Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Yedikleriniz saçlarınızın sağlığını etkiler mi? Ünlülerin diyetlerini bizzat deneyerek kaleme alan Amerikalı yazar Rebecca Harrington, bu kez saç sağlığında devrim yaratacağı iddia edilen antioksidan zengini beslenme sistemini denemeye karar verdi.
Yedikleriniz saçlarınızın sağlığını etkiler mi? Ünlülerin diyetlerini bizzat deneyerek kaleme alan Amerikalı yazar Rebecca Harrington, bu kez saç sağlığında devrim yaratacağı iddia edilen antioksidan zengini beslenme sistemini denemeye karar verdi.
Fotoğraf: Johnny Miller
Fiziğime dair olumlu bir görüşe sahip olsam da saçlarımın halinden memnun olduğumu söyleyemem. Belirsiz birkaç tonun karışımı olan renginden tutun, ne kadar fırçalarsam fırçalayayım kafamın arkasında kabarıp topaklanmasına, problemlerim saymakla bitmez. Yıllarca azimle saç uzatmaya çalıştığım halde, omuzlarımdan aşağı indiklerini de hatırlamıyorum. Üstüne bir de hamilelik macerası araya girince...
Kırk hafta, daha doğrusu son yirmi hafta boyunca saçım harika görünüyordu aslında. O ara vücudumda barışık olduğum tek yer saçlarım olduğundan biraz daha özen göstermiş olma ihtimalim de var tabii. Anlaşılan, saç tellerim kahverengi renkte karar kılmışlardı, üstelik pırıl pırıldılar. O kadar hoşnuttum ki durumdan, fırçayla fönlemek için bir sürü zaman harcamak batmıyordu bana. Hatta oldukça pahalı bir metal taç bile satın almıştım. Sonra bebek doğdu.
Bebek heyecanıyla geçen ilk dönemde, saçlarımın yeniden o mat, şekilsiz, tiftiklenmiş haline döndüğünü anlayamadım önce. Farkına vardığımda ise bu durum öncesinden daha çok yaraladı beni. Zira, artık güzel ve sağlıklı saçlara sahip olmanın nasıl bir duygu olduğunu biliyordum. Yuvarlak fön fırçası ve yeni bir hamilelikle, yeniden o muhteşem görünüme kavuşabileceğimi düşünsem de, sırf bunun için bir çocuk daha yapma fikrine pek sıcak bakamıyordum doğrusu. Elbette hemen doktorlara ve de internet araştırmalarına yöneldim. Çalışmalarımdan çıkan ortak sonuç, gebelik kadar uç çözümlere başvurmadan da muhteşem görünümlü saçlara kavuşabileceğim yönündeydi; bunun için bazı gıdaları tüketmeli, bazılarına ise –çok sevmeme rağmen– veda etmeliydim.
Tulane Üniversitesi Tıp Fakültesi dermatolog ve klinik yardımcı profesörlerinden Patricia Farris, “Sağlıklı saçlara kavuşmada en önemli unsur, doğru ve dengeli beslenmektir” diyor. Işıltılı saçlar için, yağsız et, baklagiller ve yoğurttan oluşan protein ağırlıklı bir diyet gerektiğini belirten Farris, ORAC, yani antioksidan değeri yüksek olan yiyeceklerin saç sağlığı açısından önemlerini vurguluyor. Çilek ve böğürtlen türleri, bitter çikolata gibi antioksidan içeren besinleri tüketmenin yanı sıra, ORAC değeri yüksek kekik ve karanfili yemeklerde kullanmak da etkili.
Her şeyin üzerine bir diğer antioksidan zengini sumak ekleyerek kolaya kaçabileceğinizi düşünmeyin, zira doktorlar sağlıklı saçlar için de şekerden
uzak durmanızı öneriyor. Farris, “Şeker vücutta enflamasyon oranını artırır, hepinizin bildiği üzere bu, saç dökülmesine yol açar” diyor. Şeker, hormon metabolizmamızı, saçlara zararı dokunacak şekilde bozduğundan tamamen kesilmeli. Bu bilgileri elde ettiğimde, mükemmel saçlara kavuşabilmemin yolunun beslenme düzenimi değiştirmekten geçtiğini idrak ederek, yüksek ORAC diyetini denemeye karar verdim. Neticede, işe yaramasa bile zararı dokunmazdı. New York Times’daki köşe yazarlığı görevim gereğince denediğim bir sürü diyetten de iyi görünüyordu üstelik. Bu kez farklı olmalıydı, işin içinde bu kadar kekik olduğuna göre...
Yeni anne olarak bırakın her çeşit gıdayı içeren yemekler hazırlamayı, duş almaya vaktim yok. Doğadan mantar toplamak gibi gerçekçi olmayan hayaller de kurmuyorum haliyle. Bu yüzden, eve yemek getiren servislerden birine abone oldum. Sebze ağırlıklı, yüksek proteinli ve antioksidanlı yemekleri kapıya teslim eden Sakara’yı seçtim. Bunun yanında akşam yemekleri için, yemekten bıkıp usansam da bol bol somon balığı pişireceğim. Antioksidan olmayan besinlerin üzerine de önlem olarak kekik serpiştirmeyi ihmal etmeyeceğim. Süpermodeller ya da muhteşem görünmedikleri bir an bile olmayan bazı diğer kadınlar, biotin takviyesi aldıklarını belirtiyorlar ama emzirme döneminde olduğumdan her türlü ilaçtan uzak durmalıyım. Bunun yerine, Whole Foods marketinden derlediğim tohum ve mantarlara yöneleceğim. Saç şekillendirme dersleri de alacağım, ne de olsa yakında bu diyet sayesinde, iki çocuk annesi olduğu halde olağanüstü saçlarla salınan Gisele Bündchen’e benzeyeceğim. (Gisele’in yalnızca yeşil yapraklar, ceviz, fındık gibi kuruyemişlerle beslendiğini biliyorum; 2016’da, o ve Tom Brady’nin diyetlerini dört gün boyunca denedim, açlıktan gözüm dönecekti neredeyse ama sonrasında kendimi kupa kazanmış gibi hissettiğimi de itiraf etmeliyim.)
Fotoğraf: Johnny Miller
Tereyağı, süt ve yumurta ile Brezilyalı süpermodellerinki gibi ışıl ışıl saçlara sahip olabilirsiniz. Beslenme uzmanı ve The Beauty Diet kitabının yazarı Lisa Drayer, vazgeçmediği besinleri sıraladı (bir çeşit lahana olan kale satılan her yerde bunları bulabilirsiniz).
İstiridye, yengeç eti, yağsız etler, tofu ve baklagillerde bol miktarda demir ve çinko var; bu maddeler, saçların yumuşaklığını artırıyor.
Brokoli, kırmızı biber, brüksel lahanası filizi, kivi ve portakal, C vitamini açısından çok zengin yiyecekler. C vitamini saç tellerinin kırılmasına karşı birebir.
Tam yağlı yoğurt ve fıstık ezmesi, içerdikleri yüksek protein oranıyla saçlarınızın daha güçlü ve elastik olmasını sağlıyor.
Somon ya da alabalık gibi yağlı balıklar, ceviz ve keten tohumu, omega-3 deposu besinler. Omega-3, kafa derisini besleyerek kurumayı ve kepeklenmeyi önlüyor.
Kahvaltılarda, birtakım tohumlarla karıştırılmış avokado parfesi, tohumlardan mamul granola ya da keke benzeyen ancak yine yalnızca tohumlardan yapılmış bir “şey” yiyorum. Ekmekler chia tohumuyla öyle tıka basa dolu ki, kesmekte zorlanıyor insan. Şimdi size felsefi bir soru yönelteceğim, yazının devamını okurken bu soruyu düşünmenizi rica ediyorum: İçinde bu kadar tohum olan bir gıda maddesine ekmek demek doğru mudur?
Neticede, normal keklerin antioksidan özelliği yok tabii, chia tohumları ise yüksek ORAC değerli. Uzmanlar, yüksek ORAC diyetinin sonuçlarının iki ya da üç ayda görüleceğini iddia etse de, deneyimin üçüncü haftasında saçlarımdaki değişimi gözlemleyebiliyorum: Kesinlikle daha dolgun ve daha parlaklar.
besinlerin en önemlilerinden, o yüzden söylenmeyi bırakıp alışmam gerekiyor. Zaten bebek sıkılıp ağlamaya başlamadan önce karnımı doyuracak otuz saniyem var, onu da yediğim şeylerin tatları üzerine kafa yorarak harcayamam (hem ne yersem yiyeyim, tohum tadından başka tat almıyorum). Birkaç denemeden sonra, süt ekleyerek tüketmem gereken granola paketçiklerindense bu kekleri tercih etmeye başladığımı fark ediyorum.
Öğle yemekleri ya salata ya da üzerlerine sos dökülmüş yüksek ORAC grubu yapraklı sebzeler. Bu yemeklerin beni uyanık tuttuğunu itiraf etmem lazım, sebebi belki de çiğ ıspanağın kekremsi tadı.
Akşam yemekleri için hardal soslu somon, dört baharatlı somon ya da normal somon hazırlıyorum. Bazen de ORAC zengini maydanozla süslediğim tavuklar, yanında da tatlı patates tüketiyorum. Tatlı patatesin 100 gramlık porsiyonu 2115 ORAC değeri içeriyor, kaç kilo yedim bilmiyorum. Bir haftanın sonunda kendimi çok iyi hissettiğimi söylemem lazım, ancak saçımdaki sonuçlarını tam olarak görmek için saçlarıma şekil vermeyi denemeliyim.
pancarlardan yaptığınız burger köfteleri pişerken, sürekli saçlarınızı tarıyorsunuz. Sonra, duş yapıp saç kremi kullanmıyorsunuz. Duş sonrası ise taramayı es geçip, deniz tuzu etkili spreylerden sıkarak saçlarınızın kendi kendine kurumasını bekliyorsunuz. Özellikle bu son kısım çok mantıksız geldi bana, banyodan çıkıp saçımı taramazsam koyun postuna dönmez mi? Yalnızca tohumlardan yapılmış muzlu keklerin, kekten sayılması gibi tartışmalı bir durum değil mi bu? Kös kös eve dönüyorum, stresimi azaltması için pancar parfesi yiyeyim bari.
Annem bebeği görmek için ziyaretime geldi. Öyle bir talebi olmamasına rağmen, ona Sakara ile hayatın tadını öğretmeye kararlıyım. Bitkinlikten düşünme melekelerim zarar görmüş olsa gerek, organik ve kapıya teslim yemeklerin gönüllü tanıtımcısı gibi hissediyorum kendimi, her an bu tip beslenmenin yararları üzerine vaaz vermeye hazırım.
Telefon konuşmalarımızda anneme ORAC zengini yiyecekleri o kadar övdüm ki, tereddütle de olsa denemeyi kabul etti. Sonrasında yedikleri hiç hoşuna gitmedi, “Bu kekin tadı neden tohum gibi? Bana doğru dürüst bir kruvasan filan alsana” diye söyleniyor. “Anne, bu zaten kruvasan, sadece tohumlardan yapılmış!”
İkna edemiyorum, benim kadar dirayetli değil. Bu yüzden Shake Shack’e gidip hamburger yiyoruz ama ben bolca ketçap döküyorum yemeğimin üstüne, 578 ORAC değeriyle ketçap, antioksidan çünkü. Yalnız annem, o gün her nasılsa taramış olduğum saçlarıma iltifat ediyor. Dikkate değer bir gelişme.
Uzmanlar, yüksek ORAC diyetinin sonuçlarının iki ya da üç ayda görüleceğini iddia etse de, deneyimin üçüncü haftasında saçlarımdaki değişimi gözlemleyebiliyorum: Kesinlikle daha dolgun ve daha parlaklar. Yalnız, saçımı şekillendirme yeteneğim olmadığından sürekli at kuyruğu yapıyorum, dışardan bakanlar ORAC diyetimin sonuçlarını göremiyor haliyle. Somon balığının yapabilecekleri de bir yere kadar, fön fırçası kullanmadan düzgün saçlara sahip olmak istiyorum. Gisele Bündchen gibi görünemeyecek miyim ben hiç?
Manhattan’daki Rescue Spa’nın yolunu tutuyorum, bir zamanlar Jackie O.’ya ait olan mermer döşemeli, şömineli bir saray yavrusu burası. Stiliste, havalı ama kaygısız, fazla uğraştırmayacak bir saç şekli istediğimi söylüyorum; Fransız kızlarının yaptığı saç modelini öneriyor. Hayatımda hiç Fransız kızları kadar havalı olmadım ama gerçekten güzel görünen saçların püf noktası, Fransız ruhunu seyyah gibi görünmeden yansıtabilmek olsa gerek.
Fransız stilinin elde edilişi, anladığım kadarıyla şöyle: Bulduğunuz her arada, mesela televizyon seyrederken ya da ORAC değeri 1776 olan kırmızı
Paskalya için Rhode Island’daki evime dönüyorum; şekersiz, yüksek ORAC içeren bir diyeti uygulamanın en zor olduğu zamanlardan biri. Her yer şekerleme dolu, antioksidanlar ise yok denecek kadar az. Jambonumun üzerine bir dolu karanfil kurusu ekliyorum ama dünyanın bütün karanfilleri ve kekikleri bir araya gelse, yediğim marshmallow şekerlemelerinin etkisini gideremez. Aile ortamının rahatlığında şu Fransız kızlarının saç tarzını da deneyeyim bari, diyorum. Önce saçlarımı neredeyse takıntılı şekilde fırçalıyorum, sonra duş alıp, duştan sonra bolca tuzlu su spreylerinden sıkıyorum. Kendimi zor tutarak da olsa fırçalamadan kurumasını bekliyorum.
Saçlarım kuruduğunda görüyorum ki, diyetim işe yaradı! Kafama fırça değmedi ama yine de, Nell filmindeki Jodie Foster’a benzemiyorum, saçlarım yumuşak ve eskiye nazaran daha ipeksi. Farklı baharatlardan emin değilim ama sanırım yüksek ORAC diyetine devam edebilirim. Jambonuma kekik dökeyim diye niyetlendimse de cesaret edemedim doğrusu, tamam, güzellik biraz sıkıntı çekmeyi gerektiriyor da, ilaveten ağzımda kekre bir tat bırakmasa olmaz mı?
Hemen biotin’e sarılmayın. Saç sağlığına etki eden bir vitamin olarak tanımlansa da, bilimsel olarak kesin kanıtlar yok ortada; dahası, doktorlar, insanlarda biotin eksikliğinin son derece nadir göründüğü konusunda hemfikir. Bilimsel verilerle desteklenen ürünler şunlar: Nutrafol; cüce palmiye ekstresi ve bol antioksidan içeren bir ürün. Palmiye ekstresi; vücutta erkeklik hormonu olan androjenleri baskılayarak kadınlarda saç dökülmesini azaltırken antioksidanlar da yine dökülmelere yol açan enflamasyonları gideriyor. Plasebo kontrollü, altı aylık bir deneyde, bu ürünü kullanan deneklerin yüzde 80’i saçlarının daha hızlı uzadığını, yüzde 73’ü de daha hacimli olduğunu belirtmiş. Çeşitli araştırmalara göre, altı aylık deniz kolajenleri kullanımı da, folikül ve kafa derisi sağlığını artırarak saçların daha hızlı ve parlak uzamasını sağlıyor.