Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


Kariyer minimalizmi, işin hayattaki ağırlığını azaltarak başarıyı; özgürlük, denge ve kişisel değerlere uyumu üstünden tanımlayan bir yaklaşım olarak, Gen Z’nin yeni yaşam felsefesine dönüşüyor.
Uzun yıllar boyunca 'kariyer' denince akla gelen şey, kurumsal merdiveni tırmanmak, terfiler kovalamak ve mümkünse bir gün zirveye ulaşmaktı. Kimlikler işe göre şekilleniyor, çalışma saatleri yaşamın geri kalanını gölgede bırakıyordu. Ancak Z kuşağı iş gücüne dahil olduğunda bu anlatı ilk kez ciddî biçimde sarsılmaya başladı. Çünkü onlar, kendilerinden önceki kuşakların yıllarca sorgulamadan kabul ettiği şeyleri su yüzüne çıkardı: “Bu kadar çalışmanın karşılığı gerçekten ne?” “Hayat sadece işten mi ibaret?” Bu sorgulamanın göbeğinde ise giderek daha görünür hâle gelen bir yaklaşım bulunuyor: Kariyer minimalizmi.
Kariyer minimalizmi, işin insan hayatındaki ağırlığını azaltmayı, kariyeri kişinin kimliğinin merkezinden çıkarmayı ve yaşamı çok daha geniş bir çerçevede ele almayı amaçlayan bir yaklaşım. Bu anlayışı benimseyen genç profesyoneller, işlerini hayatlarının tamamı olarak görmüyor; hobiler, yaratıcı uğraşlar, sosyal çevre, kişisel gelişim ve dinlenme gibi unsurların da eşit derecede önemli olduğunu savunuyor. 'Kariyer', bu bakış açısında hâlâ bir yere sahip; ancak hayatı belirleyen şey olmaktan çıkıp, hayatı mümkün kılan bir araç hâline geliyor.
Bu yaklaşımı tercih etmelerinin ardında daha az rekabetçi bir kişiliğe sahip olmak ya da tembel olmak yok, aksine oldukça rasyonel ve deneyimle şekillenmiş sebepler var. Z kuşağı iş hayatına, tarihin en belirsiz dönemlerinden birinde adım attı. Pandemi, ekonomik dalgalanmalar, yapay zekâ kaynaklı iş kaybı korkusu ve rekabetin keskinleşmesi, genç çalışanların gözünde uzun vadede iş güvencesinin oldukça zayıf olduğunu gösterdi.
Bu durum, işe duygusal olarak bağlanmaktansa, "iş, hayatımı finanse eden bir aktivitedir" şeklindeki daha temkinli bir yaklaşımı tetikliyor. Üstelik Z kuşağı, aynı zamanda birden fazla gelir kaynağına yönelme eğiliminde. Öğrenci borçları, artan yaşam maliyeti ve güvence temin etmeyen çalışma biçimleri, gençleri hem maddi hem yaratıcı ihtiyaçları doğrultusunda ek işlere itiyor. Kariyer minimalizmi gün içindeki enerjiyi tamamen tüketmeyen bir çalışma ritmi sunduğu için, bu çeşitlilik daha sürdürülebilir hâle geliyor.
Bir diğer önemli etken ise kuşaklar arası değer farkı. Z kuşağı, dijital çağın hızına, toplumdaki dönüşümlere ve pandemi sonrası yeniden şekillenen gerçekliklere uyumlu değerlerle büyüdü. Onlar için dürüstlük, zihinsel sağlık, esneklik ve kişisel uyum; statü ve unvan kadar önemli. Bu nedenle kimliklerini bir şirketin markasıyla özdeşleştirmek yerine, kendi değerlerinin onlara rehberlik etmesini tercih ediyorlar.
Ayrıca Z kuşağı, yöneticilik basamaklarını bir başarı ödülü değil, çoğu zaman fazladan stresin ve tükenmişlik hissinin kaynağı olarak görüyor. Ebeveynlerinin ve yöneticilerinin nasıl yıprandığını gözlemlemiş olmaları, unvan hırsını sorgulamalarına yol açıyor. Böylece yönetici olmak ya da daha yüksek pozisyona geçmek, herkes için bir amaç olmaktan çıkıyor.
Bu yaklaşım yalnızca bireysel tercihleri değil, uzun vadede kurumları ve çalışma kültürünü de şekillendirecek potansiyele sahip. Daha küçük, daha esnek, daha amaç odaklı şirketlerin, genç yetenekleri kendine çekme konusunda öne çıkması bekleniyor. Ayrıca, Z kuşağının ihtiyaçlarına uygun fırsatlar bulamadığında kendi yolunu çizme eğilimi de artıyor. Bu durum, tek kişilik girişimlerden yaratıcı markalara, bağımsız danışmanlıklardan mikro işletmelere kadar geniş bir 'kendi işini kurma' dalgasının güçlenmesine yol açabilir.
Toplumsal düzeyde ise başarı tanımının dönüşmesi kaçınılmaz görünüyor. Amerikan Rüyası’nın geleneksel unsurları -ev alma, kariyer sahibi olma, aile kurma, mülk edinme - artık birçok genç için hem erişilmesi zor hem de anlam bakımından zayıf kalıyor. Z kuşağı başarıyı giderek daha fazla "özgürce değerlendirilecek zaman, sağlıklı zihin, kendi değerleriyle uyumlu kurulmuş bir yaşam ve esneklik' gibi kavramlarla tanımlıyor.