Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Chiron arketipi "Yaralı Şifacı" teması ile ilgilidir. Chiron hangi burçta ise, o burcun temsil ettiği konu bizim için derine gömülmüş bir yaraya ve üstü örtüldüğü için bir türlü giderilemeyen bir zaafa dönüşür. Bu "eksiklik" hissini gidermek için gösterdiğimiz çaba, bizi yararlı bir fonksiyon geliştirmeye ve kendimizi de bu yolla kısmen iyileşmiş hissetmeye teşvik eder.
Chiron 2018 Baharı’nda Koç Burcu’nda girmiş, Retro hareketi nedeniyle 2018 Eylül’de Balık Burcu’na dönmüş, ancak 2019 Şubat ortasından itibaren tekrar Koç’ta ilerlemeye başlamıştır ve 2027 yılına kadar bu burçta seyrine devam edecektir.
Koç, güçlü, cesur, kaygısız olmakla, yenilgiyi aklından bile geçirmemekle bilinen, tehdit ve risklerin üzerine gitmeye yatkın bir burçtur. "Geri püskürtülmeyi ve yenilgiyi kabul etmemek" Koç’un ana temalarından biridir. Ancak Chiron’un Koç’ta olması, dönemsel olarak hepimizde zorluklar karşısında yeterince güçlü olamama kaygısını, fiziksel ve duygusal olarak zayıf ve incitilmeye hatta korkutulmaya müsait olmayı, İngilizce’de "bullying" tabiriyle ifade edilen haksız kaba kuvvet uygulamaları karşısında ezik ve yetersiz düşme hissini tetikleyebilir. Başka bir deyişle insanlık 2027 yılına kadar zayıf ve çaresiz duruma düşürülme kaygısı ile nasıl baş etmek gerektiği teması üzerinde çalışacaktır.
Mars "hayatta kalma güdümüzü ve bunun için verdiğimiz mücadeleyi" temsil eder. Koç Burcu’nun yönetici gezegenidir. Koç’a en tehditkar durumun bile üstüne gitme eğilimini veren Mars’ın evladı olmasıdır. Dönemsel olarak Mars gezegeni Koç Burcu’na girince savaşçı olma, tehditler karşısında geri çekilmeme, saldırıya saldırı ile karşılık verme eğilimimiz artar.
Mars Haziran sonu itibariyle Koç Burcu’na girdi ve 2021 Ocak ayına kadar da orada kalacak. Normalde bir burçta iki ay kalmasına rağmen Retro hareketi nedeniyle bu kez bu süre uzayacak. Bu dönemde kendimizi çatışmacı hatta saldırgan insanlarla veya bize üstümüze fazla geliniyor gibi hissettiren olaylarla karşı karşıya kalabilir ve ayakta kalmak için bir şekilde mücadele vermemiz gerektiğini fark edebiliriz. Bu süreçte kendimizde veya etrafımızdaki kişilerde;
Cesaretin gözü karalığa hatta haddini bilmeyen bir girişkenliğe dönüştüğüne şahit olabiliriz.
İlişkilerde uzlaşmanın mümkün olduğu yerler es geçilip, kendini kabul ettirme ve ne olursa olsun galip gelme güdüsü tavan yapabilir.
Her şey bir ölüm kalım mücadelesi halini alabilir.
Bu temalar özel hayattan, iş hayatına ve politika sahnesine kadar her alanda gündem teşkil edecektir.
Gelelim Chiron ile Mars’ın kavuşmasına…
Bu kavuşumun "kırılganlık" temasını dibine kadar yaşadığımız Yengeç Tutulmaları ve Merkür’ün Yengeç’teki geri hareketi ile çakışması çok manidardır. Bir süredir zayıflık, çaresizlik, kaygı, geri çekilecek yerimizin kalmadığını görmemize rağmen sırf ne yapacağımızı bilemediğimiz için bir köşeye sinme duygusu, kendimiz mağdur ve kurban hissetme halleri ile uğraştık! Aksiyona geçmek, tavır almak, anlamlı bir çözüm üretmek, bir çıkış yolu bulmak ya da gerekirse o yolu açmak yerine, birilerini suçlamak, başkalarını sorumlu tutmak ve birilerinin bu gidişe bir dur demesini ummak gibi eğilimler hissettik. İnisiyatif almak, hayatımızın sorumluluğunu elimize almak, paradan, ilişkilere, sağlıktan güvenliğe kadar bizi etkileyen konularda bize doğru gelen yöntemi seçip ona göre davranmak konusunda zorluk çektik.
Ama AY 11 ve 12 Temmuz’da Koç Burcu’na giriyor ve Mars – Chiron kavuşumunu iliklerimize kadar hissettirmeye başlıyor. 12 Temmuz itibariyle Merkür Retro halinden çıkıyor. 14 Temmuz’da Mars ve Chiron tam olarak kavuşuyorlar. Bu kavuşumun etkisi 20 Temmuz’da yaşanacak YENİAY’da tavan yapıyor.
Bunun tam tarifi; bıçağın kemiğe dayanmasıdır! En korkak, en sinmiş, en incitilmiş insan bile yeterince tetiklendiğinde şahlanır ve ayağa kalkar. Köşeye sıkıştırılmış olan her vahşi hayvan son gücüyle saldırır ve bu aslında en tehlikeli haldir.
Bu aralar hepimiz bizi en çok korkutan, en rahatsız eden, en fazla kaçmak istediğimiz ama biz geri çekildikçe üstümüze gelen şeylerle bir şekilde mücadele etmemiz gerektiğini fark edeceğiz. Varlığını reddettiğimiz bir sorun veya kaygı, görmezden geldiğimiz bir tehdit, yersizce boyun eğdiğimiz bir baskı ya da bizi gerçek gücümüzü fark etmekten, aksiyona geçmekten alıkoyan bir korku ile yüzleşmenin tam zamanıdır! Bizi başka insanların veya dış koşulların değil, asıl içimizdeki güçsüzlük ve çaresizlik hissinin durdurduğunu idrak edeceğiz.
Korku insanları korkutarak yönetir! Korkmaktan vaz geçtiğimizde, bir durumun gerçek boyutlarını görür ve onun içinden çıkmak için nasıl bir yol izlememiz gerektiğini düşünmeye başlayabiliriz. Zarar görme kaygısını bir yana bıraktığımızda, asıl önemli olan hedefe varmak ya da asıl korunması gerekeni muhafaza etmek için neyi feda etmemiz gerektiğini anlarız. Bizim için önemli olanları savunmak adına bir şeyi feda etmek, bir zararı göze almak, bizi güçlü kılar.
Korkunun en kötü yanı bizi geriletmesi ise en iyi yanı kendimiz adına ayağa kalkma cesaretini ortaya çıkartmasıdır. Bir Viking Atasözü "Korku olmadan cesaret olmaz!" der. Yeterince korktuğumuzda ve artık daha fazla geri çekilecek bir yerimiz kalmadığını anladığımızda göğsümüzü gerçeğe açar ve elimizden geleni ardımıza koymadan hayatımız ya da inandıklarımız için mücadele etmeye başlarız. Yolu açmaya çalışırken aldığımız yaralarla değil, ayakta kalmakla ve elimizden geleni yapmakla ilgileniriz. Bu içimizdeki gerçek gücü keşfetmektir.
Yaramızın olduğu yerde gücümüz, korkumuzun olduğu yerde cesaretimiz saklıdır. Onu bulun.