Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Ünlü marka Louis Vuitton, her zaman çağdaş olmayı nasıl başarıyor?
Suzy Menkes, Louis Vuittons'un Paris'teki şimdi özel bir müzeye dönüştürülmüş eski evi La Galerie'de.
Fotoğraf: Suzy Menkes/Instagram
Louis Vuitton markanın dijital ve fiziksel reklam kampanyalarının 3. serisinin Londra'da moda haftası zamanında sunulacağını söyleyince, Paris haute couture sezonunda düzenlenen etkinlik geldi aklıma.
Louis Vuitton'un önümüzdeki ay podyumda ve ekranda karşımıza ne çıkaracağını bilmiyoruz henüz, üstelik ilk ve ikinci seriyle nasıl bir ilişki kurulacağını da bilmiyoruz. Ama bütün bu tanıtım kampanyaları, Vuitton'un mirasına saygıyla bakarken, aynı zamanda daha çağdaş bir yaklaşım getirmeyi amaçlıyor.
Paris'in eteklerindeki Asnières-sur-Seine'de Vuittton ailesinin tarihi evinde konuştuğum yeni LV sergisinin küratörü Judith Clark'ın Vuitton'un yaratıcı geçmişine yeni bir soluk getirmekle ilgili ilginç fikirleri var. "Bırakalım sergi, 'huzursuz' olsun," der demez, "ayrıca 'sergi' değil, 'Galerie'" diye ekliyor.
Paris'teki Louis Vuitton evinin Art Noveau tarzındaki orijinal salonu.
Fotoğraf: Suzy Menkes/Instagram
Miras koleksiyonu görmeye gittiğimde bulutların yağmur için yavaş yavaş toplandığı güneşli bir gündü, rengarenk çiçekler sadece bahçeyi değil, Vuitton'ın Art Noveau tarzındaki evinin pencere kenarlarını da süslemişti. Buradaki atölyelerden her yıl sipariş üzerine dikilmiş kıyafetlerle dolu tam 300 kamyon çıkıyor ve yine burası, bize tatil seyahati stilini yaratan aileyle ilgili de birçok ipucu sunuyor.
Fransa'nın kırsalında, bu lüks mallar hanedanlığını kuran erkeklerin bıyıklı fotoğraflarına ve heykellerine bakarken onların dünyalarını biraz da olsa anlar gibi oldum. Louis, Jura Dağları'ndaki aile çiftliğini terk ederek İmparatoriçe Eugénie'in eşyalarını paketleyen sandıkçısı olarak çalışmaya başladı. İlk kez sandıkçı olarak çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra 1854'te Louis Vuitton şirketini kurdu, kendi LV sembolünü biraz da Japon sanatlarından etkilenerek tasarladı ve yaratıcı ruhunu aile ağacındaki herkese miras bıraktı.
Modaevi, 1987'de lüks markası "LMVH" (Louis Vuitton Moet Hennessy) şirketine dönüşünce, adı her zaman lüksle birlikte anılır oldu. Yeni açılan özel müzeye girdiğimde bu büyük moda ailesini ilk kez detaylarıyla tanıyacağımı fark ettim.
Julie Verhoeven tasarımı çanta, Louis Vuitton
Fotoğraf: Suzy Menkes/Instagram
Sergi, Vuitton'un klasik amblemli desenlerine sahip, normalden daha eğri ve bu yüzden "Twisted Box" diye adlandırdıkları deri, ahşap ve pirinç çantasıyla başladı. Bu çanta, Louis Vuitton Vakfı'nın binasını ve Paris'teki Bois de Boulogne sanat müzesini tasarlayan Frank Gehry tarafından tasarlandı.
Bir süre sonra bir tuvalet masasının üstünde göreeğimiz malzemelerin kırmızı süet bir kutu içinde sergilendiği, Vuitton ailesinin ünlü müşterilere yazdıkları mektupların sergilendiği vitrinli kısma geldim. Yazılan mektupların ortasında, son Vuitton tasarımcısı Nicolas Ghesquière'in Mart 2014'teki ilk koleksiyonu için elle yazılmış mektubu bulunuyordu.
Judith Clark'la tanışmadan önce bile bu kalıcı Louis Vuitton galerisinin, tarihi bir müze olmadığını biliyordum. Her obje, kavaktan yapılmış tekerlekli ahşap platformlar üzerine yerleştirilmişti, istendiği anda hareket ettirilebilir ve pozisyonu değiştirilebilir şekilde.
Louis Vuitton "Twisted Bag"
Fotoğraf: Suzy Menkes/Instagram
Judith, "Sergi, çantalarla, sandıklarla ve muhafaza kutularıyla ilgili bir sergi, ama en az onun kadar boşlukla da ilgili," diyor, "Arşive baktığımızda pozitif bir etkinin bugüne taşındığını görebiliyoruz ama çantaların, sandıkların içinde saklanıp taşınan şeyler artık farklı. Dolayısıyla bu değişme vurgu yaparak serginin 'bitmemişlik' havası vermesini istedim, tekerlekli platformlar sanki bitmemiş bir puzzle'ın hareket eden parçaları gibi."
Bu puzzle'lar arasında en ünlüsü, Gaston-Louis Vuitton tarafından 1930 yılında icat edilmiş kare tahtalardan oluşan oyun. Küratör Clark, bu oyunu sandık yapımına sembolik bir referans olarak ele almış ve serginin stenografisinde yine bu oyundan ilham almış.
165,000 adet dökümanla uğraşmak küratör için zor olmalı. 110,000 tane müşteri kaydı, geri kalan 23,000 döküman ise koleksiyon tiryakisi Gaston-Louis'in dökümanları. Arşivleme tutkusundan dolayı otel etiketlerini, mektupları, karalama defterlerini, faturaları bile saklamış, elbette bütün bunlar bizim için geride bırakılan detaylı bir tarih mirası. Ancak etkileyici bir şekilde sunulan objelerin kendileri rengarenk bir hikaye anlatmaya yeter de artar bile.
Louis Vuitton için tasarlanmış Vivienne Westwood bel çantası.
Fotoğraf: Suzy Menkes/Instagram
Bu boş bagajların içinde bir zamanlar ne olduğunu hayal etmeye başladım. Seyahat mobilyası olarak görülen bu sandıkların fikir babası 19. yüzyılın egzotik tasarımcısı Paul Poiret'ti. Diğer bir parçaysa 1996'larda Vivienne Westwood tarafından tasarlanmış bel çantasıydı. Clark ayrıca o zamanlarda hizmetçilerin iç çamaşırları o koca sandıkların neresine koyduklarını da merak ediyor. Bu sorunun cevabı yok, küratör Judith bunu nükteyle "sandığın mahremi" olarak adlandırıyor.
Eskiyle yeninin bir araya getirilmesi son zamanların müze sergilerinde sıkça rastladığımız bir konsept. Ama bu sergide sanki objeler damıtılmış da güzel bir Fransız sosuna dönüştürülmüş etkisi vardı, her şey rafine ve sadeydi.
Vuitton'ın beni şaşırtan 1964 tasarımı "peruk kutusu"nu da gördükten sonra kıyafetlere geçtik. Şapkacı Stephen Jones da ilginç şapka tasarımlarıyla sergiye renk katmıştı. Ancak Vuitton'ın yüksek modayla bağını 1997'de Marc Jacobs'ın kurduğunu söyleyebiliriz. Tasarımlar için farklı sanatçılarla iş birlikleri yapmış. Richard Prince'ın çizimlerinden ilham alınmış hemşire üniformaları, 2001'de Stephen Sprouse'un cesur graffitileriyle donatılmış çantalar, 2003'te Takashi Murakami'den esinlenilen renkli LV monogramı ve 2012'de Yayoi Kusama'nın imzası haline gelmiş puantiyeleri...
Galeri'nin bir ambar çatı katına benzeyen üst katında, kıyafetler öylesine artistik bir zevkle bir araya getirilmişti ki... Özellikle de Julie Verhoeven'ın ilginç desenlerden oluşan neredeyse dikişleri görünmez biçimdeki tasarımlarına bayıldım.
Stephen Jones'un Louis Vuitton için tasarladığı baş süsleri.
Fotoğraf: Suzy Menkes/Instagram
Ancak LV'nin zamanla yüksek moda dünyasına girmesinden daha da etkileyici olan şey, Vuitton ailesinin değişen yıllara ayak uydurmak için butiklerinin içeriklerini nasıl değiştirdiklerini gözlemlemekti. At arabasına yüklenmek için tasarlanan büyük kutumsu sandıkların, okyanus gemilerine yüklenmek için dibi düz branda bezinden bavullara ve sonrasında yeni çıkan otomobillere sığabilecek boyutlara dönüştürülmesine şahitlik etmek büyüleyiciydi.
Clark içinde markayla ilgili detaylı bilgiler bulunan dökümanların da bulunduğu arşivlere kapanarak tam 1 yılını geçirmiş. İlk reklam kampanyalarından ve Paris'teki fuarlar için yapılan planlamalardan çok etkilenmiş. 1925'te eskizi çizilen Vuitton fuar standının bilgisayarda 3 boyutlu versiyonunu bile yaptırmış.
Vuitton hikayesinin özünde işte bu zamanla değişebilme yeteneği yatıyor. Tarihin bu tekerlekleri Fransa'nın kırlarından çok daha uzaklara seyahat edecekler.
Louis Vuitton sergisinin küratörü Judith Clark, serginin önünde.
Fotoğraf: Suzy Menkes/Instagram
Şimdilik galerinin haftanın bazı günleri halka açık olması ihtimali var ama buna dair bir karar henüz açıklanmadı. Bu arada, LV'nin "Seri 3"ü Londra'da eylül ayında görücüye çıkıyor.