Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Büyükada İDO İskelesi
Arınmak, farklı bir bakış açısı kazanmak ve algılarınızı günlük rutinden kurtarıp serbest bırakmak için her şeye buradan, zihninizin derinliklerine bir yolculuk ve Boğaz’ın suyuyla hiç yaşamadığınız türden bir karşılaşmayla Büyükada İDO İskelesi’nin sağ tarafında demir atmış Kaptan Paşa Deniz Otobüsü’nden başlıyoruz. Büyükada’ya adımınızı attığınız rıhtımda kısa bir yürüme mesafesinde olmasıyla da tura başlamak için en iyi nokta.
Geminin tamamı keçeyle kaplı, eski ahşap bir gemiden parçaların etrafını sardığı loş alt katı zihin üzerine çalışmalar yapan sanatçı Marcos Lutyens ile buluşma mekanınız, ‘Neurath’ın Gemi Askıları’ adlı yerleştirmeye ev sahipliği yapıyor. Merkezinde ters çevrilmiş bir kayık içerisinde, Lutyens’in GözDer derneğinde görme engellilerle yaptığı rüya ve renk üzerine röportajların ses kaydının Chladni plakaları üzerinde görselleştirilmiş bir hali karşılıyor sizi.
Etrafını ise geçici bir dinlenme alanına dönüştürülmüş gemi halatları sarıyor. Bizzat Lutyens tarafından gerçekleştirilen ‘Z’den C’ye: Marcos Lutyens’in “Neurath’ın Gemi Askıları”nda bir bilinç performansı için gözlerinizi kapatıp bu halatlar üzerine uzanarak zihninizin derinliklerine dalıyorsunuz. Mutlaka deneyimlemeniz gereken bu hipnoz etkinlikleri hakkında detaylar, gün, saat bilgileri ve kayıt için: 14b.iksv.org’den rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.
Deniz otobüsünün üst katındaki açık alanda ise Pınar Yoldaş’ın ‘Suyun Kalbi’ adlı işi yer alıyor. Boğazın, denizlerin kirliliğine, insanların gezegen üzerindeki etkisine dikkat çekmek isteyen Yoldaş, Boğaz’ın suyunu gemiye pompalıyor ve bunu yapay bir dolaşım sistemi ile görünür kılıyor.
Daha fazlası, Pınar Yoldaş ve Marcos Lutyens ile bienaldeki işleri üzerine yaptığımız röportajlarla Eylül sayımızdaki Bienal Portreleri konumuzda.
23 Nisan Cd 41, Büyükada
Kaptan Paşa Deniz Otobüsünden yukarı, diğer bienal mekanlarına doğru tırmanışınızdaki bir sonraki durak için önerimiz Büyükada Halk Kütüphanesi.
Merve Kılıçer bu mekanda iki el yapımı masa ve iki el yapımı sanatçı kitabı aracılığıyla mitolojiden günümüze kadına atfedilen anlamlar üzerine oluşturduğu gravür serisini sergiliyor.
23 Nisan Cd 53, Büyükada
Kütüphaneden çıkıp yukarı doğru kıvrılan yolu takip edip ulaşıyorsunuz Splendid Palas Oteli’ne. Johannesburglu baskıları, çizimleri ve animasyon filmleriyle bir efsane olarak tanınan William Kentridge’ın, ona atfedilen mükemmeliğin adını taşıyan Splendid Palas Oteli’nin birinci katında 14. İstanbul Bienali’ne özel olarak ürettiği beş kanallı bir video projeksiyonu yer alıyor. Alanı çevreleyen kapılar ve bir perde üzerinde gösterilen ‘Ah, İçli Makine’ başlıklı projeksiyonda Leon Troçki’nin 1929 ve 1933 yılları arasında Büyükada’da geçirdiği sürgün yıllarından ilham alan Kentridge, kendine has karakalem çalışmalarını Troçki’nin Büyükada’da bulunduğu sırada radyo aracılığıyla duymuş olabileceği Türkçe şarkılar ve dönemin filmlerinden karelerle harmanlıyor.
Kadıyoran Cd 29, Büyükada
Splendid Palas’tan çıkıp önce sola, biraz ilerideki köşe başından ise tekrar sola ve yukarı doğru tırmanışa geçiyoruz. İlerideki göbekten de sola doğru devam ederek yavaş adımlarla on dakikalık bir yürüme mesafesindeki terk edilmiş Rizzo Palas’a ulaşıyoruz. Mekanın tek başına sahip olduğu etkileyiciliği, Ed Atkins’in bienal için ürettiği yeni video projesi ikiye katlıyor. Sıradan bir vatandaş olan Jeffrey Bush’un gazetelere yansıyan sıradışı ölümünden (odasında bir çukuş oluşmuş, yatağıyla birlikte vücudu bulunamamıştı) ilham alan video, Atkins’in videolarını izlemeye alışık olmayanları şaşırtacak, gerçek kadar hatta daha fazla vurucu simülasyon görüntülerden oluşuyor. Evin katlarını ve açık odalarını da gezmeyi ihmal etmeyin. Atkins’in çeşitli yerleştirmeleri var mekanda.
Rizzo Palas’a dair hap bilgi: 19. yüzyılın sonunda inşa edilen Rizzo Palas adını mekanın ilk sahibi Stefan Rizzo’dan alıyor. 1961’e kadar ev olarak kullanılan palas, Balıklı Rum Hastanesi Vakfı’na devredildikten sonra 2010 senesine kadar pansiyon olarak işletildi.
Çankaya Cd 31, Büyükada
Rizzo Palas’tan çıkıp sola döndükten sonra biraz ileride sağda karşınıza çıkacak yokuştan aşağı inin. Bu kestirme yol sizi rotanızın devamında ziyaret edeceğiniz üç mekanın olduğu Çankaya Caddesi’ne çıkartacak. Çankaya Caddesi’ndeki ilk durak heybetli, tuğla kırmızı ve sarı renkli, terk edilmiş bir bina olan Mizzi Köşkü. Renkli vitrayların, kırık camlı odaların yer aldığı hemen girişteki salon Susan Philipsz’in Guglielmo Marconi’nin batan gemisi Elettra’nın deniz altındaki kalıntılarından yola çıkarak ürettiği çok kanallı ses enstalasyonu ve fotoğraf baskılarına ev sahipliği yapıyor. Elettra 1904 yılında Avusturya Arşidüşesi Maria Theresa için İskoçya’da inşa edilmiş, Marconi’nin satın almasıyla bir radyo laboratuvarına dönüşmüştü. Torpillenerek Dalmaçya kıyılarındaki Zadar yakınlarında batırılan geminin parçaları bugün, Kuzey İtalya’nın farklı kentlerinden Sidney’e kadar dünyanın her tarafına dağılmış durumda.
Mizzi Köşkü’ne dair hap bilgi: 19. yüzyılın ikinci yarısında Maltalı avukat ve Galata merkezli Levant Herald gazetesinin sahibi George Mizzi tarafından yaptırılmış.
Çankaya Cd 57, Büyükada
Mizzi Köşkü’nden çıkıp sola doğru devam ettiğinizde biraz ileride karşılaşacağınız bir diğer bienal mekanı Çankaya 57 Daria Martin’in iz bırakan, duyular üzerine düşündüren ve hayal gücünü tetikleyen video çalışması Eşikte’ye ev sahipliği yapıyor. (Martin’in bu videosuyla diyalog halindeki diğer video çalışması Sensoryum Testleri İstanbul Modern’de gösterimde.) İngilizce diyalogların yer aldığı, göz alıcı renklerin ve sahnelerin olduğu videonun Türkçe metnini girişten temin edebilirsiniz.
Nizam Mah Hamlacı Sk 4, Büyükada
Geldik sürprizli, aklınızı başınızdan alacak sona, Büyükada bienal rotasının son durağına. Çankaya 57’den çıkıp yine sola dönüyor ve ilerideki ilk sağ sokaktan aşağı iniyorsunuz. Solda sizi, yakın bir zamanda satışa çıkmasıyla yeniden gündeme gelen Troçki’nin Büyükada’da geçirdiği sürgün yıllarında kaldığı, şimdilerde yıkık dökük olan evi karşılıyor. Evin ayakta kalmayı başarmış az sayıda duvarının ve yeşilin sarmaladığı yıkıntının içerisinden geçerek, hafif meyilli bahçeden denize doğru iniyorsunuz. Kayalıkların olduğu deniz sahiline açılan demir parmaklı kapının ardında sizi Adrian Villar Rojas’nın denize yerleştirdiği yirmi dokuz adet, devasa, birebir boyutlarıyla replikası üretilen hayvan heykelleri karşılıyor. Gün batımını izlemek, (yanınıza Çankaya Caddesi’ndeki marketten soğuk içecek bir şeyler almayı ihmal etmeyin) soluklanmak ve günü tamamlamak için harika bir noktadasınız. Keyfini çıkarın.
Troçki Evi hakkında hap bilgi: Esas adı Yanaros Köşkü olan ve şimdilerde harabe halde olan ev halk arasında daha çok Troçki’nin Evi olarak biliniyor. Sovyetler Birliği’nden sürgün edilen Leon Troçki, 1929-1933 yılları arasında burada yaşadı; otobiyografisini ve Rus Devrimi’nin Tarihi adlı üç ciltlik kitabını burada kaleme aldı.