Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Suzy Menkes, Victoria & Albert Müzesi'ndeki "The Fabric of India" sergisini yazdı.
Vinil kelebeklerle capcanlı bir elbise, bir mihracenin sarayından getirilerek duvara asılmış kırmızı çiçekli kumaşın önünde duruyor. Kuvarsın ortasına yerleştirilmiş zümrüt taşından modern bir takı tasarımı, Babür İmparatorluğu zamanından başka bir zümrütle yanyana duruyor.
Batı pazarı için hazırlanmış pamuk aplike duvar örtüsü. 1700'lü yıllardan.
Fotoğraf: Fabric of India Victoria and Albert Museum London
2015’in moda odaklı müze sergilerindeki görsel sanatları değerlendirirken hep yukarıda anlattığım iki görüntüyü düşündüm .
Londra'da Victoria&Albert Müzesi’ndeki “The Fabric of India” sergisi kapanmak üzere. Ama özel bir uçak tutup veya Londra’daki otobüslerden birine atlayıp 2015’in en hatırlanmaya değer müze sergilerinden biri olan bu sergiyi görmeye gidebilirsiniz.
Sadece tek bir odağın olduğu, ve özellikle de bir moda evi tarafından düzenlenen, sergilerin 21. yüzyılda artık klişe olmaya başladığını düşünüyorum. Dikkate değer bir şekilde, 2015’in en etkili sergileri, küratörlerin, çağdaş fikirleri sergilerken müzelerin varolan içeriğini de kullandıkları sergilerdi.
V&A “Fabric of India” sergisinin girişi.
Fotoğraf: Fabric of India Victoria and Albert Museum London
New York Metropolitan Müzesi’ndeki “The China Through Looking Glass” sergisi Asya’nın geleneksel sanatları ile esin kaynağı Uzak Doğu olan tasarımcı kıyafetlerini bir araya getirmenin iyi bir örneğiydi. Elde edilen sonuç, rekor kıran sayıda ziyaretçinin gezdiği, insanı düşünmeye iten ve görsel olarak büyüleyici bir sergiydi.
İngiltere’nin kuzeydoğusundaki Fransız tarzı bir şatoda faaliyet gösteren Bowes Müzesi’ndeki "Yves Saint Laurent: Style is Eternal" sergisini 70,000 kişinin ziyaret etmesi de bir zafer niteliğinde. Bu sergide, Pierre Bergé’in YSL vakfından ödünç aldığı kıyafetler, müzede sergilenmekte olan tarihi kıyafet sergisiyle küratör Joanna Hashagen tarafından bir araya getirilmişti. YSL’in fare süslemeli ceketinden Mondrian’dan ilham alınmış mini elbiseye kadar neredeyse bütün kıyafetlerini önceden görmüştüm. Ama Bowes müzesi, bu kıyafetleri kendi arşivinden tarihi kıyafetlerle beraber sergileyerek onlara yepyeni bir boyut kazandırmıştı.
Değerli mücevherlerle yoğun bir şekilde süslenmiş saç ve türban takıları., 1850-1910.
Fotoğraf: Bejewelled Treasures, The Al Thani Collection, Servette Overseas Limited 2014 Victoria and Albert Museum. Photograph Prudence Cuming Associates Ltd
Henüz yeni bitmiş olan bir başka sergi de hem derinliği hem de çeşitliliği açısından aklımda kaldı. Paris’te Musée des Arts Décoratifs ‘te düzenlenen Korea Now! sergisinden bahsediyorum. Yoğun ve hiper-modern kaligrafiler ev aksesuarlarının sakinliğiyle öylesine tezat oluşturuyordu ki… Ama bunlar serginin moda kısmında bir araya getirilmişti.
Daha birçok örneğini sıralayabileceğimiz iyi moda sergilerinin kalitesi, küratörlüğe bağlıdır. Örneğin, Paris’in Galliera Moda Müzesi’nde Olivier Saillard’ın ismini gördüğümde serginin bizi düşünmeye teşvik edeceğini anlamıştım.
Yaklaşık olarak 1630 tarihine ait boyanmış kumaştan bir kilim, Coromandel Kıyısı.
Fotoğraf: Fabric of India Victoria and Albert Museum, London
V&A Müzesi’ndeki “The Fabric of India” sergisine üç kez gittim. "Materyal dünya" konsepti, çok da çekici değildi. Ama küratörler Rosemary Crill ve Divia Patel’i kıyafetleri göze çarpar bir şekilde sergileyebildikleri için kutlamam gerek.
Sergi; canlı kırmızı, altın sarısı, çivit mavisi gibi renklerin gücünü ortaya koyarak başlıyor. Dikkat çekici başka bir nokta ise dokuların hemen göze çarpmayan incelikli çeşitliliği: yün, süslemeler, cüretkar şallardan Hindistan saltanatının çocukları için tasarlanmış ceketlere kadar birçok kıyafetin üstündeki baskılar…
Bu sergi, bir moda sergisine nasıl hayat verileceğinin neredeyse ders kitaplarında öğretilecek kadar iyi bir örneği. Küratörler, el işlerinin sergilendiği alanlara video ekranları yerleştirmişler. Böylece o ekranlarda kıyafetlerin hazırlanma sürecine dahil olabiliyorsunuz, ipek kurtlarıyla dolu olan yaprakların toplanması, Hintli işçilerin tarlalarda yürümesi… Ekranlarda, kaliteleri ve soluk renkleriyle sergi alanında bulutları andıran şallarla tezat oluşturan yeşil bir manzara seyrediyorsunuz.
Gucerat’tan gelme bu 20. yüzyıl kumaş aplike duvar halısı, 20 sene önce Brooklyn’de bir kaldırıma atılmış şekilde bulundu. Şimdi ise Victoria & Albert Müzesi’ndeki “Tha Fabric of Fashion” sergisinde sergileniyor.
Fotoğraf: Fabric of India Victoria and Albert Museum London
Sergilenen filmler, özellikle de müze kalabalıkken öyle çok kişinin dikkatini çekiyordu ki onların ayrı bir yerde gösterilmesi gerektiğini düşündüm. Ama filmlerin, nasıl üretildiğini açıkladıkları ürünlerin yanına yerleştirilmesinin mantığını da anlayabiliyorum.
Serginin buraya kadar olan kısmı fazlasıyla rahattı; ama serginin diğer aşaması, Hint dinlerine ışık tutan tapınak kıyafetleri, dua seccadeleri ve tılsımlı kıyafetleri ile çok daha amirane ve resmiydi.
Tipu sultanının kırmızı çiçek baskılı geniş çadırı bize 18. Yüzyıl Babür İmparatorluğu’nun ihtişamına dair ipucu veriyor. Etkisi, genelde halılarda ve kaftanlarda gördüğümüz türden desenler ve el işçiliği kullanılmış olmasından kaynaklanıyor.
Sergi daha sonra kıyafetlere odaklanıyor: Hindistan’ın görsel efektlerinin, İngiliz kadınlarının elbiselerine ve Japon erkeklerinin kimonolarına kadar yayılması gibi birçok moda detayını gözlemlemek mümkün.
Hint kumaşlarının ne kadar uzağa yayıldığını ziyaretçilere gösterebilmek amacıyla bir bölüm oluşturulmuş. Bu bölümde tüccarların ne kadar uzağa seyahat ettikleri gösteriliyor.
Manish Arora’nın İlkbahar/Yaz 2015 koleksiyonundan orijinal işleme tekniklerinin kullanıldığı bu kıyafet “Fabric of India” sergisinde gösterimde.
Fotoğraf: Manish Arora / Fabric of India Victoria and Albert Museum, London
Bu serginin gücü, Hindistan’ın kumaş tarihini en başından başlayarak 20. Yüzyıla kadar sergileyebilmesinde yatıyor. Sergi, giriş kısmında kelebekli Manish Arora elbisesiyle başlıyor ve sonda da aynı tasarımcıdan aplike çiçeklerle süslenmiş pırıltılı bir sweater ve elbise ile bitiyor.
Farklı türde Sari giyim stilleri.
Fotoğraf: Fabric of India Victoria and Albert Museum, London
Serginin bir başka bölümü ise sarilere odaklanmış. Bu kısımda, Batı’nın yaratıcı güçlerinin Hint kumaşlarını nasıl kullandıklarını görmekle kalmıyor aynı zamanda ilginç bir sari koleksiyonunu gözlemleme fırsato yakalıyoruz. Geleneksel Hint tekniğiyle vücuda sarmalanan sarilerin yanı sıra Batı tarzı dikişle drapelendirilmiş daha çağdaş sariler de var.
Hepsinden daha fazla göze çarpan ise sokak fotoğrafçısı Manou’nun fotoğraflarıydı. Hint kumaşının günlük hayatta nasıl modaya uygun kıyafetlere dönüşebildiğini gösteren bu fotoğraflar, sergiye hayat katmıştı.
"Bejewelled Treasures: The Al Thani Collection" (28 Mart 2016’ya kadar) en ilgi çekici ve çarpıcı mücevher sergilerinden biri olmalı. Mihrace döneminde türban mücevheri olarak kullanılan bir tavus kuşu broşunda, Hindistan’ın ruhunu hissedebiliyorsunuz. Halbuki bu broş, 20. yüzyılda Paris mücevhercisi Mellerio dits Meller tarafından tasarlanmış bir saç tokası.
İngiliz mücevhercisi Wartski’nin 150. yılını kutlamak amacıyla sponsorluk ettiği bu koleksiyon sergisinde, gösterişli ve detaylı Hint takıları koleksiyonun sahibi Şah Hamad bin Abdullah Al-Thani ve küratör Susan Stronge’ın zevklerine göre bir araya getirilmiş.
1907’de Nawanagar Mihracesi için yapılmış olan elmas türban mücevheri, 1935’te üzerinde değişiklikler yapılmış.
Fotoğraf: Bejewelled Treasures, The Al Thani Collection, Servette Overseas Limited 2014 Victoria and Albert Museum. Photograph Prudence Cuming Associates Ltd
Ağzı açık bırakacak güzellikte mücevherlerin çok çarpıcı renkleri vardı, örneğin Babürlülerin yakuttan daha çok değer verdikleri yarı şeffaf kırmızı lal taşları… Aynı zamanda zümrütler de ön plandaydı, İspanya’nın Güney Amerika’yı sömürgeleştirmesinden sonra Avrupa, Kolombiya’dan gelen bu yeşil taşlarla tanışmıştı. Babür İmparatorluğu döneminden oyma zümrüt bir kolye, ondan çok daha değerli olan mücevherli bir taht süsü kadar ustaca yapılmıştı.
Elmas ve safirlerle bezenmiş oyma zümrüt kolye. Paul Iribe tarafından tasarlanmış, Robert Linzeler tarafından yapılmış. Paris, 1920.
Fotoğraf: Bejewelled Treasures, The Al Thani Collection, Servette Overseas Limited 2014 Victoria and Albert Museum. Photograph Prudence Cuming Associates Ltd
Hint mücevherlerinin hikayesi, fazlasıyla mücevher kullanılan ilk dönemlerden, değerli taşların Parisli Cartier gibi mücevherciler tarafından yeniden yorumlandığı 1920'lere kadar uzanıyor.
Al Thani sergisine etkileyici üç eser de İngiliz kraliyet koleksiyonundan ödünç verilmiş, bunlardan birisi ünlü “Timur Yakutu” kolye. Hindistan’da İngiliz yönetiminin hakim olduğu dönemden birçok göz kamaştırıcı mücevher, resim ve fotoğrafla güçlü bir tarihi anlatım var. Ama serginin başka bir önemli özelliği daha var: Al Thani tarafından yaptırılmış modern parçalar.
“The Fabric of India” sergisindeki sonuç, tarihi şimdiye taşıyarak ona yeni bir anlam kazandırmak olmuş.
Experion ve Nirav Mondi’nin de katkılarıyla Good Earth tarafından desteklenen “Tha Fabric of India” sergisi, 10 Ocak’ta sona eriyor. www.vam.ac.uk/fabricofindia
Wartski sponsorluğundaki "Bejewelled Treasures: The Al Thani Collection", Londra Victoria & Albert Müzesi’nde 28 Mart’a kadar görülebilir.
Çeviri: Kardelen Berfin Kobyaoğlu