Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Fransa’nın başkenti, Lenny Kravitz’in otuz yıllık şehri. Klasik tarzda bir konak ise on üç yıldır buradaki evi. Fakat binanın cephesi sizi yanıltmasın; Kravitz’in, vakur duvarlar ardındaki ev hayatı, bir rock yıldızına yakışır şekilde havalı.
Kravitz, Balmain üst ve Chrome Hearts deri pantolon giyiyor. Güneş gözlüğü ve yüzükleri kendisine ait. Deri koltuklar, koyu renk ahşap mobilyalar, kitaplar ile plaklar poz verdiği bu odanın atmosferini rahatlatan detaylar (üstte).
Paris’in 16. bölgesindeki sakin bir sokakta konumlanan, cephesi son derece görkemli bu bakımlı konağa dair iki şey insanı şaşırtıyor. Biri, Lenny Kravitz’in evi olması. Zira rock yıldızını, Deauville belediye başkanının etrafı büyükelçiliklerle dolu eski konutu yerine, cam kaplı modern ve gösterişli bir teras katında hayal etmek daha kolay. Beni şaşırtan diğer şey ise tehlikeli bir merdivenden inip karanlık koridorlardan geçerek ulaşılan bodrumun derinliklerindeki kazan dairesinin, rafları vintage Dom Pérignon şişeleriyle tıka basa dolu bir gizli bara dönüştürülmüş olması. Ağırbaşlı dış cephe, buna dair hiçbir ipucu vermiyor.
“Sigara içilecek yer” fikriyle hayat bulan mekan, şimdilerde gün batımından sabaha uzanan gecelerin geçirildiği loş ışıklı bir bara dönüşmüş. Gelişigüzel düzenlenmiş film afişleri, bistro masa-sandalyeleri ve derme çatma perdenin ardına gizlenmiş eski yemek masasıyla bu barın, evin özenle dekore edilmiş diğer odalarıyla pek de uyumlu olduğunu söyleyemem. Evde sıkı bir ‘ayakkabı ile girilmez’ politikası izleniyor, “Çünkü yerlere yayılmayı seviyoruz...” diye mırıldanıyor Kravitz. Onu ziyaret ettiğim o öğleden sonra, Adidas eşofman altı ve üste oturan gri tişörtüyle yere uzanmaya hazır duruyor. Müthiş yakışıklı, hatta hemen her tarafı dövmelerle kaplı etten kemikten haliyle daha da yakışıklı. Saçları adeta Loro Piana kaşmirinden eğrilmiş izlenimi veriyor ve cildi o kadar pürüzsüz ki, hayatında bir kere bile gece geç saatlere kadar ayakta kalmamış gibi duruyor. Oysa bu evde sık sık doğaçlama partiler düzenleniyor.
James Brown’un 25 çift çizmesinin başka kültürel parçalarla birlikte sergilendiği kütüphane. Şöminenin üzerinde, Kravitz’in Grammy ödülleri (solda). Kravitz’in annesi ile fotoğrafı (üstte, solda). Rock andaçları ve ilginç objeler (üstte).
Paris ile geliştirilmiş bir Airstream karavanda yaşadığı Bahamalar arasında eşit zaman geçirse de, Amerika’dan önce Avrupa’da başarıya ulaşan ilk albümü Let Love Rule’u çıkardığı 1989’dan bu yana Fransa’nın başkenti, onun şehri. “Müziğe başladığımda ABD’de beni ne yapacaklarını bilemediler” diye açıklıyor. “Müziğim, rock‘n’roll kökenliydi, oysa o sıralarda siyah sanatçıların yaptığı şey bu değildi. Herkes kategorilerle ve insanları sını andırmakla meşguldü. Bense olduğum gibi görünüyor, istediğim gibi giyiniyordum, onlar da beni Avrupa’ya gönderdi; bununla Avrupalılar ilgilenir, dediler!”
Bu evi on üç yıl önce, Paris’te sona eren bir turun ardından Georges V otelinde oda tutup kendine bir daire aramaya başladığında bulmuş. Aklında mütevazı bir yer varmış; salonu büyük, tek odalı bir ev. Emlakçısı onu bu adreste randevuya çağırana kadar hiçbir yer ilgisini çekmemiş. Buraya gelmiş, dışarıdan bakmış ve evin hangi katta olduğunu sormuş. Tüm bina, yanıtını almış. “Içeri girmem dedim ama ısrar etti. Antreye ayak bastığım anda vay canına diye düşündüm. Aradığım yer olduğunu o anda anladım.”
Evin kaç odası olduğunu sorduğumda şaşırıyor. “Yani...” diyor, “Farklı şeyler için kullanılıyorlar...” Örneğin yatak odasındaki mermer banyo, üç odanın birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Göğe doğru yükselen tavanından, 2003’te kurduğu iç mekan ve mobilya tasarım şirketi Kravitz Design imzalı dev bir Swarovski avizenin sarktığı giriş katındaki salona geri döndüğümüz sırada, “Sekiz” diye bildiriyor kararını. Salon, çocukluğunun kahramanları Muhammed Ali’ye ve James Brown’a adanmış. Iki yanına Pucci’nin 1960’larda tasarladığı dev yapay l dişi konulmuş şöminenin üzerinde kahramanlarının birer çift ayakkabısı duruyor. (Koridorun karşı tarafındaki tavanı aynalı loş kütüphanede, Brown’a ait 25 çift ayakkabı daha var.) Salonun orta yerinde, Richard Orlinski’nin kırmızı renkli parlak panter heykeli, Gabriella Crespi imzalı altın ve ldişi lake Elisse sehpanın üzerinde av fırsatı kolluyor. “Müzelik bir parça bu. Nereden aldığımı hatırlamıyorum ama nadir bir parça.”
Odalardaki müzelik parçalar ise sayılarına bakılırsa hiç de nadir sayılmazlar. Warhol’lar, pop art eserler, antredeki geniş merdivenlerin hemen karşısında ise dev bir Basquiat var. “Karşıma çok sayıda eseri çıktı. Elimde çok daha fazlası olabilirdi ama vaktinde harekete geçmedim. Biliyorum, aptallık! Arkadaş değildik ama birlikte yaşadığı biriyle oda arkadaşıydık. Son kız arkadaşı, o sıradaki sevgilimin en yakın arkadaşıydı, o yüzden öldüğünde ilk arananlardan biri biz olmuştuk. Neyse, bende bu eseri var ve benim olduğu için mutluyum.”
Her ikisi de yıllar önce ölen beyaz Yahudi televizyon haber prodüktörü Sy Kravitz ile Bahamalı aktris Roxie Roker’in oğlu Kravitz, Manhattan’ın lüks Upper East Side semti ile anneannesinin yaşadığı Brooklyn’deki Bedford-Stuyvesant semti arasında büyümüş. Annesi, The Jeffersons dizisinde rol almaya başlayınca on bir yaşındayken Los Angeles’a taşınmış. Aktris bir anne; en iyi erkek rock performansı dalında 1999 ila 2002 yılları arasında arka arkaya gelen dört Grammy ödülü (ki o zamandan bu yana aynı şeyi kimse başaramadı); Vanessa Paradis, Nicole Kidman ve Naomi Campbell dahil yıldızlı ilişkileri içeren yaşam öyküsüne rağmen Kravitz’in ayakları fazlasıyla yere basan biri olması şaşırtıcı. Yetiştiriliş tarzına ve annesinin kendi şöhretini ele alış biçimine tanıklık etmesine bağlıyor bu durumu. “Lüks araba kullanmazdı, hizmetçimiz yoktu; temizliği annem yapardı, benim de görevlerim vardı.” On dört yaşındayken okula gitmeden önce odun kesmek için büyükbabası tarafından sabah saat 5’te uyandırıldığını ve bir keresinde bulaşıkları yıkayıp kaldırmasını söyleyen annesinin, iş yaptıktan sonra mutfak dolabını gerektiği gibi kapaması için sabah saat 3’te kendisini yataktan kaldırdığını anlatıyor.
Kendi ebeveynlik deneyimi o kadar katı değil ama aynı derecede özenli. The Cosby Show’da rol alan Lisa Bonet ile kısa evliliğinden dünyaya gelen 29 yaşındaki aktris, şarkıcı ve model kızı Zoe Kravitz’den en iyi arkadaşı olarak söz ediyor. “O kadar gurur duyuyorum ki başarısından” diyor gülümseyerek. Zoe’nin on bir yaşındayken babasıyla yaşamaya başlaması, hayat tarzında büyük değişiklikler yapmayı zorunlu kılmış. “Düzen kurmam gerekti” diyor, Miami’deki dairesinden New York’ta bir aile evine taşınmış bu yüzden. “O zamana kadar aslında bir gece kulübünde yaşıyor gibiydim. Evim öyle hoştu ki, bir keresinde Prince gelmiş ve ‘neden dışarı çıkmak istemediğini şimdi anladım’demişti.”
Zoe’nin eğlence endüstrisine girme kararını destekledi mi peki? “Asla engel olmaya çalışmadım. Ama böyle olacağını da tahmin etmemiştim. Beni ve hayatımı gördüğü için mi?... Bunlardan etkilenmiyordu. Hep kayıtsızdı, heyecan duyuyor gibi görünmüyordu.” Erkek arkadaşlarını nasıl karşıladığını soruyorum. “Her zaman saygılı davranıyorum. Açığım ve neler olup bittiğini izliyorum. Bakalım sen kimsin, diyorum. Çekincelerim olsa bile dışa vurmayıp kendisinin anlamasını bekliyorum. Genç bir kadını genç bir erkekten ne kadar fazla uzaklaştırmaya çalışırsanız, başkaldırı içgüdüsüyle ona o kadar fazla yakınlaşır. Ama asla kötü birini getirmedi karşıma, içgüdüleri çok güçlü.”
Kravitz’in 11. albümü Raise Vibration’ın gelişi, yaratıcılık açısından verimsiz bir dönem geçirdiği için uzun zaman almış. “Üzerine aşırı kafa yoruyordum oysa çalışma tarzım bu değil, esin gelmesini beklerim” diyor. Bahamalar’daki evine gidip denemekten vazgeçmiş. “Yazamayacağımı asla düşünmedim ama sakinleştim, doğayla baş başa kaldım ve sonra da kafamda şarkılarla uyanmaya başladım, her şey böyle başladı.”
Gösterişli mobilyalar yüzünden Kravitz, evde sıkı bir ayakkabıyla girilmez politikası uyguluyor, “Çünkü yerlere yayılmayı seviyoruz.” (üstte). Muhammed Ali’nin şöminenin üzerindeki konçlu ayakkabıları, boksör tarafından “King James Brown”a yazılmış olan çerçeveli şiirin önünde duruyor (solda).
On iki parçadan oluşan albüm, her zamanki gibi funk, blues ve soul ile iç içe geçmiş ona özel retro rock‘n’roll stilinde. Yetkin bir enstrümantalist olan Kravitz, parçaları yazmaktan çalmaya ve prodüksiyona, her şeyi kendisi yapmış. Politikten duygusala, geniş bir yelpazeyi kapsıyor Raise Vibration; aşkı buluş ve yitirişle baş etmeyi anlatan Johnny Cash, albümün duygusal yanının en iyi örneği. “Albümlerin doğuş süreci terapi oluyor, dışa vurulması gereken şeyleri dışa vuruyorum çünkü. Annemle yaşadığım bir şey olabiliyor bu ya da babam hakkında derinlikli bir şarkı.”
Aldatıldığını keşfeden annesinin, babasına evi terk etmesini söyleyişini anımsıyor. “On dokuz yaşındaydım, annem babamın gidişinden önce bir aile toplantısı düzenlemek istedi. Babama, bana ne söylemek istediğini sordu. ‘Oğlum ben bir hata yaptım, umarım bundan ders çıkarırsın’ gibi bir şey bekliyordu sanırım. Babam ise teşvik edici bir baba-oğul konuşması yapmak yerine, agresif bir şekilde, ‘Sen de aynı şeyi yapacaksın’ dedi ve çıkıp gitti. Hayatımdaki en berbat anı bu. Onun babası da aynı şeyi yapmıştı, annesini perişan edip kalbini kırdığı için ondan nefret ediyordu. ‘Ben kendime engel olamadım, sen de olamazsın’ gibi bir bakış açısıydı bu. Ağırdı, evet” diyor ve duraksıyor: “Hâlâ bu mevzu üzerinde çalışıyorum ben.”
Yaptığı her şey ve başarıları göz önüne alındığında, insan Kravitz’in yavaşlamaya başlayacağını düşünüyor. Are You Gonna Go My Way gibi hit parçalar çeyrek asırlık oldu ama şöhretinden bir şey kaybetmedi. O zamanlar bir kuşağın şarkısını yazdığını biliyor muydu? “Doğrusu hayır. Hiçbir fikrim yoktu.” Tek bir kolay denemeyle birkaç dakikada ortaya çıkmış parça. Sözlerini bir kese kağıdının üzerine yazmış. “Güçlüydü, radyoda çalınan başka şeylere benzemiyordu.” Şarkıyı duymaktan ya da daha kötüsü söylemekten sıkıldığı oluyor mu? “Onu söylemeden olmaz” diyor. “Bir grup parça var ki söylemeden olmuyor. Bazı sanatçılar hit parçalarını çalmıyor, tamam, sanatsal bir şey bu. Ama konserlere gidip birlikte büyüdüğümüz hit parçaları dinleyemediğimizi hatırlıyorum da... O yüzden insanlara istediklerini vermeye çalışıyorum; şovunuzu görmek için çaba sarf edip para harcıyorlar, istedikleri şeyi duymayı hak ediyorlar.”
Kravitz, bu sektöre gireli otuz yıl oldu. Sanatçıların, devridaim halinde olduğu şimdiki ortam düşünüldüğünde, bu süre sonsuz kadar uzun duruyor. (Yeni müzikleri pek dinlemediğini söylüyor ama Jorja Smith ile The Internet’i beğeniyor.) “Plak endüstrisi o kadar değişti ki, müzik tek kullanımlık hale geldi. Belki beni yaşlı adam durumuna sokuyor ama eskiden plakçıya giderdiniz ve önemli bir şeydi. Plak raflarına bakarak ve kapakları karıştırarak iki saat geçirirdiniz. Eve gidip birlikte dinlemek için arkadaşlarınızı çağırırdınız, kabından çıkarır, tanıtım yazılarını okur ve sonra da kapağında sigara sarardınız. Bir törendi, öğrenmek ve deneyimlemek çaba istiyordu. Evden çıkıp metroya binmek gerekiyordu, tam gün alıyordu."
Vintage hezaren sandalye, banyonun şık mermeriyle zıtlık oluşturuyor (solda).
Kırk milyon albüm satışının ardından, “Müziği hâlâ çok seviyorum, tutkum sürüyor” diyerek albüm yapmaya devam ediyor. Oysa Bahamalar’da ya da organik meyve ve sebze yetiştirip 400 inek beslediği Brezilya’daki çiftliğinde yan gelip yatabilirdi. O kadar hayvanı var gerçekten. “Otluyorlar sadece. Kesmiyorum” diye vurguluyor. “Sonuçta onları bir başkasına satıyorum ve o da kesim yapmıyor, belki üçüncü alıcı sütlerini sağıyordur. Ama benim arazimde öyle takılıyorlar işte.”
Kravitz’in yavaşlayacağına dair hiçbir gösterge yok, çünkü henüz olması gerektiği yere ulaştığını düşünmüyor. Oysa müzik dışında aktörlük yapıyor, tasarım projeleri gerçekleştiriyor (Detroit ve Toronto’da oteller ile New York, Lower East Side’de bir apartman dairesi şu anda yapımda) ve ayrıca Dom Pérignon’un yeni kreatif direktörü oldu, ki bu da şampanya temalı mobilya tasarlamayı ve Susan Sarandon ile Alexander Wang’ın rol aldığı kampanyaları yönetmeyi beraberinde getiriyor. “Her şey yeni başlıyor gibi hissediyorum. Otuz yıl muhteşem bir deneyimdi ama olmam gereken kişi kimse henüz ona ulaşmış değilim. Gerçekten, yapmam gereken şeyi henüz yapmamışım duygusu içindeyim. Bir şeyler değişecek.” Başka çocuk istiyor mu? “Evet, istiyorum. Doğru kişi olursa, durum uygunsa istiyorum. Kendimi hâlâ çok genç hissediyorum.”
Kravitz’in oval biçimli yatak odasında bir Baccarat avize ve Amerikalı soprano Leontyne Price’in bit pazarından alınmış fotoğrafı var (solda).
Geleceğin Lenny Kravitz eş adaylarına bir tavsiye: Ondan selfie istemeyin. Paris’te müzelere gitmek ya da yürüyüş yapmak için kendi başına sık sık dışarı çıkıyor ve tabii göze çarpıyor. “Tanınıyorum ama yoluma devam etmeye çalışıyorum, fotoğraf çektirmek yerine merhabalaşmayı ya da dokunuşu tercih ediyorum” diyor. “İşin içine fotoğraf girince gitmek istediğiniz yere gidemiyorsunuz. ‘Merhabalaşmaya ya da kucaklaşmaya ne dersiniz’ diyorum ama istemiyorlar” diye omuz silkiyor. “Ellerinde bir kanıt olmasını, onu başkalarına gösterip paylaşmayı istiyorlar. Beğeni almak istiyorlar. Oysa neden sadece o anı paylaşmayalım?” Kucaklaşma teklifi varken selfie istemek niye? Selfie’yi boşverin. Kucaklaşın. Bırakın bize sevgi hükmetsin.