Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Henüz çocukken evlerine gelen misafirlere yaptığı gösterileri ekranlara taşımış, mesleğini her gün yepyeni deneyimler edindiği bir okul olarak benimsemiş, hatalarının üzerine giderek devamlı daha iyi bir versiyonunu bulmaya çalışan zarif bir kadınla; Leyla Feray’la sohbet ediyoruz. Duru, samimi ve doğal; ettiğimiz sohbetin verdiği hisler Leyla’yı gördüğümde düşündüklerimden farklı değil.
Henüz çocukken evlerine gelen misafirlere yaptığı gösterileri ekranlara taşımış, mesleğini her gün yepyeni deneyimler edindiği bir okul olarak benimsemiş, hatalarının üzerine giderek devamlı daha iyi bir versiyonunu bulmaya çalışan zarif bir kadınla; Leyla Feray’la sohbet ediyoruz. Duru, samimi ve doğal; ettiğimiz sohbetin verdiği hisler Leyla’yı gördüğümde düşündüklerimden farklı değil.
Aylardan eylül. Leyla Feray’ın deyişiyle ışığın denize yansımasının bile ayrı olduğu o ay; “Eylül benim için çok özel; biraz melankolik, yaz bittiği için hüzünlü ama bir o kadar da umut dolu. Şehre dönüş demek eylül” diyor. O zaman düşünüyorum, eylülün yepyeni başlangıçları anımsatmasının sebebi sahiden de şehre dönüşün ifadesi olması. Herkesin potansiyel yeniliklere uzanacağı gündelik hayatlarına döndüğü eylül ayının röportajı için Leyla’yla bir araya geliyoruz. Yüzünde onu uzun zamandır tanıdığımı düşündüren bir samimiyet var; üstelik bu samimiyeti yaratan Leyla’yı senelerdir ekranlarda görmem de değil. Duruluğu, sakin ve zarif yüz hatları, kendinden emin ama mütevazı gülüşü… Hissettiklerim, sohbetin bir noktasında ortak paydada buluşacağımızın bir nevi garantisi.
Yanılmadığımı daha sohbetin en başında, onu bugünkü Leyla yapan geçmişinden bahsettiğinde anlıyorum. Hayata ve dünyaya karşı meraklı bir çocukluk geçiren Leyla, kendini ve günlük yaşantısını kurgularken merkeze anneannesinin verdiği öğüdü almış. “Anneannem bir keresinde bana kendi başına güzel vakit geçirmenin ve kendine yetmenin önemini anlatan bir konuşma yapmıştı. ‘Kendine yetersen hayatta hiçbir zaman sıkılmazsın’ deyişi hep aklımın bir köşesinde. Sanatı o zaman hayatıma dâhil ettim” diyor Leyla. Resim yaparak, doğada vakit geçirerek ve eve gelen misafirlere küçük gösteriler hazırlayarak geçen neşeli ve hareketli çocukluk günleri için; “Olgun bir çocuktum. O yüzden hem kendi arkadaşlarımla hem de yetişkin aile dostlarımızla çok iyi anlaşırdım ve bağ kurardım. Meraklıydım; hayata karşı, dünyaya karşı... Şu an baktığımda da aynı hayatı sürdürdüğümü görüyorum” diyor.
Leyla, küçükken eve gelen misafirlere yaptığı gösterileri bundan sekiz sene önce ekranlara taşımaya başlamış. Diğer bir deyişle oyuncu olmak her zaman aklındaymış, Koç Üniversitesi’nde Medya ve Görsel Sanatlar bölümünde okurken dâhil: “Oyunculuğa hep ilgilim vardı. Küçükken yer aldığım okul tiyatrolarında dağıtılan metinleri hemen ertesi gün tamamen ezberlemiş olurdum. Bugün yaptığım işi meslek olarak belirlememse ancak üniversite esnasında oldu; çünkü oyunculuk, okuduğum bölümle de iç içe ilerleyebildi ve birbirlerini beslediler.” Farklı bir kariyer yolu seçseydi grafik tasarımcı, senarist ya da reklam yazarı olabileceğini söylüyor; ancak oyunculuk üzerine konuştuğumuzda anlıyorum, meslek seçimi belki de hayatında verdiği en doğru kararlardan biri Leyla’nın. Zira mesleği kendisini her gün heyecanlandırmayı başarıyor; “Başka biri gibi düşünmek ve normalde yaşamadığın ve büyük olasılıkla yaşayamayacağın duyguları canlandırdığın karakterler sayesinde tecrübe etme fikri beni çok heyecanlandırıyor” diyor. Elbette oyunculuğun kendisini zorlayan yönleri de yok değil. Şimdilerde rol aldığı İkimizin Sırrı dizisindeki Neva gibi hasta ve yalnız kalmış bir karakteri içselleştirmenin kimi zaman fiziksel ve psikolojik açıdan zorlayıcı olabildiğini ifade ediyor: “Karakteri canlandırırken üstlenilen ağırlıktan kurtulmak ve dikkatli olmak şart.”
Sekiz senedir internet ve televizyon dizilerinin yanı sıra filmlerde de izlediğimiz Leyla, ekranlarla 20 yaşındayken tanışmış. Erken yaşta girdiği setlerin kendisine kattıklarıysa sınırsız: “Çekimler esnasında çok fazla insanla iç içesin; oyuncular olsun, set ekibi olsun… Belli bir süre sonra en çok setteki insanlarla vakit geçiriyorsun. Yeni insanlar tanıyorsun, farklı hayatlar, bakış açıları öğreniyorsun” diyerek mesleğinin kendisine her gün yeni bir şeyler öğrettiğini söyleyen oyuncuya, kamera karşısında geçen sekiz yılda nelerin değiştiğini soruyorum. “Elbette ilk önce büyüdüm. Bu süreçte hayata bakışım, isteklerim bile değişti. Artık oyunculuğu mesleğim olarak görüyorum, kendi ayaklarımın üstünde duruyorum, yaptığım işi son derece ciddiye alıyorum. Hep sorumluluk sahibiydim ama artık işimi daha da sahiplenerek yapıyorum. Daha iyisini yapma ve daha iyi biri olma yolunda yavaş ama sağlam adımlarla ilerlemeye çalışıyorum” diyor.
Leyla’nın mesleğine, hayata ve elbette kendine dair her gün yeni bir şey keşfettiği oyunculuk serüveninde dönem dizilerinin yeri büyük. Dönem işlerini görsel zenginlikleri ve içlerinde barındırdıkları nahiflik sebebiyle çok sevdiğini söylüyor. “Retro olanı kendime yakıştırıyorum. Stilinden ilham aldığım isimler hep geçmişten: Grace Kelly, Jane Birkin, Romy Schneider... Zarafet ve samimiyetin gücüne inanıyorum” diyerek sürdürüyor sözlerini. Leyla dönem işlerini öyle seviyor ki, ileride nasıl bir projede yer almak istediğini sorduğumda; “Şimdiye kadar yer almadığım, 60’lar ya da 70’lerde geçen bir dizi veya filmde, o dönemden bir karakteri canlandırmak isterdim” diyor ve gülümseyerek ekliyor: “Sadece o dönem eksik kaldı.”
“Anneannem bir keresinde bana kendi başına güzel vakit geçirmenin ve kendine yetmenin önemini anlatan bir konuşma yapmıştı. ‘Kendine yetersen hayatta hiçbir zaman sıkılmazsın’ deyişi hep aklımın bir köşesinde.”
Bugünse tamamen ATV’de yayımlanan dizisi İkimizin Sırrı’na odaklanmış durumda. “Gün içinde duygu yoğunluğu olan çok fazla sahne çekiyoruz. Bu kadar kısa zamanda bütün bu duyguları iç içe yaşamak benim için güzel bir tecrübe oldu. Ayrıca set ortamı da çok keyifli” sözleriyle bahsettiği dizide canlandırdığı karakterin her detayı için senaryo yazarı Özen Yula ve yönetmen Cem Akyoldaş’la beraber özenle çalışmış Leyla. “Dizinin odağında anne kız hikayesi olduğu için kızımı canlandıracak oyuncunun kim olacağı benim için çok önemliydi. Anne - kız arasındaki enerjinin ve sıcaklığın ekrana yansıması için çok uğraştık. Ahsen’in (Türkyılmaz) enerjisi o kadar yüksek ki daha çekimlerin en başında enerjimiz tuttu; birlikte oyunlar oynadık, takım arkadaşı olduk. Kurduğumuz arkadaşlık sette devam ediyor, bunun izleyiciye de yansıdığını düşünüyorum” diyor.
Peki, Leyla ekranlardan uzakta, yalnızken ya da sevdiklerinin etrafındayken nasıl biri? Sorularımı biraz da karşımdaki zarif kadını daha yakından tanımak için soruyorum: “Sabah erken uyanmayı seviyorum. Kahve içtiğim, köpeğim Hatun’la ve kendimle baş başa kaldığım o süre benim için önemli. Çok yorgun değilsem sete gitmeden önce de bunu uygulamaya özen gösteriyorum. Onun dışında sevdiklerimle güzel sofralarda buluşmayı çok severim; tüm yoğunluğa rağmen bu tarz buluşmalar için vakit yaratmaya çalışıyorum” diyor. Kendi kendineyken mutlu olmayı başarabilen biri olsa da sevdiği insanların yanındayken bambaşka bir huzura bürünüyor Leyla. Mütevazılıkla, hiç fena olmadığını söylediği Türk ve Meksika mutfaklarından yemekler yapıp kurduğu sofralarda sevdikleriyle bir araya gelmekte bulduğu mutluluk, daha o anları anımsadığında büründüğü huzurdan anlaşılıyor. Hayattaki vazgeçilmezlerini tahmin etmek de zor olmuyor bu sohbetin ardından: Ailesi ve sevdikleri.
“Arkamda ailemin olduğunu bilmek bana her zaman cesaret ve güç verdi. Kendim gibi, doğal, dürüst, samimi ve nazik olmaya cesaretlendirildim ve bu beni bugünkü ben yaptı. Çabasız ve gösterişten uzak yaşamayı seviyorum. Bütün bunlarda ailemin katkısı büyük” diyor Leyla. Çabasız ve gösterişten uzak yaşantısına estetiği dâhil etmenin yollarını da buluyor elbette; zira onun için estetik, doğal ve üzerine çok uğraşılmamış olan demek: “Yaşadığım ev olsun, gittiğim bir mekan olsun, bir yerde yansıyan ışık olsun; gördüğüm o güzellik bana huzur ve mutluluk veriyor. Bana kalırsa gündelik olanı güzel ve çekici yapan da bu küçük detaylar.” Çok fazla paylaşım yapmasa da dünyanın dört bir yanındaki anlık estetiği keşfetmek, ilham almak ve güncel kalmak için sosyal medyada bolca vakit geçiriyor; “Sevdiklerimi; mimari, moda ve güncel yaşam hakkındaki hesapları takip etmeyi seviyorum” diyor. Ardından her şeye ânında erişimimizi sağlayan sosyal medya üzerinden kötü haberlere de doğrudan maruz kalmanın herkes gibi kendisini de etkilediğini ekliyor.
Sohbetimizin sonuna yaklaşırken “Hayatın ne getireceğini merakla bekliyorum” diyor Leyla. Böylesine hayat dolu, yaptığı işe sımsıkı sarılmış, sohbetiyle huzur veren bir oyuncuyla tanıştığıma memnunum; son olarak umut dolu duruşunun ve hayatla kurduğu sağlam bağın kaynağını soruyorum: “Bugüne kadar her şeye yeniden başlıyorum dediğim bir devir olmadı. Elbette hatalar yaptım ancak onların da sebebini anlayıp, gerekli dersleri çıkarıp hayatıma öyle devam ettim. Bence her şeyin özüne inmek, kabullenmek ve affetmek gerek; öyle büyüyorsun” diyor. Olumsuz olandan uzaklaşmıyor, kendisini yıpratanı yok saymıyor Leyla; alınması gereken öğretiyi alıp uyguladığında hayatın onu ödüllendirip yeni bir sayfa açacağını biliyor.