Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
2021 İlkbahar/Yaz moda haftalarının çevrimiçi gerçekleşmesiyle sokak stilinde değişim başladı.
Moda ayı dönme dolabının bir kez daha bir dizi dijital sunum, video ve sosyal mesafeli defilelerle dönmeye başladığı geçtiğimiz birkaç hafta boyunca, bu imgeler havuzunda görmeye alıştığımız önemli bir unsur fark edilir bir şekilde eksikti. Sokak tarzından söz ediyoruz.
Normal şartlar altında fotoğrafçılar, blog yazarları, influencer’lar ve bu paralel endüstriye can veren moda tutkunları standart dört şehirli seyahatlerine çıkardı. Fakat seyahat kısıtlamaları ve sınırlı defile programı sebebiyle, defilelere katılanların genellikle milyonlarca tık alan sokak tarzı galerileri büyük oranda azaldı.
Rotayı düzeltme fırsatı
Ancak sokak tarzı cemiyetindeki birçok kişi bu değişimin zamanının çoktan gelip geçmediğini ve bir sonraki durağının neresi olacağını merak ediyor. “Büyük bir belirsizlik söz konusu,” diyor Milano’da yaşayan ve All the Pretty Birds moda blogunun arkasındaki fotoğrafçı, editör ve sokak tarzı yıldızı Tamu McPherson. “Ama başladığım döneme ve böylesine büyük bir şeye dönüşmeden önceki zamana baktığımda fotoğrafçılar ve özneleri arasında bir ilişki oluştuğunu hatırlıyorum. Şimdiyse bunun da gelişmesi gereken bir dönemdeyiz. Belki de bu, rotayı düzeltmek ve sokaklardaki tarzı daha otantik bir şekilde belgelemeye başlamak için bir fırsattır.”
Ne de olsa sıradan insanların nasıl giyindiğini belgeleme fikri sokak tarzının özünü oluşturuyor. Söz konusu alanın geçmişi, yüzyıl sonu Paris’ine dek uzansa da hakiki bir moda fenomeni olarak ortaya çıkışı, Londra’nın Carnaby Caddesi’nde boy gösteren Mary Quant mini eteklerinin ve kolsuz elbiselerinin podyumlarda sergilenen parçalardan daha etkili olduğu canlı 60’lar ile birlikte yaşandı. Bu sırada, 70’lerin sonlarından itibaren, fotoğrafçı Bill Cunningham’ın The New York Times için şık Manhattan sakinlerine samimi, karakter odaklı karelerde yer vermesiyle birlikte sokak tarzı fotoğrafçılığın estetiği oturmuş oldu ve kendi başına bir türe dönüştü.
Kendine yetebilen moda ikonları
Fakat 2000’lerin ortalarına gelindiğinde -The Sartorialist’ten Scott Schuman ile Tommy Ton ve Phil Oh’nun öncülük ettiği ve 2010’da Instagram’ın çıkışıyla birlikte hızlanan- dört ana moda haftası için dünyanın dört bir yanına seyahat etme trendinin yükselmesiyle birlikte sokak tarzı genel anlamda moda endüstrisiyle hem uyum içinde hem de ondan bağımsız var olabilen, kendi içinde kârlı bir evren hâline geldi. Her sezon milyonlarca beğeni toplayan, podyum trendlerini yansıtıp belirleyen ve hatta kendi proto-influencer ünlülerini oluşturan en başarılı sokak tarzı yıldızları artık kendi kendine yetebilen ve söz konusu yükseliş yıllarında yarattıkları kitleden milyonlar kazanan moda ikonlarına dönüştü.
Ancak McPherson’a göre, tüm bu parıltılı görüntünün arka planında, sokak tarzı fotoğrafçılarının üretmekte olduğu en etkili imgelerden bazıları her zamanki moda haftası uğrak noktalarından çok uzakta hayat buluyor. Bunun yerine, fotoğrafçılar karantina döneminde lenslerini yakın çevrelerine yöneltmeyi tercih etmiş ve bu sayede köklerine bir dönüş yaşamış. “Şimdiki sokak tarzı hareketi Scott Schuman gibi gündelik fotoğraflar çeken insanlarla başladı ve sokaklarda gördüğümüz şeyleri ve tabii ki insanların ne giydiğiniz belgelemek için önemli bir zamanda yaşıyoruz,” diyor McPherson. “Bir davranış çalışması olması bakımından, stil açısından bakıldığında ölümsüzleştirilmesi gereken son derece enteresan bir dönem.”
Sokak tarzı hâlâ kazançlı
Yine de, moda defilesi formatını çevreleyen sirk enerjisi olmayınca, birçok kişinin moda haftası fotoğrafçılığının beklenmedik büyüsünün bozulduğunu düşünmesi daha anlaşılır hâle geliyor. “Modanın harekete ihtiyacı var, onun huzurunda olmanız gerek,” diyor tasarımcı ve sokak tarzının beğenilen isimlerinden Michelle Elie; kendisi tuhaf Comme des Garçons tarzının tükenmek bilmeyen sunumlarıyla moda haftası fanatiklerini hayal kırıklığına uğratmayan işler üretiyor. “Defile ve sunum kültürünün tamamen öleceğini sanmıyorum.”
Elie’ye göre sokak tarzının önemi, podyum defilelerinin aslen seçkin dünyasının demokratikleşmesinde ve bunun (bazı kıdemli editörlerin ve alıcıların canını sıksa da) 2000’lerin ortasındaki patlamayla teşvik edilmesinde yatıyor. “Defileler dışında, farklı ülkelerden yüzlerce fotoğrafçı geliyor,” diye ekliyor Elie. “Fotoğrafları kendiniz çekince aynı enerji veya heyecanı yaratamıyorsunuz. Mesele yalnızca moda endüstrisi değil zira bu defileleri izlemeye artık çok çeşitli insanlar geliyor; ister Kanye veya Rihanna’nın hayranı olup onlardan imza almak isteyen çocuklar ister tasarımları görmeye gelenler… Sokak tarzının etrafında şekillenen kültür yok olmayacak çünkü bu influencer’larla alakalı değil; insanların bir araya gelip giyinip kuşanmayı yüceltmesiyle alakalı.”
Bununla birlikte, sokak tarzının kârlılığından asıl faydalananlar markaların pazarlama pratikleri için bu tarzı kullanmaya devam eden influencer’lar. Bugünlerde sokak tarzından ilham alarak ürettikleri özgün içeriklerine rağmen, topluluğun daha iyiye gelişmesini sağlamak onların nihai sorumluluğu.
Jonathan Daniel Pryce (ya da nam-ı diğer Garçon Jon ismiyle tanınan fotoğrafçı) için mevcut değişimin zamanı gelmiş de geçiyor bile. “Sokak tarzının küçüldüğünü görüyorum ve bu da sürdürülebilirlik ve moda haftalanın çevreye etkisi konularında hâlihazırda devam eden diyalogla el ele ilerliyor,” diyor Pryce. “Covid-19 yalnızca ateşi başlatan bir kıvılcımdı.” Bir başka nokta da, Pryce’ın da belirttiği gibi, daha küçük ölçekte çalıştığınızda sokak tarzı var olan en sürdürülebilir moda iletişimi biçimlerinden biri. “Elinde fotoğraf makinesiyle yola çıkmış biri var sadece; bu nedenle çok hafif ve kolay bir süreç,” diyor.
Çılgınca bir duruma uyum sağlamak
Daha pratik faydaları bir yana, sokak tarzının yıllara meydan okuyan cazibesi kısmen de olsa artık oturmuş estetiğinin aşinalığından ileri geliyor. “Sokak tarzının zirve yaptığı ve bu alana duyulan ilginin durağanlaştığı beş yıl kadar önce birçok tartışma yaşandı,” diyerek devam ediyor Pryce. “Bir tür bıkkınlık söz konusuydu ve insanlar ne zaman öleceğini soruyorlardı. Ama benim için bu, podyum fotoğrafçılığının ne zaman öleceğini sormak gibi bir şey. Sokak tarzı daha yeni yeni moda haftası devresinde dönen bir biçime dönüştü. Tam anlamıyla heyecan verici olduğu bir dönem vardı ama hâlâ popüler ve bunun yok olacağını sanmıyorum.”
Bu konuda McPherson da aynı fikirde. “Pandemi sokak fotoğrafçıları için birçok zorluk yarattı ve bu çılgınca duruma uyum sağlama konusunda yaratıcı davranmaları gerekecek ama yakın bir zamanda ölecek gibi görünmüyor.” Geleceği hâlâ belirsiz olsa da atılacak en iyi adım, her ne kadar aşikâr olsa da, sokak tarzını daha en başta ilginç kılan şey olacak: insanların giyinme biçimlerinin yanı sıra moda haftasında olsun ya da olmasın birbirleriyle kıyafetler aracılığıyla nasıl etkileşim ve iletişim kurduklarını belgelemek.
“Moda haftasının yalnızca giysiler sergilemek için düzenlendiğine dair bir yanlış anlaşılma var,” diyor Pryce. “Ama moda bir insan endüstrisi ve moda haftasındaki etkileşimleriniz Zoom gibi sentetik bir ortamda yaratılamaz; aynı enerjiye sahip değil. Asıl mesele dünyanın dört bir yanından gelip buluşan harika insanlar ve bunun neticesinde gerçekleşen fikir alışverişi.” Mevcut manzaranın bir yıl sonra neye benzeyeceği muğlaklığını korusa da insani etkileşim ruhunun -daha dingin ve sorumluluk sahibi bir biçim alsa da- hiçbir yere gitmeyeceği kesin gibi görünüyor. Nihayetinde, sokak tarzının amacı da yaşadığımız zamanı yansıtmak değil mi?