Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Başka bir şehre, başka bir ülkeye gittiğinizde sokaklar, yapılar, dükkanlar ve sanat eserlerinin farkını hissediyor musunuz? Peki ya o şehirde yaşayanların giyim stilinin farkını? Her şehrin nasıl farklı bir kültürü varsa, farklı bir stili de var. Keşfetmeye hazırsanız, turumuz başlasın.
Bu yazıyı yazma fikri, son birkaç yıldır yaşadığım Londra’da stilimin arkadaşlarımdan farklı olmasını fark etmemle çıktı. Üzerimde Londra’dan önce beş yıl yaşadığım Milano’nun ve çocukluğumu geçirdiğim İzmir’in esintilerinin hâlâ olduğunu görünce anladım: Her şehrin bir stili var.
Her şehrin bir ruhu olduğu doğru. Şehri çevreleyen binalar, doğası ve tarihi yapılar sadece birer nesne değil, o şehre ruhunu veren motiflerdir. O şehirde yaşayan insanlar bu motiflerden fark etseler de fark etmeseler de etkilenir. Günlük rutinleri, yedikleri yemekler, dinledikleri müzikler ve dahası, bu etkenlere göre şekillenir. Dolayısıyla giyim stilleri de. Özellikle tarihi geçmişi yoğun olan şehirlerde gözlemleriz stillerdeki farkı. Tarihten bir izi taşırız hep giydiklerimizde. Üzerinde İkinci Dünya Savaşı’nın izlerini barındıran, oldukça salaş ve uluslararası bir metropol olan Berlin’in stili ile çok daha lokal ve varlıklı Münih’in stili arasında çok fark var. Gelin, yaşam tarzlarının modayı şekillendirdiği şehirlerden bazılarına yolculuk edelim.
İzmir
İzmir, birçok sahil şehri gibi deniz esintisi ve yosun kokusuyla gelen rahatlık, deniz kenarında yürüyebilmenin verdiği huzur ve biraz da “çok da kafaya takmama” özelliğiyle oldukça salaş bir stile sahip. Sadece yaz aylarında değil, en sert ayazın estiği kış aylarında bile arabaya, otobüse, dolmuşa atlayıp gidilen Urla veya Çeşme’de yemek, rahat kıyafetlerle yenir. Birçok sahil şehrinde olduğu gibi bohem bir stile sahip olan İzmir, mayoların üzerine giyilen hırka, jean ceket demektir benim için.
Üzerinde yüzyıllar boyu ev sahipliği yaptığı birçok kültür ve zengin tarihin de İzmir’in stilinde etkisi büyük. Helenik esintileri özellikle yazın sanki Yunan adalarındasınız gibi hissettirip sizi keten elbisenize yönlendirirken, kışın insanın içine işleyen ayazı sanki İskandinav ülkelerindeymişsiniz gibi kat kat giyinmeye itiyor.
İzmir’in en önemli özelliklerinden biri modernliği, rahatlığı. Belki de sahil şehri olmasından dolayı dekolte giyerken iki kere düşünmezsiniz. Vogue Türkiye moda konuları editörü Beril Türkmen de bunu onaylıyor: “İzmir oldukça rahattır. Dekolteniz, büstiyeriniz, kısa şortunuz sebebiyle kendinizi rahatsız hissetmezsiniz.”
Amina Muaddi - Fotoğraf: Phil Oh
Milano
Hayatımın ilk 19 yılını geçirdiğim salaş, konfor odaklı bohem İzmir stilinden Milano’ya taşındığımda adapte olmam gereken şeylerden biri de bu şehrin stiliydi. Moda şehirlerinin başında gelen Milano, Gucci ve Versace gibi birçok köklü modaevine ev sahipliği yapıyor. Ama sanılanın aksine Milano’da stil, logolardan ve maksimalist görünümlerden oluşmuyor. Aksine çok daha minimal, spor ve biraz da feminen notalar barındıran gotik bir stili var Milano’luların. Yüzölçümü olarak büyük bir köy, popülasyon olarak ise bir metropol olan Milano, birçok zıtlığı içinde barındırıyor. Hızla gelişmekte olan şehirdeki o klasik verandalı evlerin yanına uzay üssü görünümündeki gökdelenler, şehrin zıtlıklarla dolu stiline ilham oluyor.
Bir moda şehri olarak tanınan Milano’daki en büyük organizasyon, şehrin en kalabalık zamanı Milano Tasarım Haftası. Şehrin her yerine yayılan tasarım haftasında birçok sokakta görebileceğiniz “Fuori Salone”, yani alan dışı birçok etkinlik, sergi oluyor. Yürüyüş yaparken bir sergi açılışına denk gelip onu gezebiliyor, sonra yan sokakta bir başka sergiye veya sunuma girebiliyorsunuz. Dünyanın en ünlü tasarımcılarının yanı sıra gelişmekte olan tasarımcılara da yer veren bu büyük etkinlik, şehrin içinde olması ve herkese açık olmasıyla Milano’lulara tasarımdaki yenilikleri aşılıyor ve tasarımla bu kadar iç içe olan şehrin giyim stili de tabii ki bununla gelişiyor.
Milano gelişen bir şehir ve birçok köklü üniversiteye ev sahipliği yaptığı için genç nüfusun yoğun olduğu bir yer. Özellikle havanın güzel olduğu zamanlarda bir bardan içki alıp içeride oturmak yerine sokakta sosyalleşmenin norm olduğu Milano’da genç nüfus, birbiriyle alakasız, ayrı ayrı asla birbirine yakıştırmayacağınız parçaları muhteşem bir şekilde kombinlemekte çok başarılı.
Milano’luların stil konusundaki yeteneklerinin sebeplerinden biri, modanın ve sanatın içine doğmuş olmaları. Dünyanın en ünlü moda markalarına ev sahipliği yapan Milano’da yaşayanlar, modayla beraber büyüyor. Gucci, Prada gibi lüks markalar onlar için oldukça ulaşılabilir. Belki de bu yüzden, giydikleri markaları göze sokmaya çalışmıyorlar. Bu lüks markaların ve birçok başka kaliteli markanın üretiminin İtalya’da olması da Milano’luların neden modayla bu kadar sağlam bir bağı olduğunu açıklıyor. Kaliteyi kanıtlar niteliğe gelmiş “Made in Italy”, aslında butik dükkanların bile kaliteli ürünler sunduğunu gösteriyor.
Modayla iç içe yaşayan Milano’lular giyim sevdalarını hiçbir zaman bırakmıyor. Yaşları ilerlese de giydiklerine her zaman özen göstererek stilleriyle fark yaratıyorlar. Milano’da bir nevi “kokoş yaşlı kadın” anlamına gelen Sciura denen bir kavram var. Her zaman bakımlı, süslü olan bu yaşlı kadınların giysilerine adanmış bir Instagram hesabı bile var (@sciuraglam). Çocukluktan gelen sanat, tekstil ve moda ile yakın ilişkileri, modanın Milano’luların içine işlemiş olmasının sebeplerinden biri.
Londra
Gelelim aristokrasinin kalbi Birleşik Krallık’ın moda başkenti Londra’ya. Milano’da geçen beş yılın ardından Londra, benim gözlerimi birçok bakımdan hayli açtı. Milano’nun aksine çok daha kozmopolit olan Londra’da kilit kelime; kapsayıcılık.
Londra her kültürden, her zevkten insanı barındıran bir şehir olduğu gibi, her giyim stilini de görebileceğiniz bir yer. Şehri çevreleyen bu çeşitlilik ve kapsayıcılık, bireylerin giyinme konusunda sınırlarını aşmalarını sağlıyor; herkese kendi gibi olma özgürlüğü sunuyor. Bir rock müzik klibinden çıkmış gibi saçlarını jöleyle dikmiş, bütün vücudu dövme ve piercing’li birinin yanında Japon anime’lerindeki gibi giyinmiş, pembe saçlı birini görebiliyorsunuz. Ve giyim tarzı ne olursa olsun, kimse birbirine sokakta dönüp şaşkınlıkla (en azından tahmin ettiğiniz kadar) bakmıyor.
Yüzyıllar süren imparatorluğun ve aristokrasinin etkisi İngiliz kültürünün birçok alanında hissedilirken, moda da bu etkiden payını alanlardan. İngiliz stili denince akıllara gelen klasik, oturaklı, kraliyet ailesinde gördüğünüz diz boyu etekler, üzere oturan blazer’lar ve kabanların bol bol bulunduğu aristokrat stil var olsa dahi, bu sokakta gördüğünüz onlarca stilden sadece biri.
Vogue İskandinavya editörlerinden Josefin Forsberg, Londra’da yaşadığı dönem Londra’lıların yaşadığı mahalleye göre bile stilinin değişebildiğini anlatıyor bize. “Londra’nın doğusunda, batısında, güneyinde ve kuzeyinde yaşayanların farklı stilleri ve kendilerini ifade ediş şekilleri vardır” diyor Forsberg. Şehrin sakin ve varlıklı bölgesi olarak tanımlayabileceğimiz Batı bölgesinde daha klasik ve minimal bir stil yaygınken, gençlerin çoğunlukta olduğu yeni gelişen Doğu bölgesi çok daha cüretkar ve cesur. Sokak modası ve spor giyim peşindeyseniz Shoreditch bölgesine, minimalist bir stil peşindeyseniz Chelsea’ye gitmenizi öneririm.
Vogue Türkiye Nisan sayısı için yazdığım cinsiyetsiz giyim de Londra’da hayli yaygın. Yazıda bahsettiğim cinsiyetsiz giyim bölümü bulunan Browns Fashion mağazası da Londra’da. Girdiğiniz mağazada özellikle “cinsiyetsiz” olarak adlandırılmış bir bölüm yoksa da, isterseniz kadın giyimden isterseniz erkek giyimden kıyafetlerinizi seçip kombin yapabilirsiniz. Kimse karışmıyor, kimse yargılamıyor.
Londra, trendleri belirlemede dünyadaki öncü şehirlerden biri. Bilinçli tüketim ve sürdürülebilir giyim (buna kiralık, ikinci el ve onarım da dahil) hayli yaygın. Vintage mağazalardan ve dernek mağazalarından alışveriş yaygın olduğu kadar bir trend olarak da görülüyor. Influencer’lar en sevdikleri dernekleri gezdikleri Reels videoları paylaşırken buldukları vintage parçalarla övünüyorlar. Her şeyin bu kadar hızlı aktığı, seçeneğin denizdeki kum tanesi kadar bol olduğu bir ortamda kimsede olmayan, ulaşılması kolay olmayan ve geçmişe götüren parçalar daha anlamlı oluyor.
Elbette ki çeşitliliğin bu kadar fazla olduğu bir şehirde herkes aynı şekilde bilinçli davranmıyor. Asos, Boohoo ve Pretty Little Thing gibi hızlı moda online alışveriş siteleri de İngiltere bazlı. Her hafta, hatta bazen her gün yeni model çıkaran, kullandıkları ucuz malzemeler ve ucuz işçiliklerini bolca seçenek ve hızlı teslimat ile telafi etmeye çalışan bu alışveriş siteleri özellikle İngiliz genç kızları tarafından çok tercih ediliyor.
New York
“New York, concrete jungle where dreams are made of” yani, hayallerin gerçekleştiği betondan orman, belki de bu şehri anlatmak için en güzel betimleme. Özellikle gökdelenlerle dolu ikonik Manhattan bölgesinin ritmi belki de başka hiçbir yerde yok. Londra gibi birçok farklı kültürün bulunduğu bu şehir için de sokakta gördüğümüz stilleri bir kalıba sığdırmak çok zor. Ama New York’ta yaşayan herkesin buluştuğu ortak bir payda var: Koşturmalı yaşam.
Moda dergilerindeki trend sayfalarına aşinaysanız “Şehir Stili” kavramını duymuşsunuzdur. Burada bahsedilen şehir, koşturmalı metropollerdir genelde. Ofislerde uzun saatler masa başında oturulan, işe toplu taşımayla gidilen kalabalık ve yoğun şehirler. İş hayatının “smart casual” denen tarzına, natürel renklere ve daha belirgin kalıplara bu şehir stili önerilerinde rastlarsınız.
İşte bu “Şehir Stili” sayfalarını görünce aklıma gelen şehirdir New York. New York Denetçi Ofisi’nin raporunda açıkladığına göre şehrin merkezinde tam 250 bin ofis bulunuyor. Kabaca bir hesap yaparsak, her şirkette en az 10 kişi çalışsa, bu 2 milyon 500 bin kişi ofise gidiyor demek. Aynı raporda belirtilene göre de 2000 yılından beri New York’taki istihdamın üçte biri ofis bazlı sektörlerde. Bu durumda ofis giyimi, hayli tercih edilen bir giyim stili oluyor. Ama New York da Londra gibi trendlerin ilk çıktığı, yeniliklerin ilk denendiği yer olduğu için aklınıza sıkıcı, alışılagelmiş giysiler gelmesin. Bej rengi kumaş pantolonlar düşünün; bol gömlekler, minimal, oversize kabanlar… Koşturmayla dolu hayatları, yoğun programları derken New York’lular için konfor, giyim tercihlerini yaparken en önemsedikleri kriterlerden oluyor. Özellikle Manhattan’da birçok yere yürünmesi de ayakkabı seçimlerinde önemli bir etken.
New York aynı zamanda kendine has stili olan mahalleleriyle de meşhur. Brooklyn’de yaşayan bir New York’lunun stili Manhattan’dakiyle aynı olmadığı gibi, New York’luların stili Manhattan içinde bile değişiyor. Köklü ailelerin yaşadığı, Gossip Girl’den hatırlayabileceğiniz Upper East Side’da yaşayan birinin stili çok daha hipster, genç markaların ardı ardına mağaza açtığı Soho ve Chelsea’deki giyim stiliyle aynı değil.
Berlin
Bu listenin belki de en cesuru, en cool’u ve en özgür stile sahip şehri Berlin. Bu şehri gezmiş olmasa da şehrin tarihteki yeri hakkında herkesin bir fikri vardır. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasının izlerini buram buram hissedebileceğiniz Berlin, ikiye bölünmüş bir şehir: Nezih, varlıklı ve sakin Batı bölgesi ile hipster, salaş ve kural tanımayan Doğu bölgesi. Berlin’in en ünlü influencer’larından Vanelli Melli’ye şehrin stilini sorduğumuzda bizi onaylıyor: “Berlin’deki sokak stili hangi bölgede olduğunuza göre değişir, Berlin’de birçok farklı kültürel ilham öğesi var.”
Yeni yeni moda sayfalarında yer almaya başlayan Berlin, özellikle Doğu bölgesi ile aslında uzun süredir modaya yön veren şehirlerden biri. Melli, şehrin müzik ve eğlence dünyasındaki yerini vurguluyor: “Berlin’de yeri büyük olan tekno müziğin özellikle gençlerin sokak stiline etkisi çok büyük. Siyah ve deri, her zaman trend.” Dünyanın en önemli tekno müzik şehirlerinden Berlin’de gotik, cüretkar ve rockçı stillerini sıkça görebilirsiniz.
Bunun yanı sıra Melli, şehirdeki ikinci el giyimin yaygınlığından bahsediyor. Bu kadar tarihle dolu bir şehirde yaşayan Berlin’lilerin vintage mağazalarda geçmişten iz barındıran parçaların peşinde olması çok da tesadüf değil sanki?
Berlin’liler büyük tasarımcı markalarındansa birçok lokal ve küçük markayı giymeyi tercih ediyor. Şehrin ruhunu taşıyan lokal markalar, Berlin’lilerin orijinalliğinin bir yansıması olarak oldukça popüler. Londra ve New York kadar olmasa da Berlin oldukça özgür ve kapsayıcı bir şehir. Kendinizi hangi cinsiyetle tanımladığınız veya tanımlamadığınız, cinsel eğiliminiz, dininiz ve ırkınızın önemli olmadığı nadir şehirlerden olan Berlin’de yaşayanlar kendilerini giyim tercihleri konusunda özgür hissediyor. Melli de bunu onaylıyor: “Berlin size istediğiniz gibi giyinme, yaratıcılığınızı kullanma ve kendinizi ifade etme fırsatı sunuyor. Benim stilimin gelişiminde de bu özgürlük büyük bir rol oynadı. Bana farklı şeyler deneme imkanı sundu ve her zaman ilham bulabilmemi sağladı.”
Şanghay
Yüksek teknoloji, karmaşa, lüks moda hevesi… Bain’in araştırmasına göre 2021 yılında lüks tüketime 73,6 trilyon dolar harcayan Çin’in en büyük şehirlerinden Şanghay, tahmin edilebileceği üzere tüketime katkısı büyük olan şehirlerden. Aynı araştırmaya göre 2025 yılında dünyanın en büyük lüks marketi olması beklenen Çin’de moda hiç olmadığı kadar revaçta.
Maksimalist ve orijinal tasarımlarıyla kısa sürede tüm dünyada tanınan Begüm Khan markasının İstanbul doğumlu tasarımcısı Begüm Kıroğlu, bir dönem yaşadığı Şanghay’ın stilini şöyle anlatıyor: “Daha önce yaşadığım İtalya’daki şehirlere kıyasla Şanghay çok daha renkli, çok daha cesur ve çok daha deneysel.”
Şanghay’lıların oldukça etnik ve renkli bir giyim stiline sahip olduğunu söyleyen Kıroğlu, kendi stilinin bundan kesinlikle etkilendiğini belirtiyor. Gece hayatının burada popüler olmasının parti kıyafetlerini sıkça tercih etmesine yol açtığından bahseden Kıroğlu, Şanghay’da yaşadığı dönemdeki partiler için birçok kıyafeti olduğunu anlatıyor.
İskandinavya
Minimal giyim denince aklınıza ne geliyor? Natürel renk paleti, desensiz, sade kumaşlar ve çoğunlukla bedene oturmayan bol kesim kalıplar… İşte gözünüzde canlanan bu kombinlerin çıkış yeri İskandinavya. İskandinavya stili için bir şehirdense ortak noktaları bakımından bütün bir bölgeyi ele almak gerek. Moda haftasıyla son yılların en popüler moda destinasyonlarından olan Kopenhag, Stockholm ve Oslo… Hepsi İskandinav giyimine ve tüm dünyada sokak stiline yön verenlerden.
İskandinav’lar giyim tercihlerinde kaliteye oldukça önem veriyor. Yatırım parçası olarak görülebilecek iyi materyallerle üretilmiş, zamansız ve sade tasarımlarla minimal stilleri ön plana çıkıyor. İklimin soğukluğuna rağmen İskandinavya’da işe bisikletle veya yürüyerek gitmek oldukça yaygın. Aktif yaşamları İskandinav’ların giysi seçimlerinde konforu anahtar kılıyor. Bisiklete rahatça binebileceğiniz ayakkabılar, yürürken iliklerinize kadar donmanızı engelleyecek kabanlar… Danimarkalı-Amerikalı aktris Amelia Hoy, Vogue İngiltere ile yaptığı söyleşide, İskandinav stilini şöyle özetliyor: “İskandinav stilinin kökleri sadelik ve giyilebilirliğe dayanıyor. Moda ikonlarını ve modelleri Kopenhag Moda Haftası sırasında bisikletle yolculuk yaparken izlemeyi çok seviyorum. Bu, İskandinav’ların giyimde fonksiyonelliğe ne kadar önem verdiğini kanıtlıyor.”
Her yerde olduğu gibi, İskandinavya’da da stil tek bir kategoriye indirgenemez. Josefin Forsberg ile konuştuğumuzda özellikle son yıllarda Kopenhag, Oslo ve Stockholm’ün stilinin birbirinden ayrıldığına değiniyor. Forsberg’e göre yaşadığı şehir Stockholm’de hâlâ minimal stil ağır basarken Oslo daha romantik, Kopenhag ise daha renkli bir hâl alıyor. Cecilie Bahnsen, Stine Goya ve Rotate gibi Danimarkalı markaların yükselişiyle Kopenhag’ın stili gittikçe renkli, feminen ve eğlenceli bir görünüme bürünüyor. Kabarık etekler, parlak yeşiller ve desenler İskandinav sokaklarında gittikçe daha fazla görülüyor. İçerik üreticisi Chrystelle Eriksberger ise, “Eskiden İskandinav stili minimallik üzerine kuruluydu. Kökeni minimallik olsa da, İskandinav stili artık çok daha eklektik” diye anlatıyor Vogue İngiltere’ye.
İskandinav modasından bahsederken, sürdürülebilirlikten bahsetmemek olmaz. İskandinav’ların kurduğu birçok marka uzun yıllardır sürdürülebilir üretime ve dağıtıma büyük özen gösteriyor. Kopenhag Moda Haftası 2020 yılında moda haftasında yer alan bütün markaların 2023 yılına kadar bu sürdürülebilirlik standartlarını yerine getirme şartı koyan Sürdürülebilirlik için Adım programını başlattı. İskandinav’lar bu adımlarla bilinçli tüketim fikrini dünyanın geri kalanına yayıyor.
Her şehrin yaşam koşulları, kültürü, sanatı ve ikliminin o şehirde yaşayanların giyim tercihleri üzerindeki etkisi tartışılmaz. Gerek Londra ve New York’taki gibi çeşit çeşit stile şahit olalım, gerek Berlin’deki sportif cüretkarlığa, gerekse Şanghay’daki desenlere ve renklere; her şehir bize kendinden bir şeyler katıyor. Peki ya sizin şehriniz stilinizi etkiliyor mu?