Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Türkiye otuz iki yıl sonra bir kez daha eskrim dalında olimpiyat yolunda. Bugün Rio de Janeiro’da kılıcını madalya için sallayacak İrem Karamete’yle tanışın.
Yumuşak hatları, sıcak kahverengi gözleri ve kıvrımlı dudakları, yüzüne gülümser bir ifade kondurmuş. Konuşurken kelimeler ağzından yavaş yavaş dökülüyor. Adımlarını bir sporcu çevikliğiyle değil de, aklı kim bilir nerede olan bir gencin dalgınlığıyla atıyor. Ama siz onu bir de maskesini takıp eline flöresini aldığında görün. İşte o zaman kendi deyimiyle “bir his geliyor” ve İrem Karamete, sadece tek bir saniyeye bir sürü karar ve hamle sığdırıyor. Tıpkı 16 Nisan’da Prag’daki Olimpiyat seçmelerinde, Belçikalı ve Hollandalı rakipleriyle girdiği mücadelelerde yaptığı gibi. İrem o turnuvadan başarıyla çıktı, şimdi Rio de Janeiro’daki 31. Olimpiyat Oyunlarında, eskrim dalında Türkiye’yi temsil etmeye hazırlanıyor.
İrem Karamete
Fotoğraf: Mine Kasapoğlu
Olimpiyat tarihi dergi sayfalarına sığmayacak bir derya, ama eskrim özelinde birkaç not düşmek gerekirse… İlginçtir, Türkiye’nin ilk kadın olimpiyat sporcuları iki eskrimciydi.
Suat Fetgeri Aşeni ve iki sene önce kaybettiğimiz dünyaca ünlü arkeolog Halet Çambel, 1936 Berlin Olimpiyatlarında ülkemiz adına yarışmıştı. Onları bu sporla buluşturansa, eskrimin ülkemizdeki popülaritesi değil, genç kadınların Batılı yaşam tarzları oldu. Çambel, eskrimle, Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinde okuduğu yıllarda tanıştı. Suat hanım ise Beşiktaş Jimnastik Kulübünün kurucularından olan babası tarafından bu spora yönlendirildi.
Türkiye en son 1984’te eskrimde olimpiyatlara katıldı. Çünkü o tarihten sonra, her ülkeden davet usulü sporcuların çağrılması uygulamasından vazgeçildi, yalnızca uluslararası kriterlerde en iyi eskrimciler olimpiyat oyunlarına kabul edilir oldu.
İrem’in hikayesi, “o eskrim yapmasın da kim yapsın” diyeceğiniz türden. Babası Mehmet Karamete, Alman Lisesinde başladığı eskrime Almanya’da devam etmiş, hatta burada eskrim antrenörlüğü eğitimi almış. Bu yıllarda çalıştırdığı Nili hanımın ise önce hocası sonra kocası olmuş. 1988’de doğan ilk çocukları Merve Karamete, küçük yaştan itibaren eskrimle haşır neşir bir milli sporcu. Ailenin en küçüğü İrem de on yaşından beri eskrim yapıyor: “Bu işin içine doğdum” diye anlatıyor İrem, “evde hep eskrim konuşulurdu, anılar anlatılırdı. Bir sporla uğraşmamızı istedikleri de doğru ama ne beni ne ablamı eskrime zorlamadılar.”
İlk yıllarda uzun süren antrenmanların sıkıcı olduğunu kabul ediyor. Anılarını deşince, o dönemde ona asıl cazip gelenin, ailesinden bağımsız bir hayat olduğunu hatırlıyor: “İlk maçıma Romanya’ya gitmiştim. Daha on yaşındayım, anne babamdan ilk ayrı kalışım. Orada kendi grubumda birinci, kendimden bir üst kategoride üçüncü oldum. İlk madalya, havaalanında bizi karşılamaları... O yaşta ailemden bağımsız olarak kendi çevremi kurabileceğimi hissettim. Çok güzel bir duyguydu. Çok iyi odaklanmayı ve hızlı karar vermeyi gerektiren, bu yüzden de ‘ayaklı satranç’ denen eskrimin zihinsel tatmimini ise daha ilerleyen yaşlarda keşfettim.”
İrem on üç yıldır eskrim yapıyor, son bir buçuk yıldır, Özyeğin Üniversitesi Endüstri Mühendisliğindeki öğrenimi de dahil tüm hayatını ikinci plana atmış durumda, spesifik olarak olimpiyatlara hazırlanıyor. Nasıl geldi bu başarı, sorusuna “çok çalıştım” diye cevap veriyor. Halbuki daha sonra, liseden beri en yakın arkadaşı Tiyenşan Ülger’den öğreniyorum, “İrem dünyanın en mütevazı insanı.” Onun hakkında gerçekçi bir fikre sahip olmak istiyorsanız, kendisine değil etrafındakilere başvurmak gerekiyor: “En yakın arkadaşım ama bir yandan da hep kampta, hep uzakta. Lisede onun için not tutardım, döndüğünde ders anlatırdım. Çok merhametlidir, çalışkandır, disiplinlidir. Üniversite sınavına mesela hepimizden çok çalıştı o kadar antrenmanın arasında. Ama hayatında hiç ‘öff’ dediğini duymadım. ‘Bir şekilde hallederim’ der hep. Halleder de.” Benzer sözleri olimpiyat sürecinde kendisine eşlik eden spor psikoloğu Didem Ege’den de duymak mümkün: “Çalışmaktan çok memnun olduğum bir sporcu: Çalışkan, akıllı, yetenekli, disiplinli. Çok hırslı diyemem ama azimli ki bu bence çok daha önemli. Çünkü hırs bazen geri tepebiliyor. Ayrıca çok pozitif ve güleryüzlü.” Onu hem insan hem sporcu olarak iyi tanıyan babası Mehmet bey ise başka bir yönüne, yeteneğine değiniyor: “Özel bir sporcu olduğuna inanıyorum. Ne kadar çok çalışsanız da o doğuştan getirdiğiniz yetenek olmazsa sporda çok fazla ilerleyemezsiniz, İrem’de o yetenek var. Hedefe kilitlenince gözü hakikaten bir şey görmüyor. Bu olimpiyat turnuvasına da öyle hazırlandı.” Mehmet bey, kızının olimpiyat seçmelerindeki halini, yarışmak için sabırsızlanan atlara benzetiyor: “Start kapaklarının açılıp koşunun başlamasını bekleyen atlar gibi, İrem de yarışmaya ve kazanmaya çok hazırdı. Bir eskrimciyi senede iki defa formunun zirvesine çıkarabilirsiniz. O zirveyi yakalamıştı. İşte orada da antrenman tekniklerinin ve sistemin gücü devreye giriyor.”
İrem Rus antrenörü Damir Sayfutdinov’la yaptığı antrenmanlar sonucunda 16 Nisan’da formunun zirvesine çıktı ve olimpiyat vizesini aldı. Şimdi onunla birlikte bizim de en büyük dileğimiz, 10 Ağustos’ta bir kez daha aynı performansı göstermesi.
120 yıldır olimpik spor kabul edilen eskrimin temelini kılıçla dövüş sanatı oluşturuyor. Bir spor dalı olarak gelişmesinde Ortaçağ’daki düelloların da etkisi var. Eskrim üç ayrı tür silahla yapılır: Flöre, epe ve kılıç. Flöre silahının ucundaki yaylı noktanın rakibin gövdesine bastırılmasıyla sayı kazanılır. Vuruşlar yalnızca gövdedeki özel yeleğe yapılabilir. Epe, flöreden daha keskin ve ağır bir silah. Flöredeki gibi rakibin yalnızca gövdesine değil, herhangi bir yerine yapılan dürtüşten puan kazanmak mümkün. Kılıç ise hem dürtme, hem de vurma silahı olarak kullanır ve rakibin belden yukarısına kılıcın ucuyla ya da kenarlarıyla yapılan vuruşlar sayı kazandırır. Eskrim dayanıklı özel giysiler içinde yapılır. Çelik teller ile örülmüş bir maske, koruyucu bir yelek, sağlam keten ya da branda bezinden bir ceket ve yumuşak eldivenler giyilir. Bu giysiler eskrimciyi yaralanmalardan korur. Eskrim karşılaşmaları, genişliği 1.5 metre ve uzunluğu 14 metre olan bir pistte yapılır.