Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Hyalüronik asit dolgular, mikro plazma enjeksİyonlar, fraksiyonel lazerler, endoskopik operasyonlar, umut veren teknolojiler… Evde geçirdiğimiz dönemde yaygınlaşan güzellİk uygulamalarını, plastİk cerrahiden medikal ve kozmetik dermatolojiye kendi alanlarında öncü doktorlara sorduk.
Op. Dr. Sheila Nazarian
Hollywood jet set'İne Los Angeles, Beverly Hills’teki kliniğinde hizmet veren plastik cerrah Dr. Sheila Nazarian, vücut şekillendirme ameliyatlarından enjeksiyon tedavilerine uzanan geniş bir uzmanlık alanına sahip. Netflix yapımı Skin Decision: Before and After adlı reality dizisiyle hayatımıza giren doktorun özellikle pandemi döneminde en sık yaptığı uygulamalardan biri Lip Threading, yani, Dudak Askısı. Üst dudak üzerindeki “aşk yayı” bölgesinde doğal bir lift sağlayan uygulama, dudaklara hacim vermeden sınırlarını belirginleştiriyor. Dr. Nazarian, dudakları, dudak içinden yaptığı iğneyle uyuşturduktan sonra enjeksiyonla üst ve alt dudak sınırlarına cerrahi iplikler yerleştiriyor. “Dudaklar yüz hatlarıyla orantılı olmalı, yani ilk bakışta göze çarpmamalı” uyarısında bulunan doktor, dudak hacmini artıran dolgulardan daha doğal sonuçlar veren bu yöntemin on iki aya kadar kalıcı olduğunu söylüyor. “Çünkü zamanla eriyen cerrahi iplikler, kolajen üretimini de harekete geçiriyor.”
Bölgesel incelme cihazı Soğuk Lipoliz’den çene altındaki yağ hücrelerini yok eden deoksikolik asit enjeksiyonu Kybella’ya; her uygulamayı hastalarına tavsiye etmeden önce kendi üzerinde deneyen Dr. Nazarian, dirsek, diz ve kalçada yoğun egzersize dahi direnç gösteren doku ve esneklik kayıpları için estetik dünyasında minimal invazif kategorisine giren, yani ameliyat ve kesi gerektirmeyen BodyTite’ı öneriyor: “Çift başlıklı mucizevi bir liposuction cihazı bu. Karın, kol ve üst sırt bölgesindeki fazla yağı ince uçlu kanül sayesinde deri altına girerek eritip, emiyor. Öte yandan, cildin yüzeyine temas eden başlığıyla verdiği radyofrekans dalgaları, cildin bir alt katmanını 40 santigrat dereceye kadar ısıtarak bağ dokularını sıkılaştırıyor; vücudun kolajen üretimini tetikliyor ve cilde gergin bir görünüm kazandırıyor.” Ancak Dr. Nazarian esneklik kaybı gösteren dokuları tedavide kullandığı cihazı, bir başka teknolojiyle birleştirerek daha kesin sonuçlar alma taraftarı. “Tek boyutta yaşlanmadığımız için her soruna iyi gelen tek bir sihirli değnekten söz edemeyiz. Örneğin; bacakları olduğundan kısa gösteren orta diz bölgesindeki yağları, diz üstünde kırışıklıklara sebep olan doku kaybını ve derin çatlakları gidermek için BodyTite cihazını cildin daha derin katmanlarına nüfuz edebilen fraksiyonel radyofrekans teknolojisi Morpheus8 ile birlikte uygulamakta fayda var. Üstelik bu uygulamalar lokal anesteziyle hasta uyanıkken gerçekleştirilebiliyor.”
EmbraceRF ise özellikle çene kontürlerini belirginleştirmede etkili invazif olmayan teknolojilerden. “Morpheus8’in yanı sıra, bir radyofrekans liposuction sistemi olan FaceTite adlı iki cihazdan alacağınız sonucu tek hamlede sağlıyor.” Dr. Nazarian’ın doku kaybının belki de ilk baş gösterdiği bölgeler arasında yer alan boyun ve göz kapakları için önerisi, estetik literatüründe bir nevi cilt ütüsü olarak tanınan Pelleve: “Yenilenme etkisi yaratarak cildin kumaşını değiştirme gücüne sahip bir radyofrekans tedavisi bu. Zira hem cilt dokusunu sıkılaştırıyor, hem ağız çevresindeki çizgileri azaltıyor, hem de göz çevresindeki kaz ayaklarını, gözaltı kırışıklıklarını ve torbalarını hedef alıyor. Ancak gözle görülür sonuçlar için üç dört haftalık aralıklarla toplamda sekiz seans uygulanmalı.”
Dr. Nazarian’ın kışa girerken sıkça uyguladığı tedaviler var: “Sciton’un BroadBand Light (BBL) adlı ışık kaynağı cihazı cildin kalitesini artıran, kırışıklıkları ve renk düzensizliklerini gideren yüzeysel bir tedavi. Dünyanın ilk hibrid fraksiyonel lazeri HALO ise invazif ve invazif olmayan dalga boylarıyla cildin hem üst hem de alt katmanlarına nüfuz ederek dokuyu sıkılaştırıyor; gözenekleri küçültüyor ve derin kırışıklıkları gideriyor. Cildin kolajen üretimini desteklediğinden yenilenme süreci aylarca devam ediyor ve cilt zamanla daha genç görünüyor. Gelecek günlerde de iyileşme süreci minimal olan bu prosedürlerin jet hızıyla büyümeye devam edeceğini düşünüyorum.”
Fotoğraf: Gregory Harris / Trunk Archive
Uzman Dr. Betül Şengör
Akmerkez’de yer alan Şengör Klinik’in kurucularından Dr. Betül Şengör, yurt dışında birçok sempozyuma konuşmacı ve eğitmen olarak katılan tecrübeli bir dermatolog. Uzmanlık alanı, ameliyatsız yüz germe tekniklerinin yanı sıra yeni nesil hiyalüronik asit dolgular. Cilt bakımından beslenmeye uzanan holistik bir güzellik anlayışına sahip doktorun A’dan Z’ye Cildiniz İçin Gençlik Sırları adlı bir kitabı da var.
Dr. Şengör, kendine de otuzlu yaşlardan itibaren uyguladığı hiyalüronik asit enjeksiyonlarına daima iki farklı hedefle başvurduğunu anlatıyor: “Bunlardan ilki; cildin vektörel olarak saçlara doğru gerilmesine yardımcı olmak, yani yüze şekil vermek. Dolayısıyla, dolguyu elmacık kemiğiyle saç arasındaki alana enjekte ediyorum. Adeta yüz germe etkisi yaratan bu uygulama sayesinde yanaklar şişmiyor, aksine daha gergin ve hatta daha küçük bile görünebiliyor.” Doktorun ikinci hedefiyse eksikleri tamamlamak. “Yaş ve yer çekimiyle yüzde doku kaybeden alanları tünel tekniğiyle dolduruyorum, bir nevi diş dolgusu gibi. Yüz germe ihtiyacı olmayan daha genç yaştakiler için ideal bu uygulamayla nasolabial dediğimiz burun ve yanak arasındaki oluklar ve çene ucundaki eksikler giderilebiliyor.”
Dr. Şengör’e göre yüzümüzdeki en sorunlu kas, çene bölgesinde yer alan depressor anguli oris. “Adı üzerinde deprese eden, yüz sarkıtan kas” diye giriyor söze. “Bizi endişeli, düşünceli ya da üzgün gösteren, boyun ile baş arasında yele gibi uzanan bu kas, yüzü yer çekimine destek olurcasına aşağıya çekiyor. Kulak memesinin önünden çene ucuna uzanan jawline hattını da yorarak sarkıtabiliyor.” Tedavisine gelince, “İnce bir kas olduğu için plastisma botoks burada oldukça etkili” diyor Şengör ve uyarıyor: “Ancak bunun boyunda sarkma belirtileri görüldüğü anda vakit kaybetmeden uygulanmasını tavsiye ederim. Genellikle boyun yaşlanmasının geç başladığı düşünülür ancak bu kas her daim aktiftir ve alt yüz ve boyun cildi sarktığı zaman botoks tedavisi tek başına yeterli olmayabilir.”
Dr. Şengör, kendisine güneş kaynaklı leke, kırışıklık ve kızarıklık sorunlarıyla danışanlara “cildi kandırarak iyileştiren” iğneli radyofrekans tedavisi Scarlet S’i tavsiye ediyor. “Ciltte kontrollü bir travma yaratan bir cihaz bu. Altın iğne uçları sayesinde ciltte istediğimiz derinliğe kadar enerji gönderebiliyor; sanki cilt altında bir yara yaratılmış izlenimiyle tüm hücrelerin onarım ve tedavi mekanizmasını harekete geçirebiliyoruz. Burada hedef, kişinin kendi kolajen ve hiyalüranik asit üretimini artırarak en sağlıklı kolajene ulaşmak.” Scarlet S uygulamasının en büyük destekçilerinden biri de Platelet Rich Plasma (PRP) tedavisi. “Kişinin kendi kanını çeşitli işlemlerden geçirerek elde ettiğimiz trombositleri, vitamin, antioksidan ya da hiyalüronik asit - amino asit kompleksleriyle destekliyoruz ve oklüzyon dediğimiz kısa süreli maskeleme yöntemiyle uyguluyoruz.” Sonuç mu? İki haftalık süreçte gözle görülür bir yenilenme. Üstelik radyofrekansın tetiklediği kolajen üretimiyle cilt kalitesi, iki ila dört ay boyunca devamlı olarak gelişim kaydediyor.
Dr. Şengör’e göre, estetiğin geleceği biyokimya ve nanoteknolojide. “Bugün sektördeki en yeni yaklaşımlar; enzim tedavileri ve protein yapısını iyileştiren kolajen gibi gıda takviyelerinden güç alıyor” diye açıklıyor bu görüşü. “Enzim, vücuttaki tüm üretim ve atık atılım yollarında etkin bir proteindir. Öte yandan yaşa bağlı olarak DNA’nın oksidatif hasara uğraması en önemli yaşlanma sebebi olarak bilinir. DNA’nın muhafaza edilmesi ve onarılması tam da bu yüzden çok önemli. Zira cildi yenileyen kolajen yapımı da bununla doğrudan ilişkili. Dolayısıyla geleceğin şüphesiz biyokimya ve nanoteknolojide olduğuna inanıyorum. Hatta vakit bulursam bu konuda tekrar üniversite okuyabilirim.”
Op. Dr. Yakup Avşar
Eşİ OP. DR. DİLEK AVŞAR ile birlikte kurduğu Özel Avşar Polikliniği’nde görev yapan Op. Dr. Yakup Avşar, plastik cerrahi alanında önde gelen araştırmacılardan. 2005 yılında videolu endoskopik mikro-rinoplastiyi keşfetti. 2014'te üç boyutlu simülasyon ile hastalara ameliyat sonrası görünümlerini önden gösterebilen 3D Mask teknolojisini estetik cerrahiye kazandırdı.
Endoskopik cerrahiyi burun ve meme ameliyatlarında da kullanan doktor, popüler kültürde “badem göz” olarak geçen endoskopik kaş kaldırma işleminin bugünlerde revaçta olduğunu söylüyor: “Bir yaşlanma belirtisi olan doku kaybıyla düşen kaşları olması gereken yere taşıdığı gibi yanaklardaki sarkmayı da gideren bir uygulama bu. Saç içinden iki ya da üç noktadan yapılan milimetrik kesilerle kaş ve yanakları anatomik olarak olması gereken yerlere taşıyoruz.” Dr. Avşar, on yaş gençleşme vaat eden bu operasyonun yanı sıra bakışlara canlılık katmanın da son zamanlarda bir öncelik haline geldiğini anlatıyor. “Blefaroplasti, yani göz kapağı ameliyatı hem güçlü ve kalıcı sonuçları hem de uygulamanın rahat bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayan teknolojik gelişmeler sayesinde çok popülerleşti. Üstelik iyileşme süreci de eskisinden çok daha hızlı. Geçmişte ileri yaşlara kadar üst göz kapağındaki fazlalıklar bekletilir veya kişinin kaderi buymuşçasına olduğu gibi bırakılırdı. Oysa üst göz kapağındaki fazlalığın, oluşmaya başladığı andan itibaren alınması kişiyi son derece tazeleyen ve iyi hissettiren bir müdahale. Alt göz kapağındaki yağ fıtıklarının onarılmasıysa konfor düzeyi artan ve blefaroplasti ile kombin edilebilen uygulamalardan.”
Bugünlerde çene estetiğinde büyük bir artış gözlemleyen doktor, Avrupa’dan Ortadoğu’ya uzanan uluslararası müşterilerinin bu eğilimini, “Bunda dünyaca ünlü isimlerin de payı var” diyerek açıklıyor. “Zira genel olarak baktığımızda, özellikle Hollywood yıldızlarının çene bölgelerinde yani jawline hatlarında kontürün arttığını gözlemliyoruz.”
Estetik ve rekonstrüktif cerrahiye dair tüm yenilikleri yakından takip eden doktorun bir Ar-Ge merkezi de var. Öyle ki, operasyonlarda kullandığı birçok cerrahi aleti bu merkezde bizzat tasarlıyor. “Geliştirdiğim ve üretimini gerçekleştirdiğim birçok tasarım, bu yıl kullanılmaya başlanacak” diyor Dr. Avşar. “Yeni teknolojileri araştırmak, ihtiyaçlar doğrultusunda yeni teknikler geliştirmeye çabalamak ve tüm bunların sonucu olarak hastalara faydalı olmak benim için muazzam keyifli bir his. Örneğin, mikro kesme ve törpüleme buluşu, endoskopiye olan ilgiyle beraber gelişti. Günümüzde yüz germe estetiği de endoskopiyle yapılıyor. Burun cerrahisindeyse kemiği gözle görerek şekillendirmek, hastaların potansiyel operasyonlara bakış açısını olumlu yönde değiştirmenin yanı sıra operasyon sonrası dönemlerde yaşanabilecek olası sürprizleri engelliyor.”
İnovasyondan beslenen Avşar, önümüzdeki yıllarda estetik cerrahların robotlarla birlikte çalışacağını öngörüyor. “Gelişen teknolojiyle cerrahi daha basit hale gelecek. Uygulama süresi kısa, konforu yüksek işlemler artacak.”