritmine karışıyor. Peki, bugün Türkiye’de caz müziği nerede konumlanıyor?
Caz, kimi zaman insanı derin düşüncelere daldıran yalnız bir melodi, kimi zamansa kalabalık bir yaz gecesinde içimizi serinleten özgür bir esinti… İçtenliğiyle, doğaçlamasıyla ve özgür ruhuyla zamana meydan okur. Dinledikçe zaman ağırlaşır, geçmişle bugün arasında görünmez köprüler kurulmaya başlar. İşte bu eşsiz duyguyu yaşatmak için kapılarını bir kez daha aralayan Akra Jazz Festivali, sekizinci kez Akra Antalya Hotel’in Akdeniz’e karşı uzanan açık hava sahnesinde caz severleri ağırlamaya başladı. Festival, yalnızca sahnede değil, otelin sıcak atmosferli mekanı 251 Soul’da da cazın ruhunu daha yakın ve samimi bir tonda dinleyiciyle buluşturuyor.
Bu yıl sahnede yer alan isimler arasında kontrbas sanatçısı Ozan Musluoğlu, trompet sanatçısı Barış Doğukan Yazıcı ve saksafon sanatçısı Engin Recepoğulları vardı. İzleyicilere unutulmaz bir performans sunan isimler, Vogue Türkiye’ye bugün ülkemizde cazın geldiği noktayı, müzikal yolculuklarını ve bu müziğin genç kuşaklarla kurduğu bağı anlattı.
Ozan Musluoğlu: Profesyonel caz müzisyeniyim. Bilgi Üniversitesi'nden mezun olup Bahçeşehir Üniversitesi’nde ses teknolojileri yüksek lisansı yaptım. 24 yıldır kontrbas çalıyorum. Kendi adıma beş solo albümüm var. 2009 yılından beri TRT Caz Orkestrası’nda aktif olarak yer almaktayım.
Barış Doğukan Yazıcı: Trompet sanatçısıyım. Müziğe olan ilgim, çocukluk yıllarında, babamın trompet çalışırken oluşturduğu tonun ve melodilerin peşine düşmemle başladı. Caz ise bu yolculukta beni en çok ifade edebilen dil oldu; fakat klasik cazla modern yorumlar arasında köprü kurmaktan hiç vazgeçmedim. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, sonrasında Berklee College of Music, bu anlamda yolumu epey aydınlattı. Bugün kendi quartet’imle uluslararası festivallerde sahne alıyor, big band’de çalıyor, bazen ise küçük kulüplerde o anın duygusuna girmeye çalışıyorum.
Engin Recepoğulları:Tenor ve soprano saksafon çalıyorum. 1993 yılında İzmir Türk Koleji’nde Erdoğan Kolgar ile saksafon çalışmalarına başladım. Daha sonra Ömür Gidel ve Ricky Ford ile caz ve doğaçlama üzerine çalıştım. 2006 yılında Siena’da Claudio Fasoli ile çalışma fırsatı buldum. Ardından İstanbul’a yerleştim. 2008 yılından bu yana TRT Caz Orkestrası’nda çalıyorum ve bu süreçte ülkemizin birçok önemli caz müzisyeniyle aynı sahneyi paylaşma şansını yakaladım.
O.M.: Türkiye’de caz müzik yapmak müthiş bir deneyim. Zorlukları tabii ki var. Sadece müzik icra etmeniz yeterli değil. Müziğin dışındaki tüm detaylarla da sizin uğraşıp peşinde koşturmanız gereken bir ortamımız var.
E.R.: Caz, Türkiye'de ana akım bir müzik türü olmadığından, bu alanda üretim yapmak hem sanatsal bir tutku hem de kararlılık gerektiriyor. Türkiye’de caz, geniş bir kitleye hitap etmese de sadık ve bilinçli bir dinleyici kitlesi var. İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerdeki caz kulüpleri ve festivaller bu topluluğu bir araya getiriyor. Ancak yine de caz kulüplerinin sayısı az ve bu mekanlar genellikle büyük şehirlerle sınırlı.
Fotoğraf: Ozan Musluoğlu - Metin Durak
O.M.: Caz benim için bir yaşam biçimi. Yaşamda rüzgârın yönü seni nasıl etkiliyorsa soloda da armoninin sana verdiği yön o şekilde etkiliyor. Her günün birbirinden ayrı, tekrarı olmayan birbirinden farklı sololar gibi. Her an her şey olabiliyor ikisinde de.
B.D.Y.: Caz benim için sadece bir müzik değil; hayata verdiğim doğaçlama bir karşılık. Her anı duyup, hissedip, kendi sesimle yeniden anlatmak. Tamamen yaşam biçimi diyebilirim.
E.R.: Caz, benim için yaşam tarzı olmaktan çok, maddi ve tarihsel koşullara verilen estetik ve kolektif bir yanıttır.
O.M.: Daha çok ana akım dediğimiz 50‘lerin 60‘ların efsaneleşmiş Amerikan cazından esinlenmiş bir müzik icra ettiğimi düşünüyorum. Caz dinleyicisine özellikle iletmek istediğim mesaj şu: Dünyanın neresinde olursa olsun, bas solosu başladığında nedense sohbet artar. Bununla alakalı fıkralar bile var. Hatta kontrbas solosu küskünleri bile barıştırır derler, çok güleriz. İnşallah bu enstrümanın kaderindeki bu talihsizlik günün birinde değişir.
B.D.Y.: Gelenekten beslenen ama bugüne ait bir sound peşindeyim. Bazen standart, bazen modern aranjmanlar ile kalbimdeki müziği çıkartmaya çalışıyorum.
E.R.: Kendi müziğimi, iç dünyamın yansıması olarak, doğaçlamaya açık ve kolektif bir ifade biçimiyle tanımlıyorum. Beste yaparken dinleyici beklentilerinden çok, kendi duygularımı ve birlikte çalıştığım müzisyenlerle yarattığımız anı ortaya koymaya odaklanıyorum. Genelde trio formatında besteler yapsam da, quartet ve quintet gibi farklı yapılarla da denemeler yapıyorum. Dinleyiciye özel bir mesaj iletme kaygım yok; benim için önemli olan, müziğin o anını özgürce yaşamak ve paylaşmak.
O.M.: Yol haritasını parçanın formu ve armonisi çiziyor, biz onun takipçisi ve yorumcuyuz.
B.D.Y.: Bu tamamen o günün dinamiklerine göre şekilleniyor.
E.R.: Doğaçlama, aslında meditatif bir yolculuk gibi. Sonny Rollins’in dediği gibi sahnede düşünmek ve çalmak aynı anda olamıyor, çünkü her şey çok hızlı akıyor. Akorlar ve armoni bizim için bir rehber, ama asıl harita, içgüdüler ve birlikte çaldığım müzisyenlerin enerjisiyle çiziliyor. Aynı grupla uzun yıllar çalınca sahnede o anı birlikte yaşadığımızda, müziğin bir anlam taşıdığını ve hepimizi birleştirdiğini hissediyorsunuz. Aslında sahnedekilerin bilinçaltından gelen kolektif bir ifade, dinleyiciyle buluşmuş oluyor diyebilirim.
O.M.: Genelde albümlerimdeki parçaları seslendirmek ve ortak sevdiğimiz aranjmanları çalmak keyiflendiriyor hepimizi.
B.D.Y.: Cazın özü doğaçlama. Bu müziğin en kıymetli tarafı, her performansın sadece o ana ait olması. Dolayısıyla sahnede albümdeki versiyonlara tamamen sadık kalmak bana göre cazın ruhuna ters geliyor. Elbette parçanın ana yapısına ve duygusuna sadık kalıyorum ama her konserde o parçayı yeniden keşfetmeye alan tanıyorum.
E.R.: Sahnede çalarken albümlerdeki besteleri bir çıkış noktası olarak kullanıyoruz. Melodi ve yapı genelde korunuyor, ama cazda doğaçlama çok önemli bir yer tutuyor. Parçaların bir iskeleti oluyor, biz de o iskeletin etrafında, belli armonik kurallar içinde çalıyoruz. Bunu bir dil gibi düşünebiliriz; her seferinde aynı konuyu konuşuyoruz ama farklı kelimelerle, farklı tonlarla anlatıyoruz.
Fotoğraf: Barış Doğukan Yazıcı
O.M.: Öyle bir algı olduğunu düşünmüyorum. İyi müzikten anlayan ve arayan her kulağın ortak dili diyebiliriz.
B.D.Y.: Öyle bir algı bazı kesimlerde uzun yıllardır ne yazık ki var. Statü sahibi olabilmek, bazı popüler mekanlarda boy göstermek için caz konserlerini tercih ediyorlar.
E.R.: Caz müziği, Türkiye'de tarihsel olarak yüksek kültürle ilişkilendirilmiş ve belirli bir sosyal sınıfın zevk göstergesi olarak konumlanmıştır. Bu algı, cazın karmaşık armonik yapısı, doğaçlama pratiği ve cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’un kozmopolit çevrelerindeki popülaritesinden kaynaklanmakta. Ancak son yıllarda Türk müzisyenlerin cazı farklı müzik türleriyle harmanlaması gibi girişimlerle caz, daha kapsayıcı bir müzik türü olarak yeniden tanımlanma yolunda ilerlemekte.
O.M.: Bu müziği takip eden ve seven her kesimden dinleyiciyi konserlerde görebiliyoruz. Z kuşağının özel bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum.
B.D.Y.: Caz konserlerine gelen izleyici kitlesi zaman içinde ciddi anlamda değişti. Geleneksel olarak caz, belirli bir entelektüel çevrenin veya belli bir yaş grubunun müziği olarak görülse de bu algı artık kırılmaya başladı. Özellikle son yıllarda Z kuşağının da caz sahnesine olan ilgisi gözle görülür şekilde arttı.
E.R.: Son yıllarda bir dönüşüm gözlemleniyor. Üniversitelerdeki caz programları, dijital platformlar, festivaller ve yeni caz kulüpleri Z kuşağının bir kısmını da bu dinleyiciler arasına çekti diyebilirim. Zira artık ulaşması çok daha kolay bir tür haline geldi.
O.M.: İlk tanışma için dünya caz listelerinden en melodik olan besteleri dinlemesini önerirdim. Sevdiği enstrümanı keşfettikten sonra da o doğrultuda seçtiği enstrümanın devleşmiş isimlerini sıralardım.
B.D.Y.: Caz müziğine hiç adım atmamış birine Chet Baker’ı öneririm. Çünkü Chet’in müziğinde hem yumuşacık bir trompet tonu hem de kadife gibi bir vokal var. İlk defa dinleyen biri için bile karmaşık duyulmaz, duygusu ile içine çeker. Tangerine ve Look for the Silver Lining dinlemelerini öneririm.
E.R.: Coleman Hawkins – The Essential Coleman Hawkins; Duke Ellington – The Blanton-Webster Band (1940–42); Charlie Parker – The Complete Savoy and Dial Recordings (1945–48); Sarah Vaughan – With Clifford Brown (1954); Thelonious Monk – Brilliant Corners (1956); John Coltrane & Johnny Hartman; Miles Davis – "Kind of Blue" (1959).
Caz müziğini dinlemeye başlayacaklara bu 7 albümü önerebilirim zira cazın 1930'lardan 1950’lerin sonuna kadar geçirdiği büyük dönüşümü gösteriyor.
Fotoğraf: Engin Recepoğulları
O.M.: Emin değilim. Sanırım görmüyor. Aslında olması gerektiği kadar duyurulsa ve tanıtılsa her kesime hitap edebilir ve görebilir. Bu konuda radyolara çok iş düşüyor, aslında arabada radyo dinleyen insanlara caz ulaşabilmeli. Caz müziği radyolarda daha çok çalmalı. Bunun paralelinde festivaller de bilet kaygısı olmadan ana akım yerli ve yabancı caz gruplarını daha çok programlarına almalı.
B.D.Y.: Türkiye’de henüz hak ettiği ilgiyi tam anlamıyla göremiyor ama ciddi bir kıpırdanma var. Genç dinleyiciler daha açık, yeni seslere daha meraklı. Küçük kulüplerden festivallere uzanan bir hareketlilik var ama sürdürülebilirlik için daha fazla destek ve görünürlük şart.
Türkiye’de caz müziğin geleceği bence çok parlak. Genç nesiller arasında caz ilgisi giderek artıyor ve kendilerini geliştirmek için yurt dışına gitmekten çekinmeyerek cesaret gösteriyorlar.
E.R.: Bence Türkiye’de caz müzik maalesef hak ettiği ilgiyi tam anlamıyla göremiyor. Popüler müziğin ve daha ticari türlerin yoğunluğu arasında geri planda kalıyor. Cazın yapısal karmaşıklığı ve kültürel derinliği, geniş kitlelerin anlık tüketim alışkanlıklarıyla pek örtüşmüyor. Bu nedenle, caz müziğin geleceği şu an için sınırlı görünüyor.
O.M.: Bu konuda çeşitli denemeler var; ama henüz korkutucu seviyeye gelmedik sanırım. Umarım hiçbir zaman gelemeyiz.
B.D.Y.: Cazın ruhu, sahnedeki veya stüdyodaki anlık iletişim ile besleniyor. Bu yönüyle yapay zeka onu tamamen ele geçiremez. Ama ilham verici bir araç olabilir. Ritim, armoni ya da form üzerine deney yapmak için kullanılabilir. Yine de öğrencilerin kullanırken, hata payı olduğunu düşünerek dikkatli olmalarında fayda var.
E.R.: Yapay zeka, üretim araçlarında yaşanan radikal bir dönüşüm olarak caz müziği gibi organik ve doğaçlama temelli bir türü de kaçınılmaz şekilde etkileyecektir. Bundan kaçış olduğunu düşünmüyorum. Bu süreç 10-15 sene sonra cazı yeni bir aşamaya taşıyabilir.
O.M.: Çok kabiliyetli ve yaşına göre inanılmaz iyi çalan genç arkadaşlarımız var onların hepsini tebrik ediyorum; hepsi çok değerli.
B.D.Y.: Yeni nesil cazcılar arasında beni en çok heyecanlandıran isimlerden biri Cenk Esen. Hem piyano tekniği hem de besteciliği çok özgün.
E.R.: Melissa Aldana, Joel Ross, Linda May Oh, Samarra Joy, Marcus Gilmore, Walter Smith III, Immanuel Wilkins ve Fabian Almazan.
O.M.: Bütün festivaller aynı çatının altında toplansa, bir caz müzisyeni gidip rock/pop festivalinde/etkinliğinde de çalabilse ya da bir pop/rock konseri caz kulüpte olabilse; hepsinin adı ayrışmadan festival olsa; tarzlar birbirinden ayrışmasa; çiçekler açsa; kuşlar cıvıldasa…
B.D.Y.: Türkiye’de caz festivallerinin artması gerçekten çok sevindirici. Her biri kendi kitlesini oluşturuyor ve farklı bölgelerde cazı yaygınlaştırıyor. Ama festivallerin birbiriyle daha fazla iletişimde olması, müzisyen dolaşımını ve içerik paylaşımını artırabilir.
E.R.: Türkiye’de son yıllarda sayıca artan caz festivalleri, kuşkusuz müziğin görünürlüğü ve dinleyiciyle buluşması açısından sevindirici bir gelişme. Ancak festivallerin içeriklerinde caza daha çok alan açılması, aynı zamanda eğitimi ve genç müzisyenlerin gelişimini destekleyen bir yapıya kavuşması çok önemli. Bu noktada, Türkiye’de yetişmiş çok değerli caz müzisyenlerinin bu süreçlerde etkin roller üstlenmesi gerektiğine inanıyorum.
O.M.: 2023 yılında kayıt ettiğim, My Best Friends are Horn Players isimli 6. albümümü sonbaharda çıkartmayı hedefliyorum.
B.D.Y.: Evet, üzerinde çalıştığım bir albüm projem var. Henüz detaylarını paylaşmak için erken ama Amerika’dan ve Türkiye’den değer verdiğim müzisyenler ile ortak bir çalışma olmasını planlıyorum.
E.R.: Evet, yakın zamanda bir albüm projesi gerçekleştirdik. Boston’da, Berkan Alpan’ın liderliğinde çok keyifli bir kayıt süreci yaşadık. Albüm şu anda post-prodüksiyon aşamasında. Kendi albümüm içinse hazırlıklar devam ediyor; repertuvarı şekillendiriyorum. Eğer her şey planladığım gibi giderse, önümüzdeki yıl kaydetmeyi hedefliyorum. Hem yaratıcı açıdan hem de ekip anlamında içime sinen bir süreç olmasını istiyorum, o yüzden zamana yaymayı tercih ediyorum.
O.M.: Bu yaz çeşitli festivallerde ve mekanlarda karşılaşabiliriz. Hepsini sosyal medya hesaplarımda duyuruyorum, belki denk geliriz bir yerlerde. Dinleyicilerimizle konserlerde buluşmak çok değerli, hepsine çok teşekkür ediyorum.
B.D.Y.: Bu yaz yine birbirinden güzel festivallerde seyirciyle buluşuyoruz. 12 Haziran’da Ferit Odman ile Bodrum Caz Festivali’nde, 11 Temmuz’da ise Kerem Görsev ile İKSV Caz Festivali’nde sahnede olacağım. Doğum günüm olan 1 Ağustos’ta, Buika ile turne kapsamında Büyükçekmece’deki dinleyicilerle buluşacağız. Yazı sonbaharla birleştiren Bozcaada Caz Festivali’nde ise yine Kerem Görsev ile sahnede olacağım.
E.R.: Evet bu yaz farklı festivallerde konserlerimiz olacak 12 Haziran’da Bodrum Caz Festivali kapsamında Ferit Odman Quintet ile birlikte sahne alacağız. Ardından, 28 Haziran’da Alanya’da düzenlenecek My Home Alanya Jazz Night konserimiz var; bu projede Cem Tuncer, Ceren Temel, Barış Doğukan Yazıcı, Ferit Odman ve Ozan Musluoğlu ile aynı sahneyi paylaşacağız.
11 Temmuz’da ise İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Caz Festivali kapsamında Kerem Görsev Quintet ile sahnedeyiz. Yazı sonlandırmadan önce, 5 Eylül’de Kerem Görsev Quintet ile birlikte Bozcaada Caz Festivali’nde müzikseverlerle yeniden buluşacağız.