Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Yazar Nora Ephron’un bir makalesinde yazdığı gibi, “Yüzlerimiz yalan, boyunlarımız gerçekleri söyler.” Sahi, boyun bölgesi neden yüzümüzden daha hızlı yaşlanıyor? Sebebini ve en etkili gençleştirici tedavileri işin uzmanından öğreniyoruz.
"Boyun yüze kıyasla ince bir cilt yapısına ve dolayısıyla çok daha az yağ dokusuna sahip olduğundan oldukça hassas bir bölge; kendini koruma kapasitesi de düşük” diye giriyor söze, Gökhan Değirmencioğlu. Kendisi boyun bölgesinin erken yaşlanmasının sebeplerini Vogue Türkiye için şöyle sıralıyor: “Boyun öne, arkaya, sağa, sola rotasyon kabiliyetiyle de çok kullanılan, hareketli bir eklem bölgesi. Bunun yanı sıra, teknolojiyle haşır neşir olduğumuz, çoğunlukla bilgisayar başında çalıştığımız veya günde en az birkaç saat telefonla meşgul olduğumuz bu çağda, teknoloji boynu olarak da bilinen tech-neck rahatsızlığı oldukça yaygın. Özellikle, uzun süre sabit pozisyonlarda kalan boyunlarda, kısa vadede kas dokusunda zayıflama, orta vadede ağrı ve postür bozukluğu, uzun vadede ise enine, boyuna çizgilenmeler ve elastikiyet kaybı görüyoruz.”
Dr.Değirmencioğlu'na göre, boynun erken yaşlanması yalnızca bölgenin doğal, hassas yapısına atfedilebilecek bir sorun değil; ihmalkarlığın da payı büyük. Aramızda genç yaşlardan bu yana nemlendiricisini yüzüne olduğu kadar boynuna ve hatta dekolte bölgesine de aynı özen ve istikrarla uygulayanlar var mı? Peki ya güneş koruyucuyu? “Yüzden ayrı tutamayacağımız bu bölgeyi çok daha sıkı bir ritüelle korumamız gerekirken, bu konuda pek başarılı değiliz” diyor Dr. Değirmencioğlu ve ekliyor: “Danışanlarıma boyundan öte kırışıklıklara çok müsait dekolte bölgesini de her daim cilt bakım rutinlerine dahil etmelerini, yüz, boyun ve dekolte üçlüsünü bir bütün olarak değerlendirmelerini öneriyorum.”
Boyun özelinde zamanı durduracak ve hatta geri döndürebilecek birçok alternatif var neyse ki. Tedavi protokollerinin kişiden kişiye, sorundan soruna büyük değişim gösterdiğinin altını çizen Değirmencioğlu, sonuç aldığı en etkin yaklaşımları şöyle özetliyor: “Çene altında yağ birikimi mevcut bireylerde, örneğin, önce enzimatik gıdı lipolizi ile fazla yağı eritiyoruz. Ardından, cilt gevşekliği için gençlik aşısı yapıyoruz. Zira hyalüronik asit, aminoasit, peptid, vitamin ve mineral içerikleriyle cildin kolajen üretimini tetikleyen bu tedavi, cildin nemini, elastikiyetini ve sıkılığını artırmakta etkili. Bu protokolü ultrasonik dalga veya radyofrekans enerji teknolojileriyle tamamlayarak ciltte gözle görülür bir toparlanma ve sıkılaşma sağlıyoruz.”
Sorun yağ birikiminden, ileri seviyede doku kaybı ve sarkmadan ziyade “bantlaşma” ise Değirmencioğlu ilk etapta Botoks’a başvuruyor: “Çene altından başlayıp boynun her iki tarafına uzanan platisma dediğimiz mimik kaslarının yaş aldıkça, kolajen kaybıyla belirginleşmesine bantlaşma diyoruz. Ancak bantlara uyguladığımız Botoks, bu görünümü hafifletici bir yöntem olsa da bazen farklı destekleyici tedavilere de ihtiyacımız olabiliyor. Örneğin, çoğu zaman bantlaşmayla birlikte baş gösteren yatay boyun çizgilerinde etkili bir sonuç almak için saten dolgu, akıllı dolgu ve zengin içerikli gençlik aşılarından yardım alıyoruz.” Kişinin kendi kanından ayrıştırılan trombositlerin yüz, boyun veya dekolte bölgesine enjekte edildiği Platelet-Rich Plasma, yani PRP de uzman doktorun yıllardır başvurduğu temel tedavilerden. Zira, belirli aralıklarla tekrarlanması önerilen tedavinin hedefi, cilt kalitesini geliştirerek bütünsel anlamda gençleşmiş ve tazelenmiş bir görünüm sağlamak.
Bir alternatif daha var ki, doktorun listesinde başı çekiyor. “Kök hücre tedavisi, canlılığını ve elastikiyetini kaybetmiş, kırışıklıklardan mustarip bir boyunda sonuç veren en etkili yöntemlerden biri.” Kişinin yaşı, yaşam tarzı ve cilt kalitesine göre birçok farklı kök hücre tedavisi olduğunu belirten Değirmencioğlu, özellikle 40 yaş ve üstü bireylere Alloblast kök hücre uygulamasını öneriyor. “Olağanüstü hızlı büyüme özelliğine sahip, güneş veya toksin gibi hiçbir dış etkene maruz kalmamış yenidoğan sünnet derisinden elde edilen hücrelerin kullanıldığı bir uygulama bu.” Herkesin aklındaki ilk soru şu olsa gerek: Etik bir yöntem mi? “Alloblast uygulamasının malzemesi doku merkezlerine bağışlanan sünnet derisinden elde edildiğinden ve bunun için hiçbir yenidoğan olması gerekenden önce veya zorla sünnet edilmediğinden etik olduğunu güvenle söyleyebilirim. Deriden elde edilen allojenik fibroblast hücreler de Sağlık Bakanlığı onaylı laboratuvarlarda yüksek biyomühendislik teknikleriyle çoğaltılıyor. Bunlar, anti-aging kulvarında hasarlı dokunun iyileştirilmesi için farklı hastalara güvenle enjekte edilebiliyor.” İnvazif olmayan uygulamanın en büyük avantajı ise tek seansın yeterli olması. “Kişiyi 2 ila 5 yıl gençleştirme özelliğine sahip; sonuçları ise 2 ila 3 yıl kalıcı” diyen doktorun ilk tercihinin Alloblast olmadığını not düşmek gerek ama bir şartla: “Kişinin kendi dokusundan, özellikle yağ dokusundan elde edilen kök hücre uygulamalarından da muhteşem sonuçlar alıyoruz. Ancak bunun için bireyin hücre kalitesinin yüksek olması, başka bir deyişle, sağlıklı bir yaşam sürüyor olması şart.”