Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Karl Lagerfeld’in hayatı boyunca yaşadığı eklektizm harikası evleri tüm şaşaalarıyla “Karl Lagerfeld: A Life in Houses” kitabına konuk oluyor.
Koyu renk güneş gözlükleri, kusursuz takım elbisesi ve at kuyruğu saçlarıyla moda duayeni Karl Lagerfeld her zaman nesillerin ilhamı oldu. Tükenmeyen yaratıcılığı onun için yalnızca bir iş değil, bir ihtiyaçtı. Moda hep işinin temelini oluşturdu. Tasarımlarında sanat ve popüler kültürden esinlendi. Kusursuzluğa adını veren modacı aynı zamanda kitap koleksiyonuyla da adından söz ettirdi. 300 binin üzerinde kitaba sahipti. Sanattan müziğe ve mimariye farklı alanlarda kitaplar okuyan modacının edebiyata olan tutkusu da biliniyordu. Eşsiz kütüphaneleriyle her zaman kendine hayran bıraktı.
Lagerfeld modadaki kusursuz çizgilerinin yanı sıra eklektik bakış açısını yansıttığı iç mekan tasarımlarıyla da göz alıcı evler yarattı. Tercihlerinde her zaman etkileyiciliğe önem verdi. Duygusal ve net vizyonuyla yaklaştığı evlerinde her mobilya parçasının amacına uygun ve titizlikle seçildiği şüphe götürmez bir gerçeklikteydi. Ayrıca Fransa, Almanya, İtalya, Monako ve Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar birçok yerde çeşitli aralıklarla yaşadığı 13 lüks evi vardı. İşte onu daha yakından tanımak ve yaşadığı evleri adeta Lagerfeld içindeymişçesine hissetmek isteyenler için Patrick Mauriès ve Marie Kalt tarafından hazırlanan Karl Lagerfeld: A Life in Houses kitabı raflarda yerini aldı.
Lagerfeld’in mülklerinin her biri, tekil bir takıntıyı keşfetmek için bir tuval görevi gördü. Bir daire veya ev satın aldıktan sonra onu en küçük ayrıntısına kadar dekore eder; ancak sonunda hepsini satar ve yeni bir yerde yeniden iç mekan tasarımına başlardı. Rue de l’Université, Rue des Saints-Pères ve Quai Voltaire’de daireleri, Paris’te Hôtel Pozzo di Borgo adında oteli, Monte Carlo’da bir ve Roma’da iki dairesi, Biarritz ve civarında evleri vardı. Evlerinin her biri tıpkı moda koleksiyonlarında olduğu gibi tasarıma yönelik özgür bakış açısıyla tasarlanmıştı. 2019’da hayatını kaybeden dâhi tasarımcı, 18. yüzyılın ihtişamından zarif çağdaş tasarımlara kadar her şeyden keyif alıyordu. Evlerinin odaları şüphesiz ona moda koleksiyonlarını hayal etmesi için de alanlar sunuyordu; özellikle de binlerce kitabı yerden tavana kütüphanelerde veya masaların üzerinde yer alıyordu. Bununla birlikte, mimarlık ve iç mekanlardan, dünyanın dört bir yanındaki saraylardan, kalelerden, apartmanlardan, galerilerden, şehir binalarından ve özel konutlardan ilham alan tasarımcı görenleri hayran bırakan evleri ve verdiği yemek davetleriyle hep çok konuşuldu.
Kitapta fotoğraflanan en sevdiği evlerden biri, 1977’den itibaren 30 yıl boyunca yaşadığı Paris’teki 51 rue de l’Université rezidansıydı. Tasarımcının evleri, dekorasyon dehası için boş tuval görevi gördü. Her yeni ev, Lagerfeld’e farklı bir dekorasyon macerasına atılmak için bir bahane oluyordu. Zekasıyla tanınan moda tasarımcısı bir seferinde "Satın almak beni heyecanlandırıyor" demişti. Bir dünya yaratıyor, bunu satıyor ve yeniden bir dünya yaratıyordu.
Onu motive eden şey, mükemmel nesne arayışı ve sonunda onu elde etme çabasıydı. Herhangi bir tasarım projesi tamamlandıktan sonra çoğu zaman bundan sıkılırdı. Satın aldığı Art Deco mobilyaları ve antika eşyaları Hôtel Drouot müzayede evi aracılığıyla satıyordu.
Jean Dunand imzalı siyah iki vazosu, Jean Fouquet ve Raymond Templier imzalı sigara tablaları Paris’te Rue de l’Université’de bulunan evinin en değerli objeleri arasındaydı. Lagerfeld, Rue de l’Université’deki evinden çıktığında bir sonraki durağı Place Saint-Sulpice oldu. Beyaz duvarlar, Lagerfeld’in isteği üzerine hazırlanan koyu renkli halılarla eşleştirildi. Renk şeması, Fransız-İtalyan mimar Giovanni Servandoni’nin 18. yüzyıldan kalma yapılarından birinde olduğunuzu neredeyse unutturacak şekilde dekora tazelik kattı. Denizkabuğu şeklindeki beyaz koltuklar ve kanepeler, 1930’larda Elsie de Wolfe tarafından dekore edilen bir evden geldi; dekoratörün tarzı, birçok durumda Lagerfeld’e ilham kaynağı oldu.
Lagerfeld, 1980’lerde Fransa’nın başkentine daha yakın bir kır evi istediğine karar verdiğinde Brittany bölgesinde bulunan Grand-Champ’ta bir şatoya ve yazlık olarak kullandığı Cote d’Azur’daki Villa La Vigie’yi satın aldı. Şatoda zarif mobilyalar, dinlendirici tonlar ve dekoratif parçalarla gösterişli hiçbir şey yoktu. Ayrıca otuz yıl boyunca Paris’in Faubourg Saint-Germain semtindeki Hôtel Pozzo di Borgo’da yaşadı.
Karl Lagerfeld, Fransa’da Louveciennes’de de bir eve sahipti. Ev daha önce 1894 yılında hayatını kaybeden şair Charles Marie René Leconte’a aitti. Marly-le-Roi ormanının kenarındaki bu evi dört yılda dekore etti. Ancak evde yalnızca bir gece kaldığı belirtiliyor. Ev, Art Deco mobilyalar ve çağdaş tasarımcıların kreasyonlarına kadar her şeyle doluydu. Ölümünden sonra, yalnızca Louveciennes’a ait olanlar değil, aynı zamanda sahip olduğu çok sayıda daire ve mülk de Sotheby’s tarafından açık artırmada satıldı.
Yıllarca Fendi ile çalışan Lagerfeld, Roma’yı düzenli olarak ziyaret ediyordu. Bir otelde kalmak yerine kendi evini istiyordu. Piazza Di San Lorenzo’da ev aldı ve onu canlandırmak için titiz ve minimalist bir atmosfer yarattı. Monako’da da lüks bir rezidans sahibi oldu. Etkileyici bir tasarımla döşediği evini on yıl sonra hiç pişmanlık duymadan açık artırmada sattı.
Paris’te Rue des Saints-Pères’de yer alan evinde ise müşterilerini ağırladı ve özel şefinin hazırladığı yemekleri servis etti. Evde ofise dönüştürülen bir oda vardı. Yine binlerce kitabı yanıbaşındaydı. Zaten sürekli alıp sattığı evlerinin ortak özelliği, benzersiz kütüphaneleriydi.
Yaşam alanları, Karl Lagerfeld'in tarzı ve onun nasıl bir insan olduğu hakkında pek çok ipucu veriyor. Evlerinin tamamı ve iç mekan detaylarına Thames & Hudson tarafından yayımlanan Karl Lagerfeld: A Life in Houses kitabından ulaşabilirsiniz.