Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Retinoidler, epidermal büyüme faktörü ve hipokloröz asit... Cilt bakım dünyasının geleceği parlak üç popüler içeriğini uzmanlara sorduk.
Son yıllarda teknolojiden, Instagram’dan, TikTok’tan yoksun uçsuz bucaksız bir adada ya da bir mağarada yaşamıyorsanız, retinoid terimini duymuş olmanız olası. Victoria Beckham anti-aging odaklı cilt bakım ritüeline dahil ediyor; Meghan Markle’ın dermatoloğu gece ritüelinin olmazsa olmazı diyor. Yediden yetmişe herkes retinoidleri konuşuyor. Peki, retinoidlerin kaça ayrıldığını, her birini nasıl kullanacağımızı, diğer ürünlerle olası etkileşimlerini hangimiz biliyor? “Retinoidler derken A vitamini içerikli etken maddelerin tamamını kapsayan bir aileden söz ediyoruz aslında” diyor uzman Dr. Betül Şengör. Etiler merkezli dermatolog, şöyle devam ediyor sözlerine: “Retinol, retinaldehid ve retinoik asit bu ailenin üyeleri arasında... Özetle, ailenin en hafif formu retinol, ortancası retinaldehid, en güçlüsü ise retinoik asit diyebiliriz. Biz dermatologların genellikle reçete ettiği etken madde ise retinoik asit; hatta gerektiğinde Roaccutane gibi ağızdan alınan formunu da önerebiliyoruz.”
Retinoidler çevre kirliliği, güneş hasarı, ısı değişiklikleri gibi dış etkenlere bağlı yaşlanma belirtilerini gidermek için başvurulan ideal bir içerik. Ancak dahası var. “Hücre yenilenmesine yardımcı olan bu ajanlar, aynı işlevi yara izlerinde de gösteriyor. Retinoidler, bilhassa akne skarlarında oldukça başarılı.” Elbette her içerik her cilt tipine iyi gelecek diye bir kaide yok. Dr. Şengör retinoid kullanımına en uygun adayları şöyle detaylandırıyor: “Kalın, hasarlı veya akne izlerinden mustarip ciltlere retinoik asit tavsiye ediyorum. Kuru, ince ya da hassas ciltlerin önceliği ise nemlendirme ve güçlendirme olmalı. Yani daha hafif içerikli retinoid formlarını tercih etmeli, bunları daha seyrek aralıklarla uygulamalı ve mutlaka nemlendirici ürünlerle birleştirmeliler.”
Sonbahar, retinoidlere şans vermek için doğru zaman. Uygulama önerilerine gelince, “Cildin esnekliğini geri kazanabilmesi için cildi, bariyerine hasar vermeden nazikçe temizlemeye özen gösterin” diyor Şengör. “Retinoidleri kullanırken tahriş riskinden kaçınmak için ilk haftada bir gece, ikinci haftada iki gece ve devamındaki haftalarda iki ila üç gece uygulayacak şekilde bakım rutininize dahil edin. Yoğun bir nemlendiriciyle destekleyerek ciltteki gerginliği yatıştırın.” Kendi ritüelinde, cihazlı ya da iğneli cilt bakımı yaptırdığı dönemlerde retinoidlerden kaçınan, aksi takdirde haftada bir defa retinoik asit içeren bir ürün kullanan doktorun mühim bir uyarısı da var: “Yalnızca retinoid içerikleri uyguladığınız gecelerin sabahında değil, uygulamayı takip eden üç ila dört hafta boyunca güneşten sıkı bir şekilde korunmanızı tavsiye ediyorum. Zira yağda depo edilen ve çözünen bu A vitamini türevi içerikler, yağ yüzeye çıkıp ciltten atılana kadar cildin sebum bezinde depolanır. Dolayısıyla uzun vadeli bir tahriş riski teşkil eder.”
Yaşlanma karşıtı kulvarda retinoidleri tolere edemeyen ciltler için bir alternatif de var: Epidermal büyüme faktörü (EGF). “Şu ana kadar bilinen en iyi kolajen uyarıcı cilt bakım içeriği retinoidler” diye giriyor söze Doçent Dr. Ezgi Özkur ve ekliyor: “Yeni nesil cilt bakım ürünlerinin içeriklerinde sıkça gördüğümüz ve görmeye de devam edeceğimiz EGF ise gelecekte retinoidlerin yerini alabilir. Çünkü kolajen ve elastin uyarımı yaparak kırışıklık karşıtı etki ve doku onarımı sağlayan, bu sayede cildi yenileyen bir içerik bu.” Epidermal büyüme faktörü özünde, cildi hücresel seviyede tamir eden bir polipeptid, yani, amino asitlerden oluşan bir molekül zinciri. Yaraları iyileştirmek üzere kullanılan, bu sayede keşfedilen içeriğin zamanla anti-aging etkili ürünlerin formüllerinde yer alması beklense de Nişantaşı merkezli dermatoloji uzmanı Özkur’a göre, bunun gerçekleşmesi için daha çok klinik araştırmaya ihtiyaç var. Çünkü EGF’lerin yüksek dozlarda zararlı olup olmadığına dair tartışmalı çalışmalar mevcut. Dahası güneş hasarından veya erken yaşlanmadan ötürü oluşabilen ince kırışıklıklardan mustarip ciltler, yaralanmadan mustarip ciltlere eşdeğer olmadığından EGF’lerin anti-aging kulvarında etkisini sorgulayan da çok. Dermatologlar mesafesini koruyor korumasına ama güzellik meraklıları bana mısın demiyor. Bakınız, Sandra Bullock ve Cate Blanchett gibileriyle haberlere manşet olan epidermal büyüme faktörü içerikli bakım uygulaması Penis Facial. Hollywood onaylı bakım, sünnet derisinden elde edilen molekülün sentetik bir kopyasının serum formunda cildin derinine inecek şekilde −örneğin mikro iğneleme yöntemiyle− uygulanmasıyla gerçekleştiriliyor. 2010’larda şok etkisiyle güzellik oyununa giren EGF, bugünlerde bakım içeriklerinde de yer almaya başladığı için TikTok trendi oldu.
Siz de EGF’lerin gücüne inananlardansanız, uygulama aşamasında bazı unsurlara dikkat etmeniz önemli. “Asidik, yani düşük pH oranına sahip içerikler büyüme faktörlerini etkisiz hale getirir” diye giriyor söze Özkur. “Dolayısıyla, EGF’yi C vitamini, cildi pürüzsüzleştirmeyi amaçlayan alfa-hidroksi asitler veya güçlü retinoidlerle birlikte kullanmamalısınız. Büyüme faktörleri en iyi sonucu temiz, nemli cilde uygulandığında verir. EGF’li krem veya nemlendirici serum kullanacaksanız, örneğin, ek ürünleri uygulamadan önce en az beş dakika tamamen kurumasını bekleyin. Gece ritüelinde kullanılan büyüme faktörleri cildin onarım sürecini hızlandırır. Zira cilt uyku sırasında onarılıyor. Dolayısıyla, EGF’leri akşam bakım ritüelinize dahil etmenizi öneririm.”
Gelelim antibakteriyel nitelikleri yüzünden ‘çamaşır suyundan bile güçlü’ olduğu söylenen hipokloröz aside. Temizleme, koyu lekeleri açma, gözenek sıkılaştırma özellikleriyle başvurulan asitlere eklenen hatta glikolik asitin tahtını sallamaya hazırlanan bir içerik bu. Dr. Özkur içeriği, “İnsan vücudunda var olan, ciltteki bakteri ve enfeksiyonlarla savaşmak için beyaz kan hücreleri tarafından üretilen, hidrojen, oksijen ve klordan oluşan bir asit” diye tanımlıyor. İçeriğin alametifarikası, tahmin ettiğiniz üzere arındırıcı ve temizleyici özellikleri. “Akne tedavisinde bakterilerle savaşmak ve yangı hissini yatıştırmak üzere başvurduğumuz hipokloröz asit, yara iyileşmesini hızlandırmakta etkili.”
Dr. Özkur’a göre hipokloröz asidi bakım rutinine dahil etmenin en kolay yolu, mist formu. “Spor seansında, terleme gibi durumlarda ferahlamak veya tazelenmek için kullanabilirsiniz. Spreylerin en iyi yanı da cilt tarafından hızlıca emilmeleri ve hareket halindeyken de kullanılabilmeleri.” Düzenli kullanım içinse hipokloröz misti yüzü temizledikten, yıkadıktan hemen sonra uygulayabilir, alternatif olarak daha taze bir görünüm için makyaj üzerine de sıkabilirsiniz. Ancak her içerikte olduğu gibi hipokloröz asidin de azı karar, çoğu zarar. Özellikle akneli ciltlere iyi gelen içeriğin tahriş riski az olsa da fazlası iyi bakterileri de öldürebilir; cildin doğal mikrobiyotasını bozabilir. Dolayısıyla, dermatologların da önerisini takiben günde maksimum iki defa kullanmanız tavsiye olunur.