Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Bir hayalin peşinde, hayal ettiğinden daha da keyifli bir serüvene çıkan Hande Erçel’le huzurlu bir sohbete kaptırıyoruz kendimizi.
Bir hayalin peşinde, hayal ettiğinden daha da keyifli bir serüvene çıkan Hande Erçel’le huzurlu bir sohbete kaptırıyoruz kendimizi. Konuştuklarımızın ardında bıraktığı hisler öyle yoğun ki, sohbet bittiğinde Hande’yi yıllardır tanıyormuş gibi hissediyorum.
Hande Erçel’le edilen bir sohbetin sonunda akılda “hayal” sözcüğü, ruhta sözcüğün bıraktığı hafiflik kalıyor. Sohbetin bu kadar huzurlu olmasını sağlayan bahsi geçen hayallerin hayal olarak bırakılmamış, uğruna çalışılarak gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirildikten sonra da sıkı sıkıya tutularak her gün yeni hedeflerle beslenmiş olması... “Hayallerim her zaman uçsuz bucaksızdı. Büyük hayaller kurup onların peşinden gitmek için çok çalıştım. Bir noktada gerçekleşeceğini biliyordum ama bu denli tanınıp sevilebileceğimi tahmin etmemiştim” diyor Hande biraz da mütevazılıkla.
Hafif, dingin ama dolu dolu sohbetimizin hayal sözcüğünün etrafında bu kadar dolaşmasının sebebi, Hande’nin tanıdığımız Hande olmasını sağlayanın temelinde çocukken kurduğu hayallerin yatması. Mutlu geçen çocukluk yıllarında aklına koyduğu oyunculuk mesleği için attığı ilk büyük adım, büyüdüğü Balıkesir’den İstanbul’a gelişi olmuş. Tek başına var olmaya çalışması ve bunun için karşılaştığı zorluklarda pes etmeden çabalaması, ona ne olursa olsun hayallerinden vazgeçmemeyi ve güçlü durmayı öğretmiş. Hayatın kendisine her gün yeni bir şeyler kattığına inanan Hande, kendini iyi yönde değiştireceğini düşündüğü tüm yeniliklere kapılarını sonuna kadar açıyor; “Her işimde ilk set günümde heyecanlandığım kadar heyecanlanıyorum. Her yeni iş, yeni yolculuk; yeni bir serüven ve deneyim benim için. Bunun fikri bile beni heyecanlandırmaya yetiyor” diyor.
Herkesin çocukken kurduğu sayısız hayal, bugün geriye dönüp baktığında gülümsediği nahif hedefler var. Hande’nin şansı, gerçekleştirmek için durmadan çalıştığı hayallerin sonunda kendisini tatmin etmesi. Hayat tozpembe değil elbette, oyunculuğun onu zorlayan yönleri de var. “Belli bir tanınırlığa ulaştıktan sonra iyi - kötü çok fazla eleştiriyi sindirip bu eleştirileri kendimi geliştirmek için avantaja dönüştürmeye çalışmak beni ilk zamanlarda çok zorladı. En çok şaşırdığım da insanların kötü eleştiri yaparken ne kadar acımasız olabileceklerini görmekti. Elbette bir zaman sonra bu duruma bağışıklık kazanıyorsunuz ve eskisi kadar şaşırıp üzülmüyorsunuz” diyor. Yalnızca eleştiriler de değil, hisleri ne olursa olsun kamera karşısına geçtiğinde canlandırdığı karakterin o anki ruh hâline bürünmesinin gerekmesi de mesleğinin onu yoran yönlerinden. Tüm bunlara rağmen yedi senedir setlerde olmasını sağlayan, oyunculuğa duyduğu aşk: “Her karakterle birlikte yeni bir kapı aralanıyor ve her birinde ayrı yönler, ayrı duygular keşfediyorsunuz” diyor. Sınırlarını zorlayan bu taraf, mesleğine sıkı sıkıya bağlanmasının da sebebi.
Oyunculuk yalnızca keyif aldığı bir meslek değil Hande’nin; devamlı yeni tecrübeler edindiği, dönüştüğü ve iyileştiği bir okul. “Setlerde çok ciddi bir sorumluluğu üstlenmeyi, ekiple uyum içinde çalışmanın önemini, geçirilen uzun çalışma saatlerinden sonra sabırlı ve anlayışlı kalabilmeyi, çalışma arkadaşlarımla empati kurmanın önemini öğrendim. Hâlâ da öğrenmeye ve değişmeye devam ediyorum” diyor. Bugünlerde Sen Çal Kapımı’da canlandırdığı ve kendisine her gün yeni bir şeyler öğrettiğini söylediği Eda karakteri için; “Eda’nın hayata karşı duruşu, ne olursa olsun kendi gücüne inanması, işine duyduğu aşkı, hayallerinin peşinden gitme arzusu, yakınlarıyla kurduğu samimi bağ ve ne yazık ki inadı benimle çok benzer” diyor. Onu kendisine çok benzettiği Eda olarak izlemek keyifli, ileride yer almak istediği projelerse daha da heyecanlandırıyor beni. “Gözlerimi kapattığımda sahnede canlandırabildiğim bir roman uyarlamasının içinde yer alma fikri bana çok heyecan verici geliyor. Boleyn Kızı olmayı çok isterim örneğin” diyor; Hande’yi Boleyn Kızı olarak hayal etmek, hayallerinin gerçekleşmesini benim de onun kadar istememi sağlıyor.
Konuştukça daha da iyi tanıdığım genç oyuncu, aslında birçokları gibi gözümün önüne samimi gülüşüyle gelen Hande’den çok da farklı değil. Enerjik gülümsemesinin ve mutluluğunun kaynağını sorduğumda devamlı pozitif olduğuna dair bir yanılsama yaratmaktan çekindiğini söylüyor öncelikle; “Hiç kimsenin her durumda pozitif ve mutlu kalmak zorunda olduğunu düşünmüyor ve bunu gerçekçi bulmuyorum. Elbette benim de yataktan çıkmak istemediğim ve karanlık hissettiğim günler oluyor. Öyle günlerde kendime biraz izin verip o duyguyu yaşıyorum. Sonrasında kendime, bana benden başka kimsenin faydası olmayacağını hatırlatarak, hayatımın merkezine kendimi alıp motive olmaya çalışıyorum” diyor. Kendini motive etmekte yetersiz kaldığındaysa köpekleri ve yeğeni Mavi’nin gülüşü yetişiyor imdadına.
Konu henüz bir yaşında olmasına rağmen motivasyonunun kaynağı olan yeğeni Mavi’ye geldiğinde, son yıllarda yaşadığı büyük değişimlere nasıl adapte olduğunu soruyorum; zira kısacık bir zaman içinde çok sevdiği annesini kaybedip bir süre sonra yepyeni biriyle, yeğeni Mavi’yle tanıştı Hande. “Bu kelimelerle anlatabileceğim bir değişim değil aslında. Belki şöyle tarif edebilirim; denizde yüzerken, yüzeydeyken beklemediğiniz bir anda dibe batıyorsunuz ve o derinliklerde başka bir dünyanın mümkün olduğunu keşfediyorsunuz. O noktada bildiğiniz tüm doğrular değişiyor, tüm perdeler kalkıyor ve artık bambaşka olan yeni hayatınıza adapte olmaya çalışıyorsunuz” diyor ve ekliyor: “Ve bu hiç de kolay olmuyor.”
Özel hayatında içe dönük biri olduğunu söyleyen Hande’ye, takipçilerinin onun hakkında bilmediği sıra dışı bir özelliği var mı diye soruyorum. “Sanırım çok yakınlarım dışında kimse üzgün olduğum zamanlarda çok fazla güldüğümü, saçmaladığımı bilmez. Gece denize girmek ve hiç durmadan dans etmek, sorunlarımın üstesinden gelebilmek için kullandığım yöntemlerden bazıları” diyerek kişisel hayatından birkaç sırrı da paylaşıyor benimle. Yaşadığı her şeye rağmen devam etmesini sağlayan, üretmeyi ve çalışmayı hayatının vazgeçilmezleri olarak belirlemesi, bir de düştüğünde pes etmemesini sağlayan meleği; “Beni her zaman koruyan, yorulduğumda ayağa kaldıran, hayata devam etmemi sağlayan bir meleğim ve ona verdiğim sözler var.”
Geçmişten ve bugünden bahsettik; artık konuyu geleceğe getirip ilerleyen yıllarda neler yapmak istediğini sorduğumda; “Biraz uzaklaşıp kendime yeni beceriler katmak, farklı deneyimler yaşamak, almayı planladığım eğitimlere zaman ayırıp kendimi geliştirmek, yolculuğuma yeni renkler katmak istiyorum” diyor. Önce bu söylediklerinin kendisini daha az görmemize sebep olacağını düşünsem de edindiği yeni deneyimleri sosyal medya üzerinden Hande’yle beraber takip edebileceğimizi fark edip seviniyor, ardından sergi projesini duyarak iyice heyecanlanıyorum. “Çok yoğun olmadığım set günleri dışında en çok sevdiğim şey resim yapmak. Boyaların içinde kaybolduğum, ruhumu beslediğim ve kendimi en iyi hissettiğim yer orası. Bu tutkumu sergiye dönüştürme niyetim uzun zamandır var, zamansızlıktan aklımdaki tarihe yetiştiremedim ancak en yakın zamanda hayata geçirmeyi planlıyorum” diyor.
Hande’nin üretkenliğinin temelinde yatan ilhamının kaynağı her an yanı başında bulabildikleri: Gün doğumu, gün batımı, yağmur sonrası toprağın kokusu, evine gelen bir çiçek, köpeklerinin neşesi... İlhamlarını paylaştığı sosyal medyaysa, kendini en doğal ve en samimi hâliyle yansıttığı yer. Sevenleriyle arasında özel bir alan yaratan söz konusu dijital mecralar, biraz da Hande’nin estetik algısıyla besleniyor; “Sade olan şeyleri her zaman daha şık buluyorum. Nesnelerin bulundukları ortamların çok kalabalık olmaması benim için önemli, ben yalınlığı sevdiğimden her şeyin minimal düzeyde en sade hâliyle yerleşmesini daha şık buluyorum” diyor. Onun bu basit ama zarif tavrıyla birleşen samimiyeti, sevenleriyle kurduğu bağın kuvvetini de artırıyor.
Sorularımın sonuna geldiğimde konuştuğum genç oyuncunun mütevazı mutluluğuna ve en zor tecrübeleri yaşarken dahi sıradan olanda enerji bulabilmesine hayran kalıyorum. Sohbet bu kadar derin ama dingin, Hande’nin hayal gücü de bu kadar geniş olunca son olarak bir yaz gününü hayal etmesini ve gözünün önüne gelenleri benimle paylaşmasını rica ediyorum. Söyledikleri sanki sohbetimizin bir özeti, tanıdığımı düşündüğüm Hande’yi sahiden de tanıdığıma inanmamı sağlıyor; “Bir teknenin merdivenlerindeyim, ayaklarım suda. Yeni keşfettiğim ve daha önce hiç görmediğim bir denizdeyiz; belki de hep hayalini kurduğum gibi dünyada girilmedik deniz bırakmamışım, bu da en sonuncusuymuş.”