Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
US Tariffs 2025 raporuna göre öne çıkan alışveriş alışkanlıklarını araştırdık.
2025 yılına girerken Amerika Birleşik Devletleri, küresel ticaret dengesini yeniden şekillendirecek önemli bir adım attı. “US Tariffs 2025” adı verilen yeni gümrük vergileri uygulamaya kondu ve bu değişiklik, ithal ürünlerin maliyetlerini artırarak doğrudan tüketici fiyatlarına yansıdı. Özellikle Çin’den gelen elektronik, tekstil ve gıda ürünleri bu vergilerden en çok etkilenen kategoriler oldu. Artan fiyatlar, markette, mağazada ya da çevrim içi alışveriş yapan tüketicilerin davranışlarını yeniden şekillendirmeye başladı.
Bu politika değişikliğinin temel amacı, Amerikan üreticilerini küresel rekabete karşı korumak. Ancak bu koruma, tüketici cephesinde daha yüksek maliyetler ve artan yaşam giderleri anlamına geliyor. Şirketler ise artan ithalat maliyetleri nedeniyle fiyat politikalarını gözden geçirmek zorunda kaldılar; bu da yerli üreticilere ve tedarikçilere yönelimi artırdı. Peki bu değişiklikler, alışveriş alışkanlıklarımızı nasıl etkiliyor?
Yeni gümrük vergileriyle birlikte fiyatlar yükselirken, tüketiciler artık sadece ürünün etiket fiyatına değil, sunduğu toplam değere odaklanıyor. Bu durum, son yıllarda sıkça duyduğumuz “spaving” (spending + saving) yani “para harcayarak tasarruf etme” kavramını ön plana çıkarıyor. İnsanlar, kısa vadeli ucuz ürünler yerine, uzun ömürlü, çok yönlü ve kaliteli ürünleri tercih etmeye başladı. Örneğin, düşük fiyatlı ama dayanıksız bir elektronik cihaz yerine, daha pahalı ama garanti süresi uzun ve dayanıklı bir model tercih ediliyor. Bu yaklaşım, anlık mutluluk yerine orta ve uzun vadeli fayda sağlayan alışverişleri teşvik ediyor.
2024 yılı itibarıyla ABD’de kredi kartı borçlarının 1.14 trilyon doları aşması, halk üzerindeki borç baskısını artırdı. Bu ekonomik zorluklar, tüketicilerin daha esnek ve adapte olabilen alışveriş stratejileri geliştirmesine yol açtı. Değişen koşullara hızla uyum sağlayabilecek ürünler ve hizmetler öncelik kazandı. Bu da kişiselleştirilmiş alışveriş deneyimlerinin, akıllı hizmet modellerinin ve esnek ödeme sistemlerinin önemini artırdı. Tüketici artık sadece ihtiyacını değil, yaşam tarzını da destekleyecek çözümler arıyor.
Artan ekonomik stres, sürekli kriz hali ve ruhsal yorgunluk alışverişi yalnızca ihtiyaç temelli bir eylem olmaktan çıkarıyor. Bu ortamda, “vibecession spending” yani duygusal iyileşme odaklı harcama eğilimi ön plana çıkıyor. Tüketiciler yalnızca bir ürün değil, onunla birlikte duygu, atmosfer ve anlam da satın almak istiyor. Bu da markalar için tek boyutlu satış stratejilerinin yeterli olmadığını gösteriyor. Artık ürünün sunduğu deneyim, ruh haline katkısı ve temsil ettiği değer de en az fiyatı kadar önemli.