Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
25 yaşımızdan itibaren her yıl vücudumuz kolajen kaybetmeye başlıyor.
Son yıllarda kolajenin Google'da en çok aranan kelimelerden biri olması sizi şaşırtmasın. Kolajen, vücudumuzda en fazla bulunan protein olmasının yanı sıra, kaybı da görünümümüz üzerinde fark edilir etkiler yaratır. Cildin kuru ağırlığının yaklaşık yüzde 75’ini oluşturan kolajen, eksikliği durumunda gözle görülür değişimlere yol açar. Bu da özellikle 25 yaşından itibaren her yıl kolajenimizin yaklaşık yüzde 1’ini kaybettiğimizi düşündüğümüzde, kolajen seviyemizi yüksek tutmaya neden bu kadar odaklandığımızı açıklar.
L'Oréal Dermatological Beauty İspanya'da eczacı ve bilimsel projeler başkanı Mercedes Abarquero Cerezo, “Cildimizdeki kolajen, sentez ve yıkım arasındaki dengenin bir sonucudur” diyor. “Zamanla, kolajen sentezinden sorumlu hücrelerin faaliyetleri azalır. Güneş, stres, yetersiz beslenme gibi çevresel ve yaşam tarzı faktörleri ile hormonal değişiklikler, özellikle menopoz dönemindeki kadınlarda, bu süreci hızlandırır.”
Bu kayıp, zamanla yavaş yavaş gerçekleştiğinden ilk başta fark edilmeyebilir. Abarquero Cerezo, “Vücudumuz dengeli bir sistemdir” diye açıklıyor. “Cildimizde kolajen sürekli olarak yıkılır ve yeniden üretilir. Üretimdeki miktar ya da kalite değişimi, yaş aldıkça ciltte gözle görülür farklılıklar olarak ortaya çıkar.”
İstatistiksel olarak bu değişiklikler genellikle 25 yaş civarında başlar; fakat Abarquero Cerezo, yaşam tarzımıza bağlı olarak bu sürecin daha erken başlayabileceğini belirtiyor. Kolajen kaybı, cildin yapısında değişikliklere yol açar ve bu da özellikle belirgin kırışıklıklar ve sıkılık kaybı olarak karşımıza çıkar.
Bu belirtiler tek başına sınırlı değildir. Kolajen kaybının diğer işaretleri arasında cildin daha ince görünmesi, göz çevresinde çökme, şakaklarda daralma, yüzde şekil değişiklikleri, belirgin selülit, kırılgan tırnak ve saçlar, hatta eklem ağrısı ve kas zayıflığı da bulunur. Kolajen, gerçekten de vücudun birçok yönünü etkiler.
Hormonal değişiklikler, ruh halinden cilt yapısına kadar pek çok alanı etkiler. Özellikle östrojen seviyelerindeki düşüş, perimenopoz ve menopoz dönemlerinde kolajen kaybını önemli ölçüde artırır. Abarquero Cerezo, “Çalışmalar, menopozun ilk 5 yılında kolajen miktarında yüzde 30’a varan azalma olduğunu gösteriyor” diyor. “Bunu takip eden 15 yıl içinde bu azalma yılda yüzde 2 oranında devam eder; bu da daha genç yaşlara kıyasla daha yüksek bir kayıp anlamına gelir.”
Menopoz döneminde oral kolajen takviyesi ile bu kaybın yavaşlatılıp yavaşlatılamayacağı hala araştırılmakta; ancak denemeye değer olabilir. “Tutarlı ve dikkatli kullanıldığında kolajen takviyeleri, ciltte esneklik ve nem artışı sağlayabilir, kırışıklıkları azaltabilir.” Ancak Cerezo şu noktaya dikkat çekiyor: “Bu kolajen peptitlerinin vücutta tam olarak nerede kullanılacağı henüz net değil… Daha fazla araştırma, düzenleme ve izleme ile tüketilebilir kolajen, yaşlanmaya karşı elimizdeki etkili araçlardan biri haline gelebilir.”
Kolajen kaybı tamamen önlenemese de bazı yaşam tarzı alışkanlıklarıyla bu süreci yavaşlatmak mümkündür. Abarquero Cerezo, kolajen kaybını azaltmak için şu önerilerde bulunuyor:
-Sigara ve aşırı güneşe maruz kalmak gibi zararlı faktörlerden kaçının.
-Her gün güneş koruyucu (SPF) kullanın.
-Yeterli uyku alın ve stres yönetimine dikkat edin.
-Düzenli egzersiz yapın.
-Dengeli kiloyu koruyun.
-Yumurta, süt ürünleri, baklagiller, sebzeler, meyveler, tam tahıllar, et ve balık gibi kolajen üretimini destekleyen makro besinler, vitaminler ve esansiyel amino asitleri içeren dengeli bir diyet uygulayın.
-Glikozaminoglikanlar, proksilan, peptitler, sinameki özü, hyaluronik asit, C vitamini ve niasinamid gibi antioksidanlar içeren kolajen destekleyici ürünleri kullanın.
Kolajen içeren kremler ve maskeler, cildin yüzey görünümünü iyileştirmede etkili olabilir. Ancak, bu ürünler ciltteki gerçek kolajen kaybını önleyemez. Abarquero Cerezo, “Kolajen, kozmetikte kullanılan yüksek moleküler ağırlığa sahip bir moleküldür” diyor. “Bu yüzden cilde emilimi yüzeyle sınırlı kalır.”
Başka bir deyişle, kolajen kremleri cildin yüzeyinde anlık iyileşme sağlar; ancak uzun vadede kolajen üretimini desteklemek için yukarıda belirtilen içerikler ve alışkanlıklar çok daha etkili olacaktır.