Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
'Ortalıkta Düzgün Erkek Var' kitabının yazarı matchmaker ve ilişki mentoru Yunus Sezener ile ilişkilerin dönüşümünü, kadınların ve erkeklerin aradıklarını, ilişkiye başlamanın ve yürütmenin püf noktalarını konuştuk.
Fotoğraf: The Notebook © Rex Features
Kriterlerimizi belirledik, onlarca insanla tanıştık, ilişkiler yaşadık ama bir noktada tam olarak olduğumuz yerdeyiz. Sivri köşelerimizi törpülemeden ilerleyemeyeceğimizi söyleyen Yunus Sezener'e yönelttik sorularımızı. Olmayan bir şeyi mi arıyoruz, kalıplara mı sığmaya çalışıyoruz yoksa aslında belki de istemediğimiz halde toplumsal olarak 'herkesin ilişkisi olmalı' yaklaşımına onay verip istemesek de birini mi konumlandırmaya çalışıyoruz yanımızda? Tenkap'ın kurucusu, 'Ortalıkta Düzgün Erkek Var' kitabının yazarı matchmaker ve ilişki mentoru Sezener ile ilişkilerin dönüşümünü, kadınların ve erkeklerin aradıklarını, ilişkiye başlamanın ve yürütmenin püf noktalarını konuştuk.
Sizin bize yönelttiğiniz soruyla başlamak istiyorum, ‘Kendinizin sevgilisi olmak ister miydiniz?’
Bu soru birçok farklı açıdan algılanabiliyor. Benim sormak istediğim: Bir an için şunu hayal etsek; siz kendi benliğinizden çıksanız ve dışarıdan bir yabancı gibi kendinizi gözlemleseniz… Her şeyiniz ile; karakteriniz, dış dünyadan algılanışınız, tarzınız, dış görünüşünüz, kendinize biçtiğiniz değer, enerji seviyeniz… Tercih edilen bir kadın veya adam mı olurdunuz?.. Aslında bunu sormak istiyorum. İnsanlar bu soruyu duyduklarında, direkt ‘Tabii ki isterim, çünkü ben iyi ve güvenilir bir insanım’ diyorlar örneğin. Oysa ki hepimiz özümüzde iyiyiz… Sorumun amacı da bu değil.
İnsanların ikili ilişkilerle ilgili bana göre yaptığı en büyük hata genelde yalnızca kendilerinin kim ile olmak isteyip istemeyeceklerine bakmaları. En az onun kadar önemli olan ise, acaba bizimle gerçekten ne tarz insanlar olmak isteyecek?
Bunları çoğu kişi kendileri için net bir şekilde tanımlayamıyorlar ya da bazen tanımlamak çok işlerine gelmiyor…
Ben kendim ile olmak isterdim çünkü bugün benim için en önemli hayat değerlerimi gayet net bir şekilde biliyorum. Bunlardan bazıları sevgi, aile, hareket, güvenlik, dürüstlük, dönüşüm, eğlence… vs. Bunları da gayet net bir şekilde ortaya koyup deneyimleyebilen, gerektiğinde bu konularda değişebilen ve dönüşebilen bir adamım.
Tabii ki yaptığım işin de bunda katkısı var ve o sebeple de birçok insandan farklı olarak ‘Evet, ben kendimin sevgilisi olmak isterim’. Etrafımda birçok insan da böyle düşünerek veya düşünmeden ‘Evet’ diyorlar. Ancak bir o kadar da insan ‘Hayır’ veya ‘Bazen evet bazen hayır’ diyorlar. Aslında birçok kişi bunu net bir şekilde ‘Evet’ cevabına dönüştürmediği için ilişkileri olmuyor.
Siz kendinizin sevgilisi olmak istemezseniz, niye birisi sizinle uzun ve güzel bir ilişki yaşamak istesin ki?
İşe önce kendimizi tanımakla ve ne isteyip ne istemediğimizi bilmekle başlamak daha iyi olur değil mi?
Apollon Tapınağı’nın üzerinde yazdığı gibi: ‘Kendini bil’. Peki kendimizi bilmek veya ne istediğimizi bilmek nasıl oluyor? Ne istemediğimizi tanımlamak ile… Bunun için de harekette kalmak vesilesiyle deneyim ve tecrübeye açık olmak çok değerli. O da ancak güven ve teslimiyetle oluyor.
Peki güvende kalmayan kişi niye güvenmiyor? Hayal kırıklığına uğramamak için. Bence özellikle bizim kültürümüz için bu çok geçerli; kendimiz için yapacağımız en güzel şey hayal kırıklığına bakış açımızı değiştirmek. Bunun da yolu beklentiyi azaltmak ve hatta sıfırlamak ile olabilir. Bunların sonucunda ‘Akış’ gelir. Akışta olanın zaten ne istediğini bilmek ile ilgili bir derdi olmuyor.
Bu söylediğim her cümle aslında saatlerce konuşulacak konular. Ben de 8 senede 7500’den fazla insanla her gün bu bağlantılı konuları konuşuyorum. Bu kişiler de, ben de her gün beraber dönüşüyoruz.
‘Secret’ kitapları vs. boşuna tutmadı çünkü bazılarına gayet fasa fiso gelen bu konular, aslında yalnızca çekim yasasıyla ilgili. Yani, aklıma gelenin başıma gelmesiyle ilgili. Kendi yaşam enerjimizi her zaman kendimiz yaratıyoruz, bende bunlardan yüzlerce yaşanmış örnek var.
İşte bu sebeple her gün insanlara ilişkilerle ilgili ne olur oturup ne istediğinizi ‘düşündüğünüz’ şeyleri yazmayın, kendinizi sınırlamayın diyorum. ‘-meli, -malı, olmalı, olmamalı, gerekiyor, gerekmiyor, lazım’ kelimeleri hayatımızın hiçbir alanında işimize yaramıyor. Özellikle ikili ilişkiler anlamında.
Kriterimiz, beklentimiz olmasın demiyorum; ancak başka bir yol da var… Belki bu yolun başlangıcı bu kelimeleri lügatınızdan çıkarmak olabilir. Tedx konuşmamda da aslında 2 sene önce tam da bundan bahsetmeye çalıştım.
İnsanlara sürprizleri sevip sevmediklerini sorsanız, çoğu kişi ‘Kim sevmez’ diyor. Ancak ben birebir görüyorum ki, çoğumuzun sürpriz yaşamaya; özellikle de ilişkilerimiz ile ilgili hiç niyeti yok. Acıya ve hayal kırıklığına bakış açımız hep olumsuz ve sabit. Halbuki belki de bu deneyimler bizim en büyük kazancımız.
TEDx konuşmanızda dikkatimi çeken bir hikaye oldu bir danışanınızla ilgili. ‘Neden olmasın?’ yaklaşımı aslında sivri uçlarımızı törpüleyecek ilk hamle. Biraz fazla kuralcıyız galiba bazı konularda, nasıl dönüşmeliyiz sizce?
Bazıları kuralcı olabilir. Ben değilim mesela. İnsanların bu hayatta mutlu olmaktan daha çok istediği tek bir şey olduğunu görüyorum… Haklı olmak…
Konuşmamda dinlediğiniz hikayedeki kadın baştan itibaren gayet güvenle bizden hizmet almıştı ve her buluşmasında ‘Neden olmasın’ diyordu. Aslında konuşmada eksik kalan bir cümle; sonunda bu kadın bana dönüp, ‘Senin benim için çalışmana gerek kalmadı, çünkü ben kendim sevgili yaptım’ dedikten sonra ‘Sizinle bu sürece girmeseydim, bu adama şans vermeyecektim’ demesi inanılmaz değerliydi. Zaten 6 sene önce bu konuşmaları yaptık ve o gün ben de gördüm ki, yaptığımız iş sadece insanları tanıştırmaktan ibaret değil; onların dönüşümüne de vesile oluyoruz.
Fotoğraf: The Notebook
Bir de kitabınız var bu konuları işlediğiniz, ‘Ortalıkta düzgün erkek var…’ Biz harekete geçmekten kaçtığımız için başkalarını etiketlemeye mi meyilliyiz?
‘Ortalıkta düzgün erkek yok’ veya ‘Ortalıkta düzgün kadın yok’ aslında tam bir bilinçaltı kodlaması. Bunların hepsi toplumsal bilinçten geliyor. Sözlerin gücüne ben çok inanıyorum. Ağzımızdan çıkan ne ise onu yaşıyoruz ve bu tarz cümleler hep toplumsal bilinçten geliyor. Bunları kullanıyorsak da, aslında kendi olasılıklarımızı azaltıp kendimizi sabote ediyoruz.
Hayatımın merkezinde bir cümle var: ‘Evren hareketi alkışlar, düşünceyi değil’. Mutlaka düşünceler gelecek; yani siz örneğin bir cafe’de birini beğeniyorsanız, oraya gidip konuşsam mı diye düşünürken sizi aşağı çekecek düşünceler mutlaka kafanızın içinde olacak. Buna rağmen, o olumsuz düşünceleri de alıp giderseniz ise hayat değişebilir. Gitmezseniz zaten hiçbir şey olmaz.
Kitapta da yazdım, ‘Düzgün erkek’ veya kadın için 22 tane tanım var. Kim bu düzgün erkekler veya kadınlar? Hiç mi yok bunlar? Herkes mi yalancı, herkes mi çapkın, herkes mi yetersiz, sıkıcı veya pısırık?
Tersten düşününce öyle olmadığını biliyoruz ama yerleşmiş kalıbı da gerçek varsayıp kendi hareketlerimizi kısıtlayabiliyoruz.
Robbie Williams’ın şarkısında var ya ‘All the best women are married, all the handsome men are gay’, yani ‘En iyi kadınların hepsi evli, yakışıklı tüm erkekler de gay’; bu da bilinçaltı kodu. Zaten her toplumda birçok şarkı bunlar ile dolu. Bunlara gülüp geçmeyi öğrenmezsek, bunların kurbanı olmayı seçerek hiçbir yere varamayız.
Tüm toplumda kabul görmüş kodlamalara bile karşı koymak değerli bence. Kitap yazarken bunları cesurca söylemenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bunların yanından dolansaydım benim için kitabımın kıymeti olmazdı.
Neden aradığımızı bulamayacağımızı düşünüyoruz? Olmayan bir şeyi arıyor olabilir miyiz?
Çünkü kendimize güvenmiyoruz. Çünkü aradığımız şeyin kendimiz için fazla olduğunu düşünebiliyoruz. Ya da az olduğunu… Kendimize biçtiğimiz değerden daha fazlasını arıyoruz ve bunu içten içe biliyor oluyoruz. Birçok insan benim şirketim Tenkap’a da ‘Daha fazlasını alabilir miyim acaba’ diye geliyor. Biz ise onlara ayna olup hayatta her alanda nerede durduklarını ve az çok kimler ile mutlu olabileceklerini; bu sebeple onlar için kimleri hayal ettiğimizi somutlaştırıyoruz. Aslında olmayan bir şeyi aramıyoruz; bu insanlar ortalıkta ve her yerde… Görmek isteyene…
İşin enteresan tarafı, ben örneğin vesile olsam ve o filmlerde, dizilerde gördükleri adamları ve kadınları hiç beklemedikleri şekilde bazı kişilerin karşılarına çıkarsam, o zaman da birçoğu bu durum ile ilgili ne yapacaklarını da bilmiyorlar.
Birçok kişi Brad Pitt’i, Angelina Jolie’yi aramıyor da beklemiyor da ama temeldeki sorun, o kişi geldiğinde onunla ne yapacağını da bilmiyor. Gerçekten o kişi karşısına çıkacak olsa da durum çözülmüyor. ‘Beni gerçekten istiyor mu?’, ‘Bana çok fazla değil mi?, ‘Beni iki günde terk eder’ gibi kalıplar çalışmaya başlıyor.
Yani olmayan bir şey yok, herkes ve her şey ortalıkta. Kendimizden başlayarak realiteyi doğru tanımlayamamak aslında temel düşmanımız.
İlişki işinin bir matematiği var belli ki, siz de buna uygun bir algoritma geliştirmişsiniz. Nasıl yürüyor süreç?
Ben her danışanıma bu işin aslında bir matematiği yok diyorum. ‘Aşk doktoru Hitch’ filminin sonunda söylediği gibi: ‘Temel kural: Kural yok’.
Algoritma Arapça bir kelime. Bir şeyin yapılış yöntemi demek… Aslında ben size yarım saatte gizlilik içinde 86 tane soru sorsam, belki en yakın arkadaşınız kadar sizi tanımasam da, ilişki açısından sizin hangi çerçevede durduğunuzu daha net bir şekilde belirleyebiliriz.
İşimin özelliği zaten %70 senelerdir insanları tanıyarak, kimlere ikna olacaklarını kişisel deneyimlerimizle kafamızda çözmemiz. İş yine danışman olarak bizde bitiyor.
Ancak tabii ki bana göre %30 sistematik bir tarafın kağıt üzerinde karşılaştırma yaparak bize belli renkler ve ölçeklerde iki kişiyi tanıştırırken belli bir değerlendirme yapmasının verdiği destek de çok önemli.
Algoritma üzerinde uyumlu gözüken her çifte vesile olmuyorum. Çünkü görüşmeler ve seanslar sırasında kişiler ile ilgili edindiğim gözlemlerim, algoritmadan daha ön planda çalışıyor.
Algoritma örneğin bana şunu diyebilir: ‘Dikkat et! Bu buluşmadaki kadın 1 paket sigara içiyor, adam içmiyor’ veya ‘Dikkat et! Bu adamın boyu kadından 2 cm daha kısa’ ve bu dikkat edilecek şeyler sonrası insanların önce profillerini birbirlerine anlatıp, sonra fotoğraf paylaşıp; belki her seferinde 1000 kişiden birini diğerinin karşısına çıkarıp, onlara zaman kazandırmaya çalışıyorum.
Fotoğraf: The Notebook / Courtesy Everett Collection
Matematiği çözdük diyelim, kimyası nasıl oluyor? İlla bir çekim gerekli. Aşkı bulmak için mantıklı bir yol var mı?
Kitabımda feromonlar (kokudan hormonların çekimi) ve testosteron seviyeleri ile ilgili bir bölüm var. Tabii ki vücut kimyamız bize çok şey söylüyor ve birbirimize dokunmadan bunu bilemeyiz. Ancak senelerce insanların tanışmasına vesile olunca, artık o konuda bile yalnızca iki kişinin hayat enerjisine baksanız dahi, buradaki uyumu tahmin etmek bana göre çok zor değil.
Yani hem kağıt üzerinde, hem özellikle kaliteleriyle insanlar uyumluysalar, son senelerde çok az kişiden tanışma sonrası fiziksel çekim olmadığıyla ilgili geri bildirim alıyoruz. Hatta uzun süredir böyle bir geri bildirim aldığımı hatırlamıyorum.
Aslında ilişki iki şekilde var oluyor. İlki, gördüğün anda bir çekim hissediyorsun ama o kişinin sana uyumlu olup olmadığını bilmiyorsun. O çekim sayesinde karşındakine şans verip bir süre görüşünce, bu işler zaten oluyor. Bilimsel çalışmaların hepsi aslında uzun ve güzel ilişkiler için bu olasılığın çok daha sağlıklı olduğunu söylüyor. Yani, aşkı farklı olumlu hislere çevirebiliyorsak, ne mutlu.
Ancak birçoğumuz zaten aşk denilen nadir şeyi yakalayamamaktan şikayetçiyiz. O zaman ikinci ilişki seçeneği bunu tam tersine çevirmek. Bizim yaptığımız iş buna yoğunlaşıyor. Başta çok ciddi derecede birbiriyle uyumlu iki insan birbirini tanımadıkları için ortada bir çekim olamayabiliyor. Ama birbirlerine çok uyumlu oldukları için yine de birbirlerine şans verip görüşürlerse; bu bakış açısına kendilerini dönüştürürlerse, daha sonra aralarında ciddi bir çekim olduğu sağlam ve sağlıklı bir ilişkiye sahip olma ihtimalleri çok yüksek. Geçtiğimiz 8 yılda bunların örneklerine çok kez şahit olduk.
Yani, belli bir çekimin zamanla uyumlanmaya ve birçok yeni duyguya dönüşen ilişkiden bahsediyorum. Aşk ile başlayan paylaşım. Daha sonra onu uyumlanmaya, sevgiye, saygıya, toleransa ve daha birçok şeye dönüştürme yolculuğu…
İnsanları gözlemlemek çok önemli, daha önemlisi anlamlandırabilmek. Biliyoruz ki çoğu kişi ağzından çıkan şeyleri anlatmaya çalışmıyor. Siz de belli ki oldukça başarılısınız asıl anlatılanı bulmak konuda. Bilinçaltına ya da psikolojiye dair bir yaklaşımınız var mı?
Tabii ki ister istemez böyle bir yaklaşımımız var çünkü temel konumuz insan. Temelinde insan olan her işte sosyoloji, psikoloji, felsefe, antropoloji gibi bilim dalları otomatik olarak mevcuttur. Ben de ilk algoritmamızı oluştururken, bu konularda uzman ve yetkin birçok değerli isimden destek aldım.
Hukuk ve üzerine aldığım tüm eğitimler sonrası etrafımdaki herkes ‘Psikoloji de oku’ dediler ancak kendi psikolog ve psikiyatrist danışanlarım ile konuşunca benim tarzımın farklı olduğunu ve mentorluk yaparken daha ilk görüşmede insanlara ayna olmaya çalıştığım tarzıma psikoloji okumanın faydası olmayacağını söylediler. Biz zaten her bize başvuran ve bizim de kabul ettiğimiz kişiler ile bir ilk görüşme yapıyoruz. Bu görüşmeden çoğu kişi çok memnun çünkü belki de en yakınlarından bile duymayacakları gerçekleri benden duyuyorlar.
Bizim zaten bünyemizde dışarıdan destek aldığımız psikolog veya bilinçaltına çalışan çok değerli isimler var. Ben insanları tanıştırıyorum, hizmet alanlar da bizimle oldukları süreçte diğer arkadaşlarımdan gerekirse destek alabiliyorlar. Senelerdir işimizde bu noktalarda çok güzel bir denge sağladık.
Mutlu ilişki için ne tavsiye edersiniz bize? Nereden başlamalıyız ‘ben’den ‘biz’e geçişe?
Bunun için ‘Ben’i iyi tanımlamak önemli. Birçoğumuz ‘Ben’i 360 derece tanımlayamadan ‘Biz’ olmaya çalıştıgı için, o ‘Ben’ ve ‘Biz’ler ciddi şekilde çarpışabiliyor.
Yani ‘Biz’ olabilmek için, önce ‘Ben’ konusunu olabildiğince halletmiş olmak çok değerli. İnsanlar ilişkide bütün olmaya çalışıyor, yani genelde elmanın iki yarısı olmaya çalışıyorlar.
Aynı ‘Ortalıkta Düzgün Erkek-Kadın Yok’ söylemi gibi ‘Elmanın iki yarısıyız’ söylemi de birçoğumuzun bilinçaltına yerleşmiş. Eksik parça doldurmaya çalışarak, birçoğumuz yanlış ilişkiler arıyor ve bu tarz ilişkileri deneyimliyoruz. O nedenle, öncelikle bir bütün olarak ‘Ben’i doğru tanımlamak, kabul etmek ve dışarıdan objektif bir gözle gözlemleyebilmek çok önemli.
Bunu başardığımızda, bahsettiğiniz o ‘Biz’ zaten akışta kendiliğinden oluyor. ‘Biz’ için çok fazla çaba sarf etmeye gerek olmuyor. Bunlar yalnızca bir yazıyı okuyarak çözülen şeyler olmayabilir. Ama hayalim belki de bazıları için bir sürecin bir başlangıcı olması.
Böyle bakan herkes, Tenkap’tan bir dönüşümle ve mutlu bir ilişki ile ayrıldı. Ya bizim vesilemizle, ya da kendilerine vesile olarak…
Fotoğraf: The Notebook / Supplied
Çevre baskısının sizce ilişkiler üzerinde nasıl bir etkisi oluyor? İlla herkesin bir sevgilisi olmalı mı ya da idealde herkes evlenmeli mi?
Tabii ki hayır. Ama bir tatile giderken, yalnız gitmek güzel olabilir de, bu bir süre sonra paylaşıldığında mutlaka daha kıymetli olacaktır.
Eskiden toplumda aile baskısı daha fazlaydı ve mutlaka herkes evli ol’malı’ydı. Bugün böyle bir şey yok. Zaten evliliklerin büyük çoğunluğu da ayrılık ile sonlanıyor. Yeni normalimiz bu oldu çünkü hayat süreleri bile uzuyor. Birçoğumuz neyin içine girdiğimizi gerçekten bilmeden giriyoruz. Seçenekler çok fazla veya biz öyle olduğunu düşünüyoruz.
İnternet ile hızlı globalleşme algısı, bizi sonsuz seçeneğimiz olduğu yanılgısına düşürüyor. Bugünün çağdaş insanı, ‘Sonsuz seçeneğim var, neden bununla yetineyim diyerek, gözünün önündeki birçok uygun seçeneği es geçebiliyor’. Ben buna gerçekten çok üzülüyorum.
Aslında toplumsal baskıdan daha çok, kendi kendimiz üzerinde oluşturduğumuz baskı veya yanılgılar, bugün için çok daha kuvvetli. Belki ebeveynlerimizin veya ebeveyn figürlerimizin ne düşündüğü eskisi kadar baskın değil ama kendi yarattığımız algıların bizi çok daha fazla yönetmesine izin verebiliyoruz. Bu da yanılgıya yol açabiliyor.
‘There’s your story, there’s my story. And then there’s the real real story’. Yani ‘Bir senin hikayen var. Bir benim hikayem var. Bir de gerçek hikaye var.’ Benim işim tam olarak insanlara ‘gerçek hikayeyi’ yani gerçekte olanı göstermek! Bence zaten hayatın her alanında gerçeği görmek kadar önemli bir farkındalık, değerli bir bilgelik yok. Ben de ilişkilerde buna vesile olmaya çalışırken, hayatımın her alanında gerçeği görüp, gerçek olmak için çaba sarf ediyorum.
Günümüze geldiğimizde, pandemi şartlarında sosyal hayatlarımız bitti neredeyse. Bırakın ilişkiye başlamayı yeni insanlarla tanışamıyoruz bile. Nasıl çözebiliriz bu durumu? Tanışsak görüşüp vakit geçirmek ayrı bir mesele tabii…
Süleyman Demirel’in bir sözü var: ‘Meseleyi mesele olmaktan çıkarırsanız, ortada mesele kalmaz’ diye… Bizim danışanların çoğu bu dönemde kendi çözümlerini üretmekte inanılmaz başarılı oldular bence… Bizim Tenkap olarak tanıştırdıktan sonra görüşmeyi nasıl sürdürecekleri ile ilgili bir tavsiyemiz yok ama onlar bizim hiçbir tavsiyemiz olmasa da, pandemi koşullarında kendi çözümlerini ürettiler.
Sabah erkenden kahvesini alıp sahilde bankta oturanlar, kocaman markete gidip beraber ev alışverişi yaparken tatlı tatlı tanışanlar, arkadaşının özel teknesinde yemek ayarlamalar, ormanda yürüyüş yapanlar vs… Örneğin ben de Temmuz ayında sevgilim ile tanıştım ve biz 15 dakika facetime yapalım derken, 2.5 saat konuştuk.
Aslında her zaman bir çözüm var. Yine ‘Evren hareketi alkışlar, düşünceyi değil’e geliyor konu…
Bu dönemde iki çeşit insan gördüm. Pandeminin kurbanı olmayı seçenler ve adapte olanlar. Adapte olan için sağlık oldukça, hiçbir şart ve koşul engel olmadı ve olmayacak. Yeter ki isteyelim. %99 niyet ile %1 hareketimizi birleştirelim.
Peki bu dönemde mevcut ilişkilerimizi nasıl koruyabiliriz?
Bir partneri olanlar için de gerçekten enteresan bir dönem. İlişki için planladığımız veya planlayabileceğimiz her şeyin değişebileceğini gayet güzel gördük. Bu olağanüstü süreç bize gösterdi ki, biz bu dünyaya nasıl ‘Lazım’larımız ile sevgili bulmaya gelmediysek, ilişkinin içinde de hiçbir ‘Lazım’ımız gerçek değilmiş.
Tad alma duyularımız bile 5-7 senede bir değişebiliyorken ve değişecekken, her şeyin 1 günde bu kadar değişebileceğine en güzel örnek oldu pandemi.
Çocuğun okulu, arkadaşlarla görüşme, hobilerimiz, aile ilişkileri, sosyallik vs. hayatımızı nasıl organize ediyorsak, ilişkimizi de mevcut duruma göre organize edeceğimiz bir dönemdeyiz artık.
Herkes ile aynı şeyi konuşuyorum. Pandemi olsa da olmasa da, ilişki için en güzel tanımlardan birisi: ‘Bağlı ama bağımsız ilişki’. Bazen birisinin ağzına yapışıp öpmek istediği ile, boğazına yapışıp sıkmak istediği kişi aynı kişi olabiliyor. Ama birbirimize bağlı ve aynı zamanda bağımsız bir şekilde ilişki yaşamamak için hiçbir sebep yok.
Çünkü bugün ‘bağlı ama bağımsız ilişki’ yaşamayı becerebilirsek, pandemi olmadığında da hayatı kiminle paylaşıyorsak, gerçek akışa bu şekilde ulaşmaya bir vesile olabilecek bir dönem olduğunu düşünüyorum. Herkes için hayalim bu…